Senaryosunu, Murray Burnett ile Joan Alison'ın sahneye koyulamamış ve The Warner Bros.'un (2020'deki karşılığı yaklaşık 280 bin dolar eden) 20 bin dolar ödeyerek satın aldığı "Everybody Comes to Rick's" isimli tiyatro oyunundan uyarlayarak Julius J. Epstein, Philip G. Epstein ile Howard Koch'un kaleme aldıkları ve yönetmen koltuğunda da Michael Curtiz'in oturduğu "Casablanca"; yılların eskitemediği ve o yüzden de benzeri bugüne kadar henüz kotarılamamış olan romantik bir Amerikan draması olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz:
"En İyi Film", "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Senaryo" kategorilerindeki üç Academy Ödülünü birden kazanç hanesine yazdıran; "Rebecca"nın (1940), Ben Wheatley'in başarıyla ortaya koyduğu (2020) benzeri bir yeniden bir çevriminin (remake), ("Umarız yine Netflix ve Amazon Prime ile Hulu platformları el atar ve buna da, yeni nesil bir yönetmen ve senarist yazım ekibiyle değişik bir bakış açısı kazandırır" diyerek) halen niçin yapılamadığını bir türlü anlayamadığımız bu "sinema klasiğine" biraz daha yakından bakalım...
***
İkinci Dünya Savaşının yaklaşmasıyla tutsak Avrupa'daki gözler; umut veya umutsuzlukla Amerika'daki özgürlüğe çevrilmiş ve tarafsızlığını korumaya devam eden Portekiz'in başkenti Lizbon neredeyse, gemi kaynayan bir liman halini almıştı...
Ama Lizbon'a doğrudan ulaşmak o kadar da kolay değildi...
Istırap içindeki mülteci kafileleri, dolambaçlı yollardan ilerliyorlardı...
Paris'ten Marsilya'ya...
Akdeniz'den Oran'a...
Oradan da tren veya arabayla yahut da yaya olarak Afrika kıyılarından, Fransız Fas'ındaki Kazablanka şehrine...
Talihli olanlar burada; para, ısrar ya da yaver gidecek şansları sayesinde, gerekli vizeleri alarak kapağı Lizbon'a atabiliyorlardı...
Lizbon'dan da, Kristof Kolomb misali ver elini Yeni Dünya'ya...
Kalanlar ise, Kazablanka'da bekliyor veya bekletiliyorlardı...
***
Tarihler Aralık 1941'i gösterirken...
Polisin eline; önemli nitelikteki resmi evrağı taşıyan iki Alman kuryenin, Oran'dan gelen trende öldürüldükleri ve katil ile olası suç ortaklarının Kazablanka'ya gitmekte olduklarına dair bilgiyi içeren bir telgraf mesajı ulaşmıştır...
O nedenle de Kazablanka'da, Nazi işbirlikçisi Vichy hükümeti adına hareket etmekte olan Yüzbaşı Louis Renault (Claude Rains) yönetimindeki Fransız polisi; şüpheli gördüğü bütün şahısları tutuklayarak üst araması yapacak ve böylelikle de, kuryelerden çalınan o kıymetli evraklara tekrardan ulaşılacaktır...
***
Derken...
Almanya'dan gelen bir askeri uçaktan çıkan Binbaşı Heinrich Strasser (Conrad Veidt) iner inmez Yüzbaşı Renault ile tanıştırılır...
O da kendisine, yardımcısı Teğmen Caselle (George Dee) ile faşist İtalyan misyonundan Yüzbaşı Tonelli'yi (Charles La Torre) takdim eder...
Ancak Strasser'in asıl ilgilendiği husus, kuryeleri öldüren katilin kimliği ve yakalanıp yakalanmadığıdır...
Ki, Renault ile Gestapo Albayı Heinz (Richard Ryen) Strasser'e; tespitini yaptıkları şüphelinin akşama, namı Almanya'da da duyulmuş olan Rick'in mekanına ("Rick's Café Américain") geleceğini söyleyerek içine su serperler...
***
Kapısındaki korumalığını Faslı Abdül'ün (Abdullah Abbas) baş garsonluğunu da Alman asıllı Carl'ın (S.Z. Sakall) yaptıkları gazino - kumarhaneye gelen ilk tanınmış sima, mültecilere çıkış vizesi ayarlayan ve şimdi bizzat kendisi de, elindeki General De Gaulle imzalı transit geçiş belgelerini satar satmaz Kazablanka'dan ayrılmaya hazırlanan Ugarte (Peter Lorre) olup; o son derece değerli belgeleri, saklaması için kısa süreliğine Richard "Rick" Blaine'e (Humphrey Bogart) teslim eder...
Ve...
Rick bunların, öldürülen Alman kuryelerden çalınan evraklar olduğunu fark etmekte çok da gecikmez...
O sebeple de, tedbiri elden bırakmak istemeyen Rick cebinde taşımak yerine onları; müziği ile her akşam, konukların kulaklarının pasını silen Sam'in (Dooley Wilson), piyanosunun üst kapağının içine yerleştirir...
***
Çok geçmez...
Aynı kentteki rakip "Mavi Papağan" (Blue Parrot)" barın sahibi Bay Ferrari'de (Sydney Greenstreet) gazinoya damlar...
Onun derdi, Rick'in asla satmayı düşünmediği mekanını satın almaktır...
Olmadı...
En azından Rick'in kadim dostu da olan Sam'i kendi barına trasfer etmektir...
Fakat bunların hiçbiri, bırak mümkün olmayı ihtimaller dahilinde dahi değildir...
***
Bu arada dışarıda bir başına içkisini yudumlamakta olan Renault'nun gözleri önünde, Rick'in alkolü biraz abartarak hır çıkartmaya hazırlanan kadın hayranlarından Yvonne (Madeleine Lebeau); Rick'in talimatıyla, Rus barmen Sascha (Leonid Kinskey) tarafından evine götürülür...
Yalnız Renault, bunu gözlemlemek için değil de Rick'e, işletmesinde bir tutuklama yapılacak olmasının yanı sıra ne pahasına olursa olsun Çekoslovakyalı direniş lideri Victor Laszlo'ya (Paul Henreid), Amerika vizesinin temin edilmemesi gerektiğini belirtmek amacıyla gelmiştir...
Zira Renault Nick'in, duygusal davranmakta olduğu fikrinde olup buna; 1935'de işgalci İtalya ile arasındaki savaşta Habeşistan'a (Etiyopya) silah taşıması ve 1936'da Cumhuriyetçilerin yanında faşistlere karşı savaşmasını örnek göstermektedir...
***
Neyse...
Strasser'in de geldiği kafe de Ugarte'ye ilişkin beklenen tutuklama gerçekleştirilir...
Ama asıl önemli gelişme, Ugarte'nin elindeki transit geçiş vizelerinden iki tanesini almak gayesindeki Victor Laszlo ile yanına çağıracağı piyanist Sam'den, Herman Hupfeld'in "As Time Goes By" (1931) isimli efsanevi caz parçasını çalmasını isteyecek olan Rick'in eski göz ağrısı Ilsa Lund'un (Ingrid Bergman) kafeye giriş yapmış olmalarıdır...
Elbette kendilerini, polis şefi Yüzbaşı Renault ile Gestapo Binbaşısı Strasser anında ziyaret ederlerken; Ugarte'nin tutuklandığına dair haber de, Lazslo'yu görür görmez tanıyan direnişçi Berger'den (John Qualen) gelmekte gecikmez...
Yani başları, fena halde derttedir...
Dakika 32...
Yıllar öncesinde de defalarca izlediğimiz bu şahane filmin geride kalanında sizleri, 70 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,