Hikayesini, başrol oyuncularından Shia LaBeouf’un, hapse girmemek için bizzat kendisinin katılmak zorunda kaldığı rehabilitasyon programında, bir terapi yöntemi olarak babası ile çocukluğunda yaşadıklarına dair tuttuğu notlardan uyarlayarak yazdığı “Honey Boy”, Alma Har'el’in yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Dünya prömiyeri, 25 Ocak 2019’da Sundance Film Festivalinde yapılan ve 8 Kasım 2019 tarihinde sınırlı salon gösterimi ile Amerika’da vizyona giren filmin, 7.3/10 (27.062 oy) ve 4.4/5 (559 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.7/10 (230 yorum) ve 73/100 (41 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, hiç de fena değil…
Ama biz yine de 3,5 milyon dolarlık bir bütçeyle toplam 19 günde çekilen ve 3,2 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, Shia LaBeouf’un ilgi çekici olduğunu düşündüğümüz hayat hikâyesinden kesitler görmek isteyen sinemaseverlerin kaçırmamaları gereken bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Filme, babasını canlandıran Shia LaBeouf ile kendisinin 12 ve 22 yaşlarındaki hallerini oynayan, Noah Jupe ve Lucas Hedges’in performansları damgasını vurmuş…
Bu üçlüden, Shia LaBeouf ile Lucas Hedges’i hepimiz zaten yıllardır zevkle izliyoruz…
Fakat ebeveynleri de sinemacı olan Noah Jupe isimli 2005 Londra doğumlu çocuk, neredeyse “koşar adım” ilerliyor beyazperde de…
Baksanıza, filmografisinde daha şimdiden, “Suburbicon” (2017), “Wonder” (2017), “A Quiet Place” (2018), “Holmes & Watson” (2018), “Ford v Ferrari” (2019) ve “A Quiet Place Part II” (2020) gibi filmler mevcut…
Bu hızla, kim bilir daha neler yazdırır hanesine…
Filmin bir diğer kazananı da bize göre İsrail’ li sinemacı Alma Har'el’ di…
Zira flashback geçişlerinin hâkim olduğu filmin kurgusu da her ne kadar mükemmel olarak tanımlanamasa da yeterince tatminkârdı…
Yani başlığını, Shia LaBeouf’un çocukluğundaki “Honey Boy / Tatlı Çocuk” lakabından (nickname) alan bu filmi izlememek için geçerli hiçbir neden yok gibi görünüyor ortada…
Elbette, Covid – 19 salgını yüzünden evlere tıkılıp kaldığımız bu günlerde, “Bu film bizi kesmedi” diyenler de çıkabilir…
Ki bu, her türlü şart ve film için her zaman mümkündür…
Böylelikle de aslında, “daha sert alkol” içeren yarı otobiyografik filmler aradıklarını ifade etmeye çalışan o dostların reçetelerine, “başlangıç” olarak hikâyesini Charles Bukowski’nin yazdığı “Barfly” ı (1987) yazacağız…
Ancak izlerken yanında atıştıracakları “aperatiflerini”, kendileri belirlesinler ve uzmanlık alanımıza girmeyen bu işe bizi kesinlikle bulaştırmasınlar…
“Yolluk” olarak da ardından, isterlerse senaryosu yine Bukowski’nin aynı isimli romanından (1975) uyarlanan “Factotum” a (2005) takılabilirler…
İşin iyi tarafı, hafta sonları uygulanan alkol satış yasağına takılmadan her iki filmin de rahatlıkla temin edilebiliyor olması…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden” buraya kadar yazdıklarımızın tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun…
Ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,