En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
rudeonerudeone
Takipçi
1.698 değerlendirmeler
Takip Et!
4,5
23 Şubat 2012 tarihinde eklendi
Frank Capra önemli bir yönetmen. Yine önemli bir filme imza atıyor James Stewart ile birlikte. Stewart dönemin gözde oyuncularından ancak henüz o en bilinen filmlerinin çoğunda rol almamış, 30'lu yaşlarının başında genç bir aktör. Özellikle finale doğru performansı yükseliyor, başlarda biraz abartılı bir oyunculuk sergiliyor ancak buna yönetmen ile birlikte karar verdikleri kanısındayım. Temiz, dürüst, saf gencin yetişkinler dünyası ile yüzleşmesini anlatıyor film siyaset üzerinden. Senatoymuş, yasalarmış, politikaymış, ilgilenmeyen insanlar bile son saniyesine kadar takip edecektir bu klasiği. Zira temelde başka bir mesaj var dediğim gibi. Hepsinin yanında, aynı zamanda bir "Amerika güzellemesi" bu film. Hatta bir "Washington güzellemesi". Ancak rahatsızlık verici düzeyde değil hiçbir şey. Konu ve karakterler çok uygun. Bir "akıntıya karşı kürek çekmek" öyküsü. Sinemaseverler için kaçırılmaması gereken bir klasik.
Senatoya seçilen genç ve idealist bay Smith'in bir takım yolsuzluklara karşı tek başına yaptığı direniş.Aslında senaryo açısından çok önemli bir yapım çünkü ülkemizde de bu tarz durumlar yaşandığı için hiç de yabancı gelmiyor anlatılanlar ve tek bir kişinin karşısında kendinden siyasal olarak kat be kat güçlü insanlara karşı verdiği mücadele de takdire şayan,kesinlikle izlenmesi gereken bir frank capra klasiği
Dersler, mesajlar veren, herkesin izlemesi gereken bir film ... Güzel bir siyasi yozlaşma filmi. Capra'ya teşekkürler ... Sıradan saf temiz bir vatandaşın herşeyden habersiz bir şekilde ABD Meclisinde senatör seçilmesi ve senatör seçildikten sonra hayatın acı gerçekleriyle karşılaşması,şaşırması ama pes etmeyip mücadeleyi sürdürmesi ... Evet James Stewart güzel bir oyunculuk sergilemiş filmde .. Herşeyden habersiz saf temiz ve idealist gencimiz ABD Meclisine senatör olarak seçiliyor. Washington'a vardığında orada bulunan Lincoln ve diğer önemli devlet büyüklerinin heykellerini,onların sözlerini, müzeleri geziyor,onlara hayranlık duyuyor. Çok heyacanlı, şaşkın ve kafasında yapmak istediği projeler var. Ancak saf temiz delikanlımız Washinton'a,meclise yani aç kurtlar sofrasına geldiğinden habersiz. Washington'da büyük para babaları senatörleri para güçleriyle yönledirir olmuş. Perde arkasındaki para babaları senatörleri tayin eder olmuş. Senatörler tüccarların, çıkarcıların elinde birer kukla olmuş. Meclismiş, senatörmüş, vekilmiş, devletmiş hepsi hikaye ... Filmde James Stewart, mücadelesinde vazgeçmedi günlerce düşüncelerini savundu,mecliste herkese ders verir nitelikte bir konuşma yaptı, ara vermedi. Pes etmedi ve sonunda kendisine atılan iftiradan kurtuldu ve kazanan o oldu, tüm James Stewart gibi düşünen insanlık kazandı. Ama gerçek hayatta James Stewartlar kazanmaz,kaybeder ... İzlenmesi gereken bir başyapıt ...
Son derece etkileyici, bir politik taşlama filmi. Oy deposu olmaktan başka bir anlam ifade etmeyen seçmenler, seçmenlerin bu bilinçsizliğinden yararlanmaya çalışan politikacılar. Günümüzde de çok farklı değil tablo, biraz değişik şekillerde neredeyse aynı. Özellikle bizim gibi bilinçsiz seçmenin bol olduğu ülkelerde defalarca izlenmesi gereken bir film.Filmin mizahi boyutuda önemli diye düşünüyorum. Yerli yerinde yapılan espriler filme farklı bir güzellik katmış? Ayrıca James Stewart çok iyi bir oyunculuk çıkarmış, etkileyici bir performans.İdealler her zaman düşünüldüğü gibi olmuyor. Yaşanılan hayat bazen ideallerin önüne set çekiyor, ya da ideallerin yön değiştirmesine yol açıyor.Frank Capra bu filmde taşrada yaşanılan bazı sorunların, merkezde yankı bulmasını istemekte gibidir sanki. Ya da merkez ile çevre arasını bulma çabasındadır. Ama yine de ?Amerikan Rüyası? denilince ilk akla gelen yönetmenlerden olması, sanki samimiyetini zedeliyor. Fakat şöyle düşünürsek; hani demokrasiyi ve birtakım hakları onlar daha iyi biliyor ya o yüzden Capra'nın bunu irdelemesinde sorun yokYine filmde Klasik Amerikan sinemasının pürüzsüz anlatı yapısı dikkatleri çekiyor. Yer yer bu anlayış kırılsa da filmin geneline hakim. Yine de bu film Frank Capra sinemasında bir kopma ya da kopma demeyelim de bir değişimin habercisi. Daha da olgunlaşmaya doğru giden bir sinemanın habercisidir aynı zamanda.Daha sonra çekeceği mükemmel filmleri öncüllemesi yönüyle çok iyi bir film. Bunu da bir kenera bırakırsak, son derece iyi özenle yapılmış bir film.??Hepimiz tanrı kaldık, kimse mutluyum demesin??
Her okulda ya da mecliste milletvekillerine ders diye okutulacak olaanst ve manyaka bir senaryoya sahip muhteem bir bayapt.Hayatmda izlediim en iyi sistem ve devlet talamas.Kusursuz 10/10
- Paineler ve Smithler.. -John Ford'un ?İyi Amerikalı? olarak tanımladığı Frank Capra'nın yıllarca sokaklarda görebileceğimiz halkın içinden sökülüp alınmış gibi duran samimi ve idealist karakterlerin hikâyeleri, karamsar bir dönemde topluma umut ışıkları saçmıştı. Yönetmenin birçok filmi halen izleyene mutluluk hormonu salgılama eğilimini devam ettirmekte??Mr.Goest to Washington? Capra'nın o mutluluk ve neşe saçan filmlerden biri olmasa da umut dolu bir film. Film için Capra'nın eleştirilerini en sert biçimde yönelttiği filmi demek de mümkün. Hatta filmin gösterim tarihi, filmin yapım yılı II. Dünya Savaşı dönemine tekabül etmesinden dolayı ertelenmek istenmiş bazı çevreler tarafından. Karşımızdaki eleştiri oklarına işe bu kadar sert saplayan bir film!Washington; senatörün ölmesi üzerine yaklaşan seçimlere kadar geçici bir senatör atamak zorundadır. Kendi ve bazı dış güçlerin çıkarları doğrultusunda işleri yürüten devlet yöneticileri bu geçici senatörün işi pek bilmeyen, istedikleri gibi yönlendirecekleri bir kukla olmasını isterler. Çocukların sevdiği, dürüst, yaşadığı bölgede hatırı sayılı bir popülerliğe sahip izci Jefferson Smith yozlaşmış yöneticiler için aranan kan olur. Washington'dakiler içerisinde en iyi Amerikalı olduğu tartışılamaz bir gerçek olan, idealist Smith; başta medyanın sonraysa o -babasından dolayı- çok saygı duyduğu Paine ve diğer yöneticilerin gerçek yüzlerini görür. Washington'a ilk geldiğinde Capitol'e giderek Amerikan tarihinin önemli isimleri önünde düşündükleri ve sonrasında ise o anki yöneticilerin tutumu oldukça etkileyici bir anlar oluyor hikâyenin gidişatı düşünüldüğünde.Filmin ilk yarısı yozlaşmış Washington'u ve Smith'in senatoya girmesi sonrası buradaki düzeni anlamlandırmaya çalışmasını anlatıyor. Bu bölüm yer yer mizah duygusunun da öne çıktığı keyifle izlenebilen bir bölümken; Smith'in Sounders ile gelişen yakınlığından sonra saf ve dürüst -gerçek- bir Amerikalının