Senaryosunu da kaleme alan Ahmet Boyacıoğlu'nun yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “Paranın Kokusu”; araştırmacı gazeteci havalarında takılan Adnan (Emrah Kolukısa) karakterinin yol açacağı ters köşe trajedilerin iç içe geçeceği, bir drama olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, oldukça düşük bir bütçe ile Ankara'nın yaşam standartlarının düşük olduğu; varoş sayılabilecek muhtelif bölgelerinde çekildiği her halinden belli olmasına ilaveten...
Arka plandaki gerçek meramını da bir türlü anlayamadığımız, bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Rüşvet ve hileli ihalelere karışmış tipler ile üniversiteli bir tele kız türündeki müşterileri taksisinde taşırken, onların telefonda yaptıkları konuşmalara kulak misafiri olan Ankaralı taksici Mehmet (Murat Kılıç)...
Duyduklarını, sürekli takılmakta olduğu kahvehanenin işletmecisi Metin (Rıza Sönmez) ve işsiz gazeteci arkadaşı Adnan'a da anlatır...
***
Meslekten aşina olduğu üzere...
Adnan'ın aklına aniden, arabaya bir gizli kamera yerleştirmek fikri gelir...
***
Böylelikle...
Haber yapıp, herkesin foyasını ortaya dökebileceklerdir...
Ki...
Vakti zamanında Adnan, böylesi bir haberi yayınladığı için çalışmakta olduğu gazeteden kovulmuştur...
***
Her ne kadar Mehmet...
Bu uygulamayı hukuka aykırı olarak bulsa da, Metin'in de koltuk çıkacağı Adnan; mevzuyu bir arkadaşına danışacaktır...
***
Derken...
"Mesaimiz bitti" diyerek nakliye çalışanlarının, eşyalarının yarısıyla binanın önünde öylece yalnız bıraktıkları Melek'in; Mehmet'in de oturmakta olduğu apartmana taşınmakta olduğunu görürüz...
***
Neyse ki...
Nakliyecilerle girdiği tartışmaya da tanık olan Mehmet ve Mehmet'in baskısına boyun eğmek zorunda kalan Adnan, Melek (Şevval Sam) ile annesinin (Zuhal Ergen) geride kalan eşyalarının...
Özellikle de...
Hem yük hem de paha da ağır olan buzdolabı ve çamaşır makinasının taşınmasına yardımcı olurlar...
***
Bu arada...
Mehmet'in taksisine, gizli kameranın montajı işlemi de gerçekleştirilir...
Artık Mehmet'in yapacağı tek şey, taksimetreyi açmadan kamerayı devreye alarak kaydı başlatmaktır...
Gerisini kamera, kendiliğinden halledecektir zaten...
***
Neyse...
Bizim meraklı üç ahbap çavuş, Mehmet'in taksisinde kaydedilen ilk kamera görüntülerini izlemek üzere; Metin'in kahvehanesindeki müstakil bir oda da bir araya geliverirler...
Adnan'ın ilgisini çeken ilk müşteri; çapkınlık için hafta sonu Ankara'ya gelerek 57 bin TL'yi hiçbir tereddüt duymaksızın ezebilen, İstanbullu bir iş adamı (Ercan Kesal) olur...
***
Mehmet ile Metin, bu kayıttaki bilgilerin herhangi bir haber değeri taşımadığını düşünüyor olsalar da...
"Eşinizin mutluluğu için arıyorum..." diyecek olan Adnan, o iş adamının ofisine bir telefon açarak sağlam bir şantaj yapar...
***
İş adamı, önce biraz diklenerek dirense de...
Adnan'ın kendisinden istediği 57 bin TL'yi ödemeyi kabul eder...
***
Yani bizimkiler...
Başarılı olmuşlardır...
Hem de ilk denemelerinde...
***
Yeri gelmişken...
Ev eşyalarının taşınması esnasında kendilerine birer bardak su ikram etmekle yetinmek zorunda kalmış olan Melek'in, bunu telafi etmek maksadıyla; binanın kapısının önünde karşılaştığı Mehmet ve onun aracılığıyla da Adnan'ı, akşam yemeğine davet ettiğini de belirtmiş olalım...
***
Evinin duvarında, "Selvi Boylum Al Yazmalım" (1977) filminin afişi de bulunan Mehmet; sakallarını da kesip pırıl pırıl parlamasının ardından...
Gelirken bir buket çiçek de satın almış olan Adnan ile beraber Melek'in evinin yolunu tutarlar...
***
Yemek sonrasında içilen çay faslı esnasında...
Mehmet ile Adnan, Melek'in küçük kızı Meryem'in; görme engelli olarak dünyaya gelmiş olmasının yanı sıra Melek'in evlilik ayrılık ve TV'deki pembe aşk dizilerinin meraklısı annesi ile birlikte verdiği yaşam mücadelesi hikayesinin detaylarını da öğrenirler...
***
Çok geçmez...
İstanbullu iş adamından 57 bin TL'yi tahsil eden Mehmet, Adnan ve Metin soluğu; Adnan'ın hovardaca bahşiş de dağıtacağı, Ankara'nın en lüks kebapçı mekanlarından birinde alırlar...
***
Fakat...
Bu durum Mehmet'i ziyadesiyle bozar...
Zira sözde...
Aralarındaki anlaşmaya göre şantaj karşılığı aldıkları parayı; aynen mahallelileri Halil ve mezar taşının yaptırılması gereken Hasan örneklerinde olduğu gibi, ihtiyacı olan tanıdıklarına dağıtacaklardı...
***
Nihayet dağıtırlar da...
Hatta...
Küçük Meryem'in görme sorunu da; Mehmet'in taksisinde tesadüfen rastladığı müşterilerinden, bir doktor ve asistanı sayesinde çözülür...
***
Ve...
Çevrelerindeki, zor durumda kalmış insanlara yönelik bütün bu iyilikler...
Sanki Mehmet'e...
Sinop'taki hayali amcasından miras kalmışmış masalı etrafında yürütülmeye devam edilir...
***
Uzatmayalım...
Bir gün...
Mehmet'in taksisine, telefonda kendisine "hanımefendi" şeklinde hitap ettiği patronuyla konuşan ve aralarındaki konuşmaya tanıklık etmemesi için kendisinden; aracı sağa çekip park ederek aşağı inmesini isteyen bir müşteri biner...
Halbuki gizli kamera kayıttadır ve aynı müşteri; taksinin içine, farkında olmadan...
Adnan'ın yine kullanmayı deneyerek, bir 57 bin TL daha tokatlayabileceklerini tahmin ettiği; kimseciklerin görmemesi gereken nitelikteki bir dosyayı düşürmüştür...
Dakika 55...
Toplumsal riyakarlık ve medyadaki çürümeye de dikkat çekilen filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; beklenmedik sürprizleri de bünyesinde barındıran, 48 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,