Senaryosu, gerçek olaylardan esinlenilerek Rami Musa Alayan tarafından yazılan “The Reports on Sarah and Saleem”, yönetmen koltuğunda Muayad Alayan’ın oturduğu Ortadoğu topraklarına özgü bir drama…
Prömiyeri, 28 Ocak 2018’de Rotterdam Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 6 Eylül 2018 tarihinde Hollanda'da vizyona giren filmin, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle bizde bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce yine filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, Alayan biraderlerin bölgede yaşanan olayları “Filistinli yanlarının daha ağır bastığı” bir gözle resmetmeye çalıştıkları değişik renkte bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Şu, “Filistinli yanlarının daha ağır bastığı” kısmına yorumun sonunda yeniden değinmek üzere isterseniz konuya daha farklı bir yerden giriş yaparak başlayalım…
Evet, İsrailli evli bir kadın ile Filistinli evli bir erkek olan arasındaki basit bir gönül ilişkisinden, öküz altında buzağı arar gibi örgütsel bir siyasi bağlantı çıkartmaya çalışma işi, Ortadoğu coğrafyasından bihaber bir Batılı sinemasever veya eleştirmen için ilginç bir kara mizah örneği olmaktan öte bir şey ifade etmeyebilir…
Ama gel gör ki, bu durum o coğrafyanın kendisi için hiç de komik olmayıp tam tersine dramatik derecede vakayı adiyedir…
Filmde de zaten, Beytüllahim / Bethlehem bölgesindeki Filistin polisinin, Sarah ve Saleem'in ilişkileri hakkında bir dosya hazırlayarak başlattığı iş, o bölgeye yapılan bir gece baskını esnasında dosyayı ele geçiren İsrail polisince daha da ileriye götürerek tam anlamıyla siyasi bir platforma taşınıyor…
Öyle ki, dünyanın neresinde olursa olsun en fazla pis bir “zampara” olarak nitelendirilebilecek olan Saleem, bu iki polis teşkilatının işgüzarlıkları yüzünden, posterleri Filistin bölgesindeki duvarları kaplayan siyasi bir figür haline getiriliyor...
Bize göre, işin buraya kadar olan kısmında ciddi bir sorun yok…
Her şey olması gerektiği gibi oldukça dengeli bir biçimde ilerliyor…
Aralarında, “L'insulte” (2017) ile Venedik Film Festivalinde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü de kazanmış olan Kamel El Basha’nın da bulunduğu oyuncu kadrosunun da yeterince iyi iş çıkarttığını gördüğümüz filmde, el kamerasıyla yapılan hareketli çekimler ve yerel motiflerden esintiler taşıyan müziklerinde oldukça etkili olduklarını söyleyebiliriz…
Dolayısıyla şimdi yeniden işin şu, Alayan biraderlerin “Filistinli yanlarının daha ağır bastığı” nı belirttiğimiz kısmına geri dönecek olursak…
Filmin finalinde, bölgedeki çözümsüzlüğün yegâne sebebinin, (hele de bilinçli bir biçimde köktendinci yanlarına hiçbir vurgu yapılmadan) İsrailli sağcılarmış gibi gösterilmeye çalışılması, kanımızca başka türlü de açıklanamazdı…
Zira bölgeyi yakından takip eden herkes, bölge halkları arasındaki uzlaşmazlıkları derinleştirerek çatışmaları körükleyen “köktendinci” ve “sağcı” politikaların tek aktörünün İsrail olmadığını oldukça iyi bilir…
O yüzden de Alayan biraderler, olası bir ”Çaldın kapıyı, aldın cevabını” problematiği ile karşı karşıya kalmış olmamak için işin din kısmını hiç girmeden, İsrail sağına yapılan (isyankâr değil ama kimsenin itiraz etmeyeceği) sitemkâr bir göndermeyle zevahiri kurtarmaya çalışmışlar…
Peki, böyle yapınca olmuş mu?
Fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışan apolitik bir bakış açısıyla ortaya çıkarılan iş ancak bu kadar olabileceği için:
“Ehh işte”…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “Pickpockets: Maestros del robo” (2018) filminin yorumundaki gibi kendini janjanlı Hollywood prodüksiyonlarının propaganda ve bağımlılığından kurtarabilmiş sinemaseverlere, “Dünya sinemasının köşede bucakta kalmış bu türden düşük bütçeyle kotarılmış ilginç örneklerini de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmış olalım…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, eğer halen izlemediyseniz “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,