“The Cat and the Moon”, senaryosunu yazmanın ve yapımcılığını da üstlenmenin yanı sıra başrol karakteri Nick’i de canlandıran 22 yaşındaki Alex Wolff’un yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Aktör olarak “Hereditary” (2018) den de tanıdığımız Wolff yani bir "taşra" sanayi kenti olan Detroit’te annesiyle birlikte yaşayan 17 yaşındaki Nick, annesinin rehabilitasyon kliniğine yattığı dönemde soluğu babasının eski dostlarından caz müzisyeni Cal’ın (Mike Epps) ABD'nin finans merkezi de olan New York’taki evinde almaktadır…
Ki, aynı evde Nick, yine beş yıl önce oldukça hazin bir biçimde hayatını kaybetmiş olan babası Mike’ın birlikte müzik yaptığı grup arkadaşlarından Ernst / Hemingway (Raekwon Haynes) ile de karşılaşarak tanışacaktır…
New York’taki yaklaşık 6 hafta sürmesi beklenen bu misafirlik günlerinde, eğitiminin de aksamaması adına, neredeyse öz babasıymışçasına onu kanatlarının altına almış olan Cal, Nick’i bir liseye de kaydettirmiştir…
İşte o lisede tanışacağı Seamus (Skyler Gisondo), Seamus’un sevgilisi Eliza (Stefania LaVie Owen), Russell (Tommy Nelson), Skyler (Giullian Yao Gioiello), Lola (Olivia Boreham-Wing) ve Kyle (Camrus Johnson) isimli kendi yaşıtı ergenlerle beraber, kesintisiz olarak “renkli” New York gecelerine akacaklardır…
Bu arada, “sokak” anlamına gelen ve köşe başında zehir pazarlayan “Streety” (Quincy Chad) lakaplı bir torbacı ile de tanışacağız…
Artık o andan itibaren de filmde, uyuşturucusundan alkolüne, cinselliğinden kavgasına kadar ne ararsanız, her şeyin dibine vurulacaktır…
Öyle ki, bir hafta sonu (Cuma) partisinde “küfelik” olduğu için yatağına arkadaşlarınca “yaka paça” tutularak taşınan Seamus, izleyen hafta başında (Pazartesi) olan bitene dair hiçbir şey anımsamadığını söyleyebilecek…
Nick’de, kusmaktan bitap düşecektir…
Kavga denilince de sakın sıradan bir itiş kakış gelmesin aklınıza…
Kafaları da “iyi” olan bu gençler, ellerindeki “kırık şişe” ile resmen öldüresiye bir nefret ve hırsla saldırıyorlar birbirlerine…
Elbette bu duruma en çok eli kolu bağlı bir vaziyette Nick’i uyarmakla yetinmek zorunda kalan Cal’ın canı sıkılmaktadır…
İşin kötü tarafı, babasının geçmişindeki gerçeklerden bihaber olan ve ölümünden de Cal’ı sorumlu tutan Nick’in, Cal’ın uyarılarını dikkate almamasıdır…
Peki, sonuna kadar bu böyle mi devam ediyor bu durum?
Elbette ki, hayır…
Nick’in ilk cinsel deneyimini de adını veremeyeceğimiz birisiyle yaşayacağı filmde, izlenilmeye değer daha pek çok mevzu var…
Üstelik eğer cazdan hoşlanıyorsanız, İngiliz caