“Dolor y gloria / Pain and Glory”,senaryosunu da yazan Pedro Almodóvar’ın yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
22 Mart 2019 tarihinde İspanya’da vizyona giren ve “Palme d'Or / Altın Palmiye” ödülü için yarıştığı 72. Cannes Film Festivalinde Antonio Banderas’a “En İyi Erkek Oyuncu”, Alberto Iglesias’a da “En İyi Besteci” ödüllerini kazandıran filmin, 7.5/10 (50.259 oy) ve 4.4/5 (250 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.3/10 (293 yorum) ve 87/100 (43 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, son derece etkileyici…
Ama biz yine de 92. Academy Ödüllerinin “En İyi Uluslararası Uzun Metrajlı Film” kategorisinde yarışmak üzere İspanya’nın giriş adayı olan bu filmi her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak inceleyecek ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun için de Antonio Banderas’ın kendi klasik kalıplarını aşarak, Almodóvar’ın anlattığı hikâyeye yakışan tarzda birinci sınıf bir oyunculuk sergilediği filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, giriş adaylığı aşamasını kolaylıkla geçerek büyük sinema ustası David Lynch’e “Onur Ödülü” nün de verildiği 9 Şubat 2020 Pazar akşamı, Hollywood Dolby Tiyatro’da yapılan Academy Ödülleri töreninde, “En İyi Erkek Oyuncu” kategorisindeki ödülü Banderas, “Joker” de (2019) sıra dışı bir performans sergileyen Joaquin Phoenix’e hakkıyla kaptırırken filmin “Gisaengchung / Parasite” e (2019) yenik düşmesini anlamsız bulduğumuzu söyleyerek başlayabiliriz…
Neden mi?
Bunun yanıtı için, yine bu mecrada karalamış olduğumuz “Parasite” yorumunu okumanız gerekecek...
Neyse devam edelim...
Flashbacklerle anılara yolculuklar yapılan filmde, Ian Freer’ın Empire’daki 22 Ağustos 2019 tarihli yorumunda yazdığı gibi, daha başlar başlamaz, derede Flamenko söyleyerek çamaşır yıkayan köylü kadınları mizanseni ile Fellini vari görüntülerle karşı karşıya kalıyorsunuz…
Sonrasında bu görsel ziyafet, kasabadaki muhteşem havai fişek gösterisi ile de devam ediyor…
Bu arada yeri gelmişken, Fellini’nin de baş rollerinde Marcello Mastroianni ve Claudia Cardinale’nin oynadıkları 2 Academy ödüllü “8½” (1963) isimli otobiyografik bir film çektiğini de anımsatmış olalım…
Almodóvar, Marilyn Monroe ve “West Side Story” (1961) filminin unutulmaz yıldızı Natalie Wood üzerinden 50’liler ile 60’ların Hollywood filmlerine göndermelerde bulunmayı da ihmal etmemiş…
Fakat kim ne derse desin filmin geçmiş dönem sinemasına dair en çarpıcı repliği küçük Salvador’un (Asier Flores) annesine (Penélope Cruz) sorduğu, soyadı benzerliği dışında birbirleriyle hiçbir alakaları bulunmayan, “Liz Taylor, Robert Taylor’un çoraplarını onarır mı?” sorusu olmuş…
Ne yazık ki, saygı duruşu niteliğindeki geçmişe özlem de içeren bu sahneler de Academy ödülleri jürisinin gözünden kaçmış…
Tabii ki, filmde etkileyici olan sahneler bunlarla sınırlı değil…
1960’ların Valencia’sındaki bir kasabada yer alan kireç badanalı bir mağara ile o mağaranın girişindeki boncuklu kapı perdesi dâhil bir çeşit terapi gibi her an her yerde görmekten mutluluk duyacağınız inanılmaz bir renk cümbüşü kuşatıyor bu Almodóvar filmini…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; sıra dışı sinema dâhilerinin ellerinden çıkan nitelikli filmlere tutkun olan dostlara, “İspanya ve Avrupa sinemasının halen soluk almakta olan 'nadide' yönetmeninden biri olan Almodóvar’ın istisnasız bütün filmlerini önce arşivlerinize sonra da kronolojik bir sırayla izleme listelerinize almayı unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde, "biz bayıldık, o yüzden de puan olarak 4 verdik” dediğimiz bu film için önerimiz de eğer halen izlemediyseniz olumsuz yorum ve puanları dikkate almadan (hatta hiç takılmadan) Almodóvar sinemasının zirvesine oturmuş olan bu filme “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…
Son bir not:
Filmde Salvador karakterinin (Antonio Banderas) kullandığı apartman dairesi gerçek yaşamda Almodóvar’ın kendi evidir…