İyilikten maraz doğar...
Yazar: Murat Tolga ŞenSöz konusu olan bir korku filmiyse, hele de saplantı üzerine kurulu bir filmse karşımıza ne çıkacağını az çok bilerek gidiyoruz sinemaya... Üstüne üstlük The Cleaning Lady / Temizlikçi ne yönetmeni ne de oyuncularıyla beklenti yaratabilecek bir film değil ama benim için bu haftanın ve belki de yılın en büyük sürprizlerinden biri haline geldi.
Şunu gönül rahatlığıyla yazabilirim ki; Temizlikçi, tahmin edilebilir senaryosu ve vasat oyunculuklarına rağmen başından sonuna ilgiyle izlenen bir gerilim filmi. Üstelik bunu envayi çeşit CGI yaratık ya da seyirciyi koltuğundan sıçratan hoplatıcı (jumpscare) anlar oluşturmadan başarabiliyor. Tekinsiz bir atmosfer oluşturma ve izleyeni bunun içine çekme düsturuyla hareket eden Jon Knautz amacına ulaşmış gibi görünüyor. Filmin seyirciyi korkutmak için acelesi yok, giriş ve gelişme kısmını karakter gelişimi ve özdeşlik yaratmak için kullanıyor ve bunu da başkarakterin dünyasını göstererek yapıyor. Neredeyse, izlediğinizin bir korku filmi olduğunuzu unutuyorsunuz. Mizahtan arınmış bir Sex and the City bölümü gibi ilerleyen hikaye, seyirciyi mayonez yapar gibi sabırla istediği kıvama getiriyor.
Temizlikçi’nin ahlaki bir çıkış noktası var. Filmdeki baş kahramanımız (daha doğrusu kurbanımız) Alice (Alexis Kendra), evli bir erkekle ilişki yaşayan, bundan kurtulmak isteyen ve bu yüzden terapi gruplarından medet uman ancak her defasında aşkın çağrısına uyarak kendine olan saygısını iyice yitiren genç ve güzel bir kadın. Aynı zamanda bir güzellik uzmanı ve evini işyeri olarak kullanıyor. Evindeki tıkanmış giderleri temizlemek için gelen Shelly (Rachel Alig) ile tanıştığında ve ona şefkat gösterdiğinde hayatının hatasını yapmış oluyor ama o bunun henüz farkında değil. Yanık yüzü sebebiyle diğer insanlardan kaçarak yaşayan Shelly’e acıyan Alice, onunla ilgilenmeye başlıyor. Filmin senaryosu bu ilginin Alice için bir tür günah çıkarma eylemi olduğunu açıkça gösteriyor. Başkasının kocasına aşık olan Alice’in iyi bir insan olduğunu kendisine ispat etmesi için bir araç gibi kullanıyor Shelly’i, ancak kuzu postundaki kurda yem olmak üzere olduğunun farkında değil, üstelik bu dehşetten payını alacak olan sadece o değil.
Gerisini anlatmaya gerek yok, sürprizbozan uyarısı vermeden buna imkan da yok ancak şunu yazabilirim sanırım; her ne kadar öyle görünse bile Temizlikçi, ahlakçı bir film değil. Alice’i toplum dışı ilişkisi yüzünden yargılamamıza izin vermiyor aksine onu anlamamıza gayret ediyor. Bunu da son çeyrekte iyice belli ediyor. Ne Alice ne aşığı ne de onun karısı kötücül karakterler olarak gösterilmiyor. Olayların oluşumu-gelişimi ve sonlanma hali bir yerden sonra dehşeti yükseltmek amaçlı kullanılıyor ve Alice’in aşığıyla birlikte tutsak edildiği sekansta bu zirveye ulaşıyor. Bu sekansın gore (kan) seviyesi bir tık yukarıda olsa, seyircinin kafasını çevirerek izleyeceği bellki de sinema tarihine geçecek bir dehşet anına imza atılabilirmiş.
Şunu da yazmak zorundayım, ne kadar hoşuma gitse de film tam isabet gerçekleştiremiyor. Ton olarak bir televizyon-video işlerine yakın durmasının yanı sıra Shelly’nin motivasyonunu açıklamak için sürekli onun geçmişine döndüğümüz sekanslar filmi yaralıyor. Bu kısımlar sanki başka bir yönetmen tarafından çekilmiş. Fahişelik yapmaya zorlanan küçük Shelly ve onun zalim paragöz annesi. Çocuk yaşta erkeklerle para karşılığı seks yapmaya zorlanan Shelly yüzü ve makyajıyla Taxi Driver’ın genç fahişesi Iris’e (Jodie Foster) çok benziyor, bir tür gönderme-saygı duruşu olarak yorumladım.
Temizlikçi, küçük bütçeli ancak ilgiyle izlenen bir gerilim filmi... Boyundan büyük bir iddiası yok ve ama seyirciyi tetikleyen ucuz numaralardan medet ummak yerine bir atmosfer korkusu olmayı deniyor ve bunu başarıyor. Birkaç hafta önce izlediğimiz Greta’dan çok daha iyi. Tür meraklılarına özellikle tavsiye ederim, iyi seyirler...
murattolga@gmail.com