Hesabım
    Sınır
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Sınır

    “Sınır”daki Azınlıklar

    Yazar: Misafir Koltuğu

    Sosyal-gerçekçi bir öyküyü fantastik karakterler aracılığıyla işleyen alışılmışın dışında bir “ötekiler” hikayesi Sınır. Normal olanı sorgulama yöntemiyle zihin açan bir sinema deneyimi. Seyirciye bu deneyimi yaşatan da bir öteki. Tahran’da doğup İskandinav topraklarında eğitim gören İranlı yönetmen Ali Abbasi. İlk bakışta, gerek teknik unsurları, gerekse anlatım stratejisiyle tipik bir Nordik kara film örneği gibi görünen Sınır, Dünya’nın öte yanından, Doğu’dan esen rüzgarla beslenen ve giderek politik bir zemine kayan azınlık olgusunu, sinemada nadir rastlanacak bir üslupla irdeleyen bir yapım.

    Fantastik ve korku türündeki eserleriyle nam salan İsveçli yazar John Ajvide Lindqvist’in, aynı adlı kısa öyküsünden kısmen uyarlanan Sınır, gümrük memuru Tina’yı izliyor. Dış görünüşüyle toplum dışı bir figür olan bu kadın, yaşam tarzı ve insanlarla iletişim şekline bakıldığındaysa, düzenin olağan bir üyesi. Kötülüğün kokusunu alma yeteneği sayesinde yasa dışı olanı anında ifşa eden, bu özelliğiyle mesleğinde benzersiz bir eleman olan Tina, gün gelir dış görünüşüyle kendisine tıpatıp benzeyen “tuhaf” birinden de bir koku alır. Ortada bir şüphe vardır ama yasa dışı hiçbir şey yoktur. İşte bu tanışma sahnesinden sonra İskandinav mitolojisinden esinlenen sürrealist bir çizgiye kayan film, o güne kadar normal sayılan her şeyi ters yüz eder. Hasır altındaki kimi gerçekler gün yüzüne çıkar. Tina bir anda kendisini kimlik bunalımının ortasında bulur. Diğer yandan ise farklılığı yüzünden kanıksadığı yalnızlığı, bu “tanıdık” yabancı ile yaşayacağı sıra dışı aşkla sona erecektir.

    Sınır, çoğunluğun azınlığa tahakkümünü, ezileni yüceltmeden anlatırken, faşizmin (her çeşidiyle) tek bir adresinin olmadığını, mağdurun da bir canavara dönüşebileceğini, ezen ile ezilen arasındaki çizginin ne kadar muğlak olduğunu, yavaş yavaş seyircinin dimağına yerleştiriyor. Anlatının başında sunulan kötü giderek anlamını yitiriyor ve hangi tarafın daha acımasız olduğu gerçeği bulanıklaşıyor. Dakikalar ilerledikçe, seyirci filmde anlatılan o günahın sorumlularına odaklanmaktan vazgeçip, intikam duygusunun yarattığı yıkımla tanışıyor. Şiddete şiddetle karşılık veren iyinin, çoktan diğer tarafa geçmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. Bir günahın bedelinin koca bir topluma ödetilemeyeceğini, kutuplaşmanın yaratacağı tehlikeyi gözlemliyor. Ne transseksüeller, ne de göçmenler; yönetmenin amacı belli bir azınlık grubuna dikkat çekmek de değil. Batılı ve orta sınıf bir beyazın da azınlık olabileceğini, bu deneyimin ne kadar evrensel olduğunu göstermek.

    İşte bu okumalara çok açık katmanlı yapısı nedeniyle filmin türüne “fantastik” deyip geçmemek gerek. Zaten verdiği mülakatlarda fantastik kitaplar okumayı sevmediğini anlatan, hatta “Fantezi yaratmamak için büyük özen gösterdik” diyen yönetmen de filminin bu türle anılmasından bir hayli rahatsız. Ali Abbasi, ilhamını büyülü gerçekçilikten aldığını söylüyor. Doğup büyüdüğü İran’da tecrübe ettiği inanılamayacak kadar tuhaf gerçeklikten beslendiğini de… Çünkü Abbasi’ye göre sıradan günlük yaşam içinde fantastik unsurlar olması, hiç de sıra dışı ve kavraması güç bir fikir değil. Bu nedenledir ki; filmdeki fantastik sahneler hiçbir özel tekniğe başvurulmadan rutin hayatın içine doğallıkla yediriliyor. 2 doğaüstü karakteri canlandıran Eva Melander ve Eero Milonoff’un başarılı oyunculukları da bu normallik halini destekliyor. 2018 Cannes Film Festivali’nde “Belirli Bir Bakış” bölümünde gösterilen Sınır’ın “En İyi Film Ödülü”nü kazandığını, 2019 Akademi Ödülleri’nde ise  En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı dalında Oscar adaylığı aldığını da ekleyelim.

    Gözde Güven

    twitter @gozde_guven

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top