Washington ile sert mücadelesini bir mahkeme filmi edasıyla uzun ve etkileyici bir sonuç bölümünde izliyoruz. Filmdeki hemen her karakter hikâyeye ve filmde anlatılmak istenene hizmet ediyor. Misal Joseph Harrison Paine; esasen iyi bir Amerikalıyken onu bu duruma getiren içerisinde bulunan sistemin, kişinin doğrularına uymasa da uzlaşmaya dayalı olmasıdır. Bunun yanında filmde çok görülmese de filmin alt metninde çok önemli bir rol oynayan Jim Taylor karakteri de tüm Washington'u yöneten dış güç olarak filmde yer alıyor. Daha sonra Smith'in en yakın dostu olan sekreter Sounders karakteri içerisinde bulunduğu yozlaşmayla Smith'in dürüstlüğünü ve diğerlerinden farkını ortaya çıkarmada büyük rol oynayan bir karakter olarak filmde mühim bir yerde bulunuyor.Dönemin parlayan yıldızı James Stewart filmle ilk Oscar adaylığını alırken kadrodaki diğer oyuncular da üst düzey performans sergiliyorlar. Dürüstlükle yozlaşmışlığın savaşı gibi duran Stewart'ın bolca ter döktüğü(Oyuncu gerçekten tüm hünerlerini sergilemiş) uzun mahkeme sahnesi filmin ve sinema tarihinin en unutulmaz sahnelerinden biri oluyor. Klasik dönem Amerikan sinemasının görsel dilini tam olarak kullanan Frank Capra mükemmel bir yönetim sergileyerek hem ustalık yönünde büyük bir adım atarken hem de ?Mr. Smith Goes to Washington'u halen güncelliğini koruyan, yapılmış en çarpıcı politik taşlamalardan biri yapıyor?
Ustalardan Frank Capra nın, büyük politik taşlama başyapıtı.. Medyayı ve daha bir çok kurumu tekelinde tutan zengin bir adam ve onun destekçisi bir çok politikacıya karşı, bir kaç dürüst insanın mücadelesi.. Ve bu dürüst insanları temsil eden onurlu bir adamın doğrular uğruna nasıl devleştiğinin, büyük usta James Stewartın büyüleyici oyunculuğu eşliğinde gösterilişi.. Her haliyle kusursuz bu sinema şöleninini tüm sinema aşıklarına öneririm...
Yüzyılın en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen mr. s goes the washinton James stewart, jean Arthur ve claude rains başrolü paylaşıyorlar. 1939 tarihli bu klasik film, idealist bir kasaba senatörünün Washington da yaşadıklarını ve temiz kalma öyküsünü anlatyyor.
Evet, saf bir adam amerikan senatosu'na atanır. ancak onun iyi niyetli planları siyasal yozlaşmayla çarpışmakta gecikmez. ama hiç de pes etmek niyetinde değildir. frnk caparanın it is a wonderful life filmiyle beraber en iyi filmidir o dönem için hayli pahalıya mal olduğu söyleniyior ama buna gerçekten deymiş...
Her insanın kendi hayatında görmek istedigi degerleri taşıyan sıradan kişileri ve bu kişilerin peşinden koştugu haklı mücadelerine yer vermesi,bunu yaparken inandırıcılıgını bir an bırakmayan hikayesiyle eskimeyen yapıtlara imzasını atmış bir yönetmen Capra.Filmdeki olaylar ve oluşturdugu atmosfer Amerikan halkının yasadıgı deneyimlere paraler olması izleyicinin onun sinemasına olan bagını kuvvetlendirmesinde yeri büyük.Sinema tarihinin önemli sosyo/politik dramları arasında önemli yeri olan Mr. Smith Washington'a Gidiyor''a genç idealist bir politikacının karşılaştıgı problemleri çok iyi irdeliyip gerçekçi bir dille sinemaya aktarıyor.Amerikan halkının çogu tarafından kabullenen hikayesinde,orta sınıfın hayatlarını kontrol altına alan güçlerin baskısına, refah ve barış düzeyini bireyin kendi yoluyla yükseltmesini ondan sonra toplumun aynı şekilde yansımasını, çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Sadece dönemini değil tüm dönemleri yansıtan bir film (politik komedi-drama)... Güçlünün egemen olduğu düzeni yıkmaya çalışan Jefferson Smith'in (James Stewart) hikayesini anlatıyor. Rüzgar Gibi Geçti filminin 10 dalda ödül aldığı 12. Akademi Ödüllerinde en iyi senaryo ödülünü almıştır... 8/10
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.