“Midsommar”, senaryosunu da yazan Ari Aster’in yönetmen koltuğunda oturduğu Amerikan – İsveç ortak yapımı bir drama…
3 Temmuz 2019 tarihinde Amerika’da, 10 Temmuz 2019 tarihinde de İsveç’te vizyona giren filmin, 7.1/10 (202.455 oy) ve 3.4/5 (5.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.6/10 (393 yorum) ve 72/100 (54 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, iyi bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Ama biz yine de çekimleri 30 Haziran – 30 Ekim 2018 tarihleri arasında Budapeşte’de gerçekleştirilen bu filmi her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak inceleyecek ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun için de 8 – 10 milyon (arası) dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 47,9 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşmış olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe karşımızdakinin; Amerikalı gençlerden oluşan bir grubun, festival diye kendilerini içine kapalı İsveçli küçük bir pagan topluluğun doksan yılda bir tekrarladıkları “korkunç” dinsel ve çoğalma amaçlı pornografik cinsellik de içeren ritüellerinin kapanına yakalandıkları hikâyeye sahip olan bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Bu tespitimiz üzerine kimilerinin, “Ne korkuncu yahu, resmen midemiz bulandı” dediklerini duyar gibi oluyoruz…
Ki, bize göre böyle düşünenler aslında yerden göğe kadar haklılar da…
Neden mi?
Zira bu, gerçek kimliği filmin sonuna kadar bilinmeyen eli bıçaklı bir psikopatın veya doğaüstü güçlerin kurbanlarıyla köşe kapmaca oynadıkları yahut paranormal bir aktivitenin devreye girerek herkesi koltuğuna mıhladığı klasik bir korku filmi değil…
“Midsommar”, her şeyi ile dört dörtlük bir “splatter” ...
Korkunun ana kategorilerinden “gore” un bu alt kategorisinde insanların:
Filmi izlerken kan tutması veya suratlarına kurbanlardan kopan et parçacıklarının yahut kırılan kemiklerinin sıçraması hissine kapılması nedeniyle midesi bulanmaz veya başları dönmezse, filmi sinema salonunda izleyenlerin, filmin bitiminde bilet paralarının iadesini talep etme haklarının bulunduğunu çok iyi bilen Ari Aster, filmini ona göre kurgulamış…
Tabii bu son söylediklerimiz, özellikle de o para iadesi kısmı işin şakası…
Ama filmin baştan sona splatter kategorisi çerçevesinde kurgulandığı ise tartışmasız bir gerçek…
Eğer “spoilersiz” örnek vermek mümkün olabilseydi, bu açıklamamızı kanlı birkaç sahneden yapacağımız alıntı ile desteklemek de isterdik…
Fakat ne yazık ki, bu imkânsız…
Burada kısaca, insan vücudunun kırılganlığının olanca ayrıntısı ile gözler önüne serildiği o son derece acımasız sahnelerde görsel efekt ekibine çok iş düştüğünü söyleyelim ve yorumumuza filmin önce castingine sonra da teknik kadrosuna göz atarak devam edelim diyoruz…
Dani karakterini canlandırırken, sürekli ağlayan bir yüz ifadesiyle oynayan Florence Pugh’ı gözümüz pek tutmasa da Jack Reynor ve özellikle de “The Maze Runner” (2014), “The Revenant” (2015), “Maze Runner: The Death Cure” (2018), “The Little Stranger” (2018) ve “Black Mirror: Bandersnatch” (2018) gibi filmlerle irtifa kazanmaya devam eden Will Poulter’ın performanslarının dikkate değer olduğunu söyleyebiliriz…
Artık spot piyasadan çok ucuza fazladan birkaç makara film bulduğu için mi, yoksa başka bir amaçla mı, zaten yeterince uzun olan 149 dakikalık bu filmi, ayrıca 172 dakikalık “Director's Cut” versiyon olarak da kurgulamasının nedenini bir türlü anlayamadığımız Ari Aster, teknik kadronun temel taşları olan görüntü yönetmenliği ile editörlük koltuklarını, macera aramaya gerek duymaksızın oldukça yerinde bir kararla ilk yönetmenlik deneyimi olan “Hereditary” (2018) filminde de birlikte çalıştığı Pawel Pogorzelski ile Lucian Johnston’a teslim etmiş…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi yaptığımız açıklamalar sonrasında meraka kapılarak Ari Aster'in, ABC'si sorgusuz "mutlak itaat" olan bütün dinlerin teokratik yapılarını da masaya yatırdığı filmi izlemeye karar vereceklerin ağzının tadını kaçırmış olmamak adına “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; nitelikli film izlemeyi tarz edinmiş sinemasever dostlara, “Amerikan bağımsız sinemasının Ari Aster gibi genç ve yetenekli isimlerinin filmlerini, kategorisine dahi bakmadan izleme listelerinize almayı unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…