En iyi dostum, iş ortağım olursa…
Yazar: Duygu KocabaylıoğluGenelde 8 Mart nedeniyle, gelecek ay vizyonunun –ve diğer tüm kültürel etkinliklerin- kadın temalı filmlerle donanmasına alışkınız ama bu yıl, kadınlar ağırlıklarını Şubat ayından hissettirmeye başladılar bile. Ayın ilk haftasından itibaren kadın karakterleri merkeze alan, feminist dokunuşların ön plana çıktığı filmler önce Yırtıcı Kuşlar (Birds of Prey) ile başladı, geçen hafta vizyona giren Küçük Kadınlar (Little Women) ile devam etti ve bu hafta feminist bir sosa bulanmış Patron Gibi (Like a Boss) ile bu çizgi devam ediyor…
Küçük Kadınlar filmi, 19yy. Amerika taşrasındaki kız kardeşler arası sevgiyi ve dayanışmayı sonuna kadar savunan ve vurgulayan dramatik bir alt metne sahipken, tam bir Hollywood pop-corn seyirliği olan Patron Gibi (Like a Boss), 21yy. Amerika şehrindeki kadınların hayata tutunma tercihlerini ve birbirleriyle olan –kimi zaman iki yüzlü- ilişkilerini komedi türünde beyaz perdeye taşıyor.
Filmin yönetmenliğini daha önce ülkemizde vizyona giren -ve uzun film isimleri konusunda iddialı olan- Alexander ve Felaket, Korkunç, Berbat, Çok Kötü Bir Gün filminin Porto Rikolu yönetmeni Miguel Arteta üsleniyor. Arteta’nın filmografisinde Youth In Revolt ve The Good Girl gibi gençlik ve komedi-dram filmleri var ama daha ziyade pek çok dizinin bölüm yönetmeni olarak karşımıza çıkıyor. Bir stüdyo (Paramount Pictures) yapımı olan Patron Gibi (Like a Boss) filminde de sipariş bir iş üstleniyor. Sam Pitman ve Adam Cole-Kelly’nin ortaklaşa kaleme aldığı senaryoyu perdeye aktarırken, Rose Byrne, Tiffany Haddish ve Salma Hayek’ten oluşan çekirdek oyuncu kadrosu yönetmenin en güçlü silahı diyebiliriz. Arteta’nın daha önce de Beatriz at Dinner filminde Salma Hayek ile beraber çalıştığını hatırlatalım.
Film, 5 samimi arkadaştan birinin ‘babyshower’ partisinde (doğumdan önce hamile anneye yapılan moral partisi), östrojen hormonları havada uçuşurken açılışını yapıyor. Kozmetik sektöründe kendi duruşlarıyla, kendi markalarını yaratmış olan Mel ve Mia ikilisiyle de bu partide tanışıyoruz. Evlenmiş ve çoluğa çocuğa karışmış yaşıtı arkadaşlarının arasında, bekar kalmayı tercih etmiş ve halen öğrencilik yıllarındaymış gibi beraber aynı evi paylaşan iki sıkı dost aslında Mel ve Mia. Ve dostluklarını iş ortaklığına dönüştürmeyi başarmış; iyi bir iş bölümü yaparak, kendi firmalarını kurmayı başarmışlar. Fakat tırnaklarıyla kazıyıp, kimseye hesap vermeden yürüttükleri kozmetik markası, iş bu ya mali olarak iflasın eşiğine gelir. Onları bu iflas kurtaracak can simidini ise sektörün en dev ismi, Claire Luna atar.
Senaryo iki baş rol kadın karakterini, kız arkadaşlık, ‘kankalık’ müessesesi açısından samimi ve örnek bir çift olarak çiziyorsa, Salma Hayek’in –kendisini çok da yormadan- canlandırdığı çirkef patroniçe Claire Luna karakterini de bir o kadar şablon ve karikatürize resmetmeyi tercih etmişler. Luna, Mia & Mel için devreye girdikten sonrası neredeyse sürprizsiz ilerleyen senaryo, “kadının kurdu kadındır” sözünü kanıtlar nitelikte şekilleniyor. Claire, iki iyi dostun ve iş ortağının arasına önce bol sıfırlı parasıyla sızıyor, sonra iki kadını birbirine kırdırmak için fırsat yaratıyor, nihayetinde fesat planları ile ikilinin hayatta birbirlerine destek olmaktan öte karşılıklı olarak ayak bağı olduklarını düşündürtüyor. İkilinin arasındaki kırılma noktası da markalarına duydukları aidiyet duygusunda ortaya çıkıyor. Mia firmasını gözü kapalı teslim etmektense, kendi tarzıyla ayakları üzerinde durmayı tercih ederken, mali olarak battıklarının farkında olan Mel, kurtulmak için Claire ne isterse yapmaya, özünü satmaya razı bir resim çiziyor…
Neyse ki kadınları düştükleri noktadan yine kadınlar kaldırıyor. Evet, filmde neredeyse hiç heteroseksüel erkek karakter yok; Billy Porter’ın başarıyla canlandırdığı kozmetik emekçisi Barrett karakteri de dört başı mağrur bir gey. Tıpkı Karan Soni’nin hayat verdiği, Claire Luna’nın yardımcısı Josh karakteri gibi. Yeri gelmişken söyleyelim, Porter ve Soni ikilisi gey kozmetikçileri büyük büyük oynayarak, filmin kadınlar çevresinde oluşturmaya çalıştığı mizahı destekliyorlar.
Salma Hayek çirkeflikler kraliçesi Claire Luna’ya, oyunculuğu kadar fiziği ile de hayat veriyor. Yaşını asla göstermeyen yüz hatları ile Claire, tüm kadınların imreneceği ve onun gibi olmak isteyeceği bir imaj çiziyor; Hayek karikatürize olsa da bu kılıfı üzerine iyi geçiriyor, ne yalan söyleyelim! Başrolleri paylaşan Rose Byrne (Mel) ve Tiffany Haddish (Mia) ise yazının başından beri bahsettiğimiz ‘iyi günde kötü günde kadın dostluğu’ temasını, sonuna kadar götürmeye çalışıyorlar.
Uzun lafın kısası, kentli, bekar kadınların kendilerini gerçekleştirme ve hayallerine tutunma süreçlerini, yaptıkları tercihlerin test edilmesi üzerinden ele alan film, güncel mizahı ile de 83 dakikalık bir seyirlik sunuyor. Fakat, aradığınız feminizme henüz ulaşılamadı…