Hala buradayız!
Yazar: Banu BozdemirWalter Salles’in yeni filmi "I'm Still Here" / "Hala Buradayım" yönetmenin 2012 yılında "On The Road"dan beri çektiği ilk uzun metrajı. Rubens Paiva ve ailesinin hikayesine odaklanan ve Rubens’in oğlu Marcelo Rubens Paiva’nın kitabından uyarlanan film için, Salles’in bir nevi kişisel meselesi diyebiliriz. Çünkü aileyi tanıdığını ve çocuklarıyla arkadaş olduklarını söylüyor. Filmi izlerken bu filmin herkesin kişisel meselesi olabileceğini düşündüm, gözaltında kayıplarla sınanmış bir ülkenin çocukları olarak filmin içine adeta gömüldüm!
Salles özellikle yollarda insan ruhunu inceleme konusunu en iyi yapan yönetmenlerden birisi, Brezilya Sineması denince akla gelen ilk filmlerden birisi "Central Station" / "Merkez İstasyonu" olsa da "Hala Burdayım" onun tahtını zorlamaya aday. Oysa yönetmen Salles, Jack Kerouac’ın "On The Road" filmiyle gişe rekorları kırıp kendisini küresel piyasada daha da sağlamlaştırınca filmlerinin sayısı da artar diye düşünmüştük ama yönetmen sakince beklemeye değecek, güçlü, heyecanlı, kaygılı politik bir dramayla buluşmayı ve bizimle buluşturmayı bekliyormuş meğer! Salles’in ruh hali karanlıkları delmek üzerine kurulu olduğu için burada da yaşam arzusunun, iyimser bakış açısının ve varoluşun anlamlandırılmasının güçlü ve saygılı bir hüznü var ki bu bakış açısı filmi izlerken bize de aynı oranda güç aşılıyor.
Fernanda Torres’e Altın Küre’de En İyi kadın Oyuncu Ödülü kazandıran, 81. Venedik Film Festivali’nden En İyi Senaryo Ödülüyle dönen film Oscar’da en iyi film ve en iyi kadın oyuncu adaylıklarıyla boy gösteriyor! Bir annenin cesaretinin gerçek hikayesini izliyoruz! Eunice’in kocası Rubens 1971 yılında askeri diktatörlük tarafından ifadesi alınmak üzere götürülür ve aynı gün içinde tekrar salınacağı söylenir. Gelenlerin kim olduğu, Rubens’in nereye götürüldüğü sır olarak kalır! Hatta gözaltına aldıklarını bile inkar ederler, yok ederler onu da kabul etmezler! O yüzden filmi Rubens’in bakış açısından izleyemiyoruz, anne ve çocuklarla beraber evde kalıyoruz!
Oysa filmin başlarında Eunice, eski milletvekili ve inşaat mühendisi kocası Rubens ile beş çocuğu Rio de Janerio’daki sahil evlerinde arkadaşlar, kitaplar, kutlamalar, kahkahalarla dolu bir yaşam sürer, çocuklar sahilde voleybol oynar, küçük bir köpeği sahiplenir, koşarak mutlu bir şekilde ev ve deniz arasında mekik dokurlar. Onların bu deniz kokulu hayatlarının kenarından dolanıyormuş gibi duran askeri araç konvoyu ve helikopter pervanesi sesleri Paiva hanesinin de ensesinde biter! Oysa çocukluk her şeyi uzak tutarmış, ailenin entelektüel ve korunaklı altyapısı bu girdaba bulaşmazmış gibi hissettiriyor! Film ondan sonrasında kocasını sonsuzluğa uğurladığını fark eden Eunice’in (Torres) yüzündeki sessiz çığlığın izini sürüyor, aşamalı bir sürecin sözsüz tanığı gibi ilerliyor! Film bir anlamda bir kadının değişimin başladığını anlamasının ve kendisinin de değişmesi gerektiğini kavramasıyla başlayan bir yüzleşme sürecini anlatıyor! Ama bunu öylesine uyuşmuş, garip, bazen bizim açımızdan kabul edilemez içten bir sakinlikle yapıyor ki filmin bir yerlerinde olması gereken öfke, dehşet, gözyaşı gibi duyguları çok fazla öteliyor. Bunu Eunice açısından yorumlarsak inkar sürecinde olduğunu, yaşadıkları dehşet anlarını yok saydığını gösteriyor ki Eunice asla ağlamaz gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Kendisi kızlarından biriyle gözaltına alındığı, işkence gördüğü sahnelerde bile sakinlik ve normallik yaratmaya çalışıyor, bir gazeteci onunla röportaja geldiğinde fotoğraf çekimi sırasında biraz üzgün olmaları gerektiğini söylediğinde bile kahkahalarla gülüyor! Sadece biz değil bazı anlarda kızları da rahatsız oluyor annelerinin gerçeklikten kopmuş halinden!
"Hala Buradayım"ı stilize eden şey sadece kayıp birini bulma arayışı değil, bir yandan da iyi zamanlara duyulan özlemi açıkça ortaya koymasından kaynaklı! Salles öyle bir yapıyor ki, kendimizi Paiva ailesinin bir parçası gibiyiz, aynı sevinç ve hüzünleri yaşayıp onlarla büyüdüğümüzü hissediyoruz. Ben biraz da bunu çocukluk duygusunun naif coşkusuna verdim bir de 16 mm’nin grenli yapısının yarattığı yaşanmışlık duygusuna… Salles filmi bir set ortamında değil de gerçek bir ailenin içinde çekmiş gibi, öylesine dokunaklı! Filmin birçok dokunaklı sahnesi var ama bir tanesi değişik bir büyüme duygusu vaat ediyor. Sao Paulo’ya taşınma kararı veren Eunice, boş evi gözleriyle tararken, evin en küçüğü Babiu’nun (Cora Mora) kederli yüzüne denk gelir, bir taşınma üzüntüsü olarak yorumladığımız olayın daha sonrasında küçücük bir kızın babasını yüreğine gömmesi, onun bir daha gelmeyeceğini algılama sahnesi olduğunu öğrendiğimizde içimiz burkulur! Ve Eunice’in kocasının gayrı resmi ölüm haberini almasına rağmen çocuklarını dondurma yemeğe götürmesi, kendisinden alınan aile algısına bakışı da yaralayıcıdır!
Film üç zaman diliminde geçiyor. İlki en can alıcı kısım olan 1970’lerin başı, diğerleri 1996 ve 2014 yılları. Senaryo oğul Paiva’nın (yıllar sonra onun da geçirdiği bir trafik kazası sonucu yürüyemediğiyle yüzleşiyoruz) yazdıklarıyla birlikte fotoğraf ve video arşivinden oluşmuş. Film sonunda güzel bir sürprizi ve de hüznü barındırıyor. Fernanda Torres’in, "Central Station"daki rolüyle Oscar’a aday gösterilen annesi Fernando Montenegro, filmin sonunda Eunice’in yaşlılık halini canlandırıyor ve gözlerdeki kayıp anlam çarpıcı bir şekilde geçiş yapmış oluyor!
Film görüntülerinden, duygusuna, müziğinden dokunaklı sahnelerine kadar trajedinin içinde umut yaratmaya odaklı naif bir algıyla başlayıp son buluyor, kayıp bir hayata ve ona saygıyla yaklaşan bir aileye tüm kayıpların nezdinde üzüntüsünü sunuyor. Jenerikte akan gerçek Paiva ailesinin görüntüleri asla yılmayan, asla vazgeçmeyen bir ailenin görüntüleri. Onlar gibi yüzlercesi var. Hayat bazen kaybedilen bir yakınının ölüm belgesinin peşine düşecek kadar zorlayıcı ve acımasız oluyor. Eunice kocasının dikta rejimi tarafından öldürüldüğüne ilişkin yazılı belgeyi eline alınca mutlu oluyor. Belirsizlik bitiyor, içinde yıllardır devam eden dalgalanma duruyor, hüzünlü bir rahatlama duygusu yerini alıyor. Ne yazık ki! Film bize bunu omzumuzu tutan bir el samimiyetiyle hissettirdiği için biz de o duyguyu hissediyoruz. Salles’e gözaltında kaybedilen bir insanın hayatını sinemaya aktardığı için şükran duyuyoruz!
Banu BOZDEMİR