Senaryosunu, Stephanie Perkins'ın aynı isimli romanından (2017) uyarlayarak Henry Gayden'ın yazdığı ve yönetmen koltuğunda Patrick Brice'ın oturduğu "There's Someone Inside Your House", üzerlerine herhangi bir özgün katkısının da olmadığı 1980'li yılların "slasher"larını anımsatan, psikolojik bir korku - gerilim filmi olarak geliyor karşımıza...
Oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu Netflix filmi, doğup büyüdüğü coğrafyada yaşadığı talihsiz bir kaza sonrasında, anne ve babası da boşanan Makani Young Sun -woo'nun (Sydney Park) göçerek büyük annesi ile birlikte yerleştikleri Nebraska'daki küçük bir Amerikan kasabasını kendine mekan olarak almaktadır...
Gelin isterseniz, "korku sinemasının" önemli figürlerinden James Wan'ın yapımcıları arasında yer aldığı filmimize daha yakından bakalım...
Kasaba ile aynı adı taşıyan Osborne lisesi takımının akşamki maçında sahadaki yerini alacak olan Jackson Pace (Markian Tarasiuk), arkadaşı Macon Bewley (Zane Clifford) ile yaptığı ayak üstü telefon geyiğinin ardından telefonunun alarmını kurarak uykuya dalar...
Ancak gecikerek uyandığında, hem kurduğu telefonu hem de kapının önündeki kamyoneti kayıplara karışmıştır...
Üstelik o an için maçın oynanacağı sahada kendisini bekleyen annesi (Tanya Champoux), babası (David Lewis) ve küçük kız kardeşi (Anna Elizabeth Bitonti) ile beraber yaşadığı evlerinin kapısı da ardına kadar açıktır...
Yani içeriye davetsiz birileri girmiştir...
Hemen telefona sarılarak 911'i arasa da Jackson, sağa sola iliştirilmiş, fena şekilde tartakladığı eşcinsel takım arkadaşı Caleb Greeley (Burkely Duffield) hakkında kendisini suçlayan tarzdaki fotoğrafları görünce, yardım çağırma fikrinden vaz geçerek bir anlamda katilinin kucağına doğru ilerler ve son kertede de hayatından olur...
Yalnız kimliği meçhul katil, Jackson ile Caleb arasında yaşananların video görüntülerini, sosyal medya aracılığı ile bütün kasaba halkı ile de paylaşmış ve böylelikle de bir anlamda, Jackson'ı cezalandırdığını ifade etmeye çalışmıştır...
Bu olay sonrasında mevcut arkadaş çevresince dışlanan Caleb kendini, Makani, (bir başka eşcincel karakter) Darby (Jesse LaTourette), Rodrigo Doran (Diego Josef), (kasabanın en zengin toprak sahibi neo - Nazi Skipper Sandford'n oğlu) Zachariah "Zach" Sandford (Dale Whibley) ve Alex Crisp (Asjha Cooper) gibi yaşıtı "ergenlerden" oluşan yeni bir grubun içinde bulur...
Neyse...
Katilin sıradaki kurbanı, Jackson için kilisede bir anma günü düzenleyen, ırkçı söylemleri ile meşhur Katie Koons'tur (Sarah Dugdale)...
Peki bu, tesadüfi bir seçim midir?
Elbette hayır...
Zira katil, kimselerin bilmediği ve o ana kadar da duymadığı "gizli ve saklılara" sahip olan insanları tercih edip, kurbanlarını öldürdükten sonra da o sırları, açıkça herkese ifşa etmektedir...
Bu son olayın ardından kasabada, akşam saat sekizden sonra sokağa çıkma yasağı ilan edilir ve lisedeki tüm çocuklar, "şok tabancasını" nerede kaybettiğini hatırlamayan Şerif Yardımcısı Chris Larsson (Andrew Dunbar) tarafından teker teker sorgulanır...
Ki, bu sorgudan son olarak çıkan Makani ile Şerif Yardımcısının kardeşi Oliver "Ollie" Larsson (Théodore Pellerin), her zamanki gibi Ollie'nin otomobilinde sevişmeye başlarlar...
Hem de bir sokağa çıkma yasağının yaşandığı saatlerde...
Ama o da nesi?
Herkes Zach'ın babasından habersizce düzenlediği Sandford Şatosundaki, kendi sırlarını anlatacakları "Gizli" partiye koşturmuyor mu o aynı saatte...
Eh, tabii Makani ile Ollie'nin neleri eksik...
Onlar da kapağı atarlar, Uber sürücüsü Dave'in (Ryan Beil) sarhoşlara hizmet için önünde nöbet tutmakta olduğu, kimliği meçhul katilimizin de elindeki meşhur bıçağı ile hazır beklemekte olduğu şatonun içine...
Dakika 45...
Geride, son derece büyük sürprizlere de gebe olan oldukça kanlı bir bölüm daha mevcut...
Gönül rahatlığı ile öneremesek de; çok büyük beklentilere girmemeleri halinde, kategorinin meraklılarını rahatlıkla oyalayabilecek tarzdaki bu filmi izleyeceklere, keyifli seyirler dileriz,