Batıl itikatların topraklarında
Yazar: Ali ErcivanHayatını sıklıkla dizi çekerek kazanan yönetmenlerimizden Murat Düzgünoğlu’nun üçüncü sinema filmi Halef. Üçü de birbirinden ayrı... Hayatın Tuzu adlı kendine has bir üslup ortaya koyabilen ilk filmden sonra, sanki Türkiye’deki sanat sineması klişelerine alaycı ve kendisinin yok görülmesine kırgın bir bakış getirdiği Neden Tarkovski Olamıyorum... Birbirinden apayrı sinemasal yaklaşımların iki filmini, şimdi yine bambaşka bir yapım takip ediyor.
Halef, portakal hasadı için Adana’daki köyüne dönen Mahir’in ve burada rahmetli abisinin reenkarnasyonu olduğunu iddia eden genç Halef’in öyküsü. Annesi dahil bütün köy bunu kabul etmiş. O topraklarda böyle şeylerin yaşanabildiğine dair bir batıl itikat yaygın. Düzgünoğlu, bu inanışın gerçekten var olduğu bir coğrafyadan harekete etmiş proje için. Hatta isimleri değiştirerek, gerçek bir olayı filmleştirmiş. Adana, Mersin ve Antakya civarındaki Arap Alevileri ve onların yoğun yaşadığı bölgelerde bu tür itikat halen mevcut.
Mahir’in çocukluğunda abisine dair travmatik bir olay tecrübe ettiğini, günümüzde ortaya çıkan bu gençle ilişkisindeki şüphe ve tedirginliğin buradan kaynaklandığını anlıyoruz. Adım adım, ağır ağır açılan bir öykü var karşımızda. İnanç meselesine dair bir tartışma alanı açıyor, üstüne kurulduğu gizemden dolayı da bir psikolojik gerilim, hatta yer yer korku filmi atmosferi sunuyor Halef. Finalinde doğrudan bize verilen bilgilerin bile gerçekliğinden emin olamadığımız bir muğlaklık, şüphe, filmin en büyük gücü.
Fakat Muhammed Uzuner’in üzerine yapışmış Nuri Bilge Ceylan filmi karakterini ve festivaller ağının talep ettiği düşünülen minimalist sinema kalıplarını tekrarlamak gibi zaafları var Halef’in. Bir yandan takdir edilmesi gereken çok titiz bir işçiliği ve görüntü çalışması var ama bir yandan da özgün değil bu işçilik, ciddiye alınmak için fazla hesaplanmış duruyor.
Geçtiğimiz Nisan ayında İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünden eli boş dönen, şu günlerdeyse Adana Film Festivali Ulusal Yarışma’sında şansını deneyen Halef, belki sanat filmi olmak için bu denli uğraşmasa ve entelektüel derinliği de bulunan bir korku filmi, bir janr filmi olmakla yetinse, tam da istediği şeyi, yani ciddiye alınmayı başarabilirmiş.
Yine de Halef rolünde karşımıza çıkan genç oyuncu Baran Şükrü Babacan, karakteri ve filmi başarıyla taşıyan, yetenekli bir isim. Filmi ilgi çekici kılan başlıca unsur da onun tekinsiz ama seyirciyle arasındaki mesafeyi kapatmaya muktedir, karakterin gerçeği mi söylediği yoksa bir oyun mu oynadığı sorusunu umursamamızı sağlayan performansı. Halef tam bir başarı sayılmaz ama en azından iyi bir oyuncuyla tanışmamızı sağlıyor diyebiliriz yani...
Twitter: aliercivan