Hesabım
    Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi
    Ortalama puan
    3,7
    40 Puanlama
    Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi hakkında görüşlerin ?

    5 Kullanıcı yorumları

    5
    1 Eleştiri
    4
    3 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.065 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    5 Şubat 2021 tarihinde eklendi
    “Portrait de la jeune fille en feu / Portrait of a Lady on Fire”, senaryosunu da yazan Céline Sciamma’nın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…

    Prömiyeri, 19 Mayıs 2019’da “En İyi Senaryo” ve bir kadın yönetmene ilk kez verilen “Queer (eşcinsel erkek) Palmiye” ödüllerini kazandığı Cannes Film Festivalinde yapılan ve 18 Eylül 2019 tarihinde Fransa’da vizyona giren filmin, 8.1 (63.470 oy) ve 4.6/5 (250 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 9.0/10 (310 yorum) ve 95/100 (48 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, fazlasıyla etkileyici bir görünüm sergiliyor…

    Ama biz yine de, “Yabancı Dilde En İyi Film” kategorisinde (her ikisini de “Gisaengchung / Parasite” in kazandığı) Golden Globe ve BAFTA ödüllerine de aday olmanın yanı sıra oy kullanan üyeleri arasında sinemaya gönül veren yüzü aşkın tanınmış ismi barındıran National Board of Review tarafından, “Parasite”, “Atlantics”, “The Invisible Life of Eurídice Gusmão”, “Pain and Glory” ve “Transit” ile birlikte “2019’un En İyi Yabancı Filmleri” arasında gösterilen bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…

    Bunun içinde, kullanılan bütün resim ve çizimleri, sadece ellerini görebildiğimiz genç sanatçı Hélène Delmaire (1987) tarafından (günde 16 saatlik yoğun bir çalışma süresi içinde) yapılan ve çekimleri 38 günde tamamlanan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, her şeyi ile son derece “sade” fakat bir o kadar da “sıra dışı” bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    “Sade” derken de aslında, filmin ana oyuncu kadrosunun, Noémie Merlant (Marianne), Adèle Haenel (Héloïse), (Kosova asıllı) Luàna Bajrami (Sophie) ve Valeria Golino (Kontes) isimli “performanslarını abartmayan” dört oyuncudan oluştuğunu, mekân olarak da “konunun önüne geçmeyen” basit mobilyalarla döşenmiş bir ev ile deniz sahilindeki, dünyanın her yerinde bulunabilecek türde açık alanların tercih edildiğini vurgulamak istedik…

    Ha keza, oyuncuların kıyafetleri de bu sadeliği tamamlar nitelikte olmak üzere son derece gündelik ve iddiasız… Ki, kıyafetlerin en gösterişli olanı (ve Marianne’ın da sık sık hayalinde canlanan “masumiyet” timsali) bembeyazı, filmin ana konusu tamamlanır tamamlanmaz, Kontes’ten kızı Héloïse’e hediye olarak finalde geliyor…

    Şimdi diyebilirsiniz ki, “Tamam sadeliği anladık” …

    İyi de “Portrait of a Lady on Fire”da, sözünü ettiğin o ‘sıra dışılık’ bunun neresinde?

    Haklısınız, sözünü ettiğimiz sıra dışılığın “oyuncu kadrosu”, “mekânlar” ve “kıyafetler” ile hiçbir alakası yok…

    İsterseniz, gerisini yorumumuz sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar vereceklere bırakmak üzere biz sadece aşağıdaki üç örnekle yetinelim:

    Filmde, Marianne, Héloïse ve Sophie’nin, Antik bir Yunan efsanesine dayanan ve çaldığı (enstrüman olan) lir ile yalnızca hayvanları değil, ağaçlar ve kayalardan oluşan doğayı da büyüleyen “Orpheus” ve aşık olarak evlendiği orman perisi “Eurydike” nin hikâyelerinin anlatıldığı bir kitabı birlikte okuyup tartıştıkları bir sahne var…

    Söz konusu bu efsaneye göre “Eurydike”, günün birinde yılan sokması sonucunda zehirlenerek ölür…

    Bunun üzerine tarifi imkânsız bir kedere kapılan “Orpheus”, lirini alıp onu aramak üzere yeraltına, ölüler diyarına iner…

    Ölüler diyarının kralı “Hades” ve karısı “Persephone”yi bulur… Çok sevdiği “Eurydike”yi bırakmaları için onlara yalvararak şarkı söyler…

    Çok duygulanan “Hades” de onu, “koşullu” olarak bırakmayı kabul eder…

    Bundan sonra ne mi olur?

    İşin o kısmına hiç girmeyeceğiz… Ancak bu, Céline Sciamma’nın yaptığı güzelliklerden ilk örneğimiz olsun… Bunu bilin yeter diyoruz…

    İkincisi ise, ustaca yapılmış bir “metafor” olarak (filmin adı gibi) Héloïse’in kıyafetinin tutuşarak “alev” aldığı sahne ve bu sahne öncesinde, bir grup geleneklerine sıkı sıkıya bağlı yöresel kadın tarafından seslendirilen filmle aynı isimli muhteşem bir Jean-Baptiste de Laubier (nam – ı diğer Para One) ve Arthur Simonini bestesi…

    Üçüncü ve son örneğimiz, sinema sanatının yanı sıra klasik müzik bilgisi de olanlara yönelik çok özel bir ayrıntı…

    Nasıl mı?

    Filmin, Marianne ile Héloïse’in kanlarının kaynayarak yakınlaşmaya başladıkları bir sahnesinde, Marianne piyano ile İtalyan besteci Antonio Vivaldi’nin “Dört Mevsim” konçertolarından biri olan “Yaz” dan kısa bir bölüm çalar…

    Finalde, bu kez yaylılarca (Adrian Chandler tarafından tam da olması gerektiği gibi) “yürekleri alev alan” (ki filme adını veren asıl ‘alev’ de budur zaten) genç kadınlar için aynı konçertoların “Kış” bölümü icra edilir… Böylelikle de artık, sel gibi akmakta olan gözyaşları neredeyse bir tufana dönüşmek üzeredir…

    Elbette, Pedro Almodóvar’ın “Dolor y gloria / Pain and Glory” si kadar takdir ve beğenimizi kazanan bu harika filmin tadını çıkartabilmeniz için sizin de gereksiz bir “homofobik” takıntıya sahip olmamanız gerekiyor…

    Yoksa emin olun filmin ilerleyen dakikalarında, su kaynatarak hararet yapan aracınızı emniyet şeridine çekerek sabırla soğumasını beklemenize benzer bir “yandı gülüm keten helva” vaziyeti bekliyor olacak sizi…

    Zira Marianne ile Héloïse’in, fazlasıyla cesur bulduğumuz sevişme sahneleri de oldukça büyük bir yer tutuyor filmde…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; nitelikli film tutkunu sinemasever dostlara, “Fransız sinemasının yeni nesil ‘mücevherlerinden’ Céline Sciamma’nın istisnasız bütün filmlerini önce arşivlerinize sonra da kronolojik bir sırayla izleme listelerinize almayı unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 4 verdiğimiz bu film için önerimiz de, eğer halen izlemediyseniz olumsuz yorum ve puanları dikkate almadan (hatta hiç takılmadan) 2019’un en iyilerinden olan bu filme “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    17 Nisan 2020 tarihinde eklendi
    Şaheser. Sinemanın maalesef günümüzde çoğunlukla algılandığı şekliyle yalnızca bir eğlence kaynağı değil bir sanat dalı olduğunu bizlere hatırlatan bir eser. Özellikle son yirmi yılda bu seviyede filmlere nadiren rastlayabiliyoruz. Mutlaka izlenmesi gerekir.
    Mert H
    Mert H

    Takipçi 1.340 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    26 Eylül 2024 tarihinde eklendi
    Film, 18. yüzyılda bir Fransız adasında geçiyor ve ressam Marianne ile portresini yapması istenen Héloïse’in ilişkisini anlatıyor. Hikaye, bir bakıma bir aşk öyküsü gibi görünse de, aynı zamanda özgürlüğün, bastırılmış arzuların ve sanatın doğasını da sorgulayan katmanlı bir yapıya sahip. Sciamma'nın senaryosu ve yönetmenliği, minimalist ama etkili bir yaklaşım benimseyerek hikayenin daha çok görselliği ve karakterlerin iç dünyaları üzerinden anlatılmasını sağlıyor. Yani film, diyaloglardan çok bakışlarla, sessizliklerle, jestlerle ilerliyor. Bu açıdan bakıldığında, film sinematografik anlamda son derece başarılı. Claire Mathon’un görüntü yönetimi, pastoral ve nostaljik sahneler yaratmada etkileyici bir iş çıkarıyor; özellikle portre yapımı ve Héloïse’in bakışlarının bir sanat eseri haline gelmesi çok çarpıcı sahneler yaratıyor.

    Ancak, tüm bu övgüye değer unsurlarına rağmen, filmi bir klasik olarak değerlendiren ve ona yüksek puanlar verenlerin aksine, bende tam anlamıyla o etkiyi yaratmadı. Film, bazen fazla yavaş ilerleyen temposu ve içe dönük yapısıyla sabır gerektiriyor. Evet, bu ağır tempo filmin atmosferini kurmak ve karakterlerin arasındaki duygusal bağı güçlendirmek için gerekli, ama yer yer bu yavaşlık, izleyiciyi hikayeden biraz uzaklaştırabiliyor. Ayrıca film, anlatısının güçlü feminist mesajlar vermesine rağmen, bazı izleyiciler için bu mesajların fazla 'didaktik' bir şekilde verilmiş gibi hissedilebileceğini düşünüyorum.

    Filmde çok fazla sembolizm var; mitolojiye yapılan göndermeler (örneğin, Orpheus ve Eurydice hikayesi), resmin ve bakışın doğası üzerine felsefi tartışmalar, özgürlük ve mahkumiyet temaları gibi... Fakat, bu unsurların bir kısmı, olay örgüsünün doğal akışından ziyade daha çok entelektüel bir sorgulama aracı gibi duruyor ve zaman zaman izleyicinin karakterlerle duygusal bağ kurmasını zorlaştırıyor. Olay örgüsünden çok, daha sembolik, sanat ve aşkın temsili üzerine bir yapım olduğu için, tüm izleyici kitlesine hitap etmeyebilir. Baş yapıt olmaktan uzak olduğunu düşünüyorum.
    BABA S.
    BABA S.

    Takipçi 94 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    9 Şubat 2022 tarihinde eklendi
    Size izlerken aşkı öğreten,harika bir sinematografi ile sunulmuş fransız romantizmi.İleride kült olması muhtemel bir örnek.
    Vokal S
    Vokal S

    40 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    11 Nisan 2020 tarihinde eklendi
    Zekice iç içe geçmiş yan hikayeleriyle kadın dünyasını kutsayan nitelikli bir anlatıma sahip olan film, her iki başrol oyuncusunun da neredeyse tamamen beden dili ve yüz ifadeleri üzerine kurulmuş.... Sanatsal film sevenlerin beğeneceği düzeyde 8/10
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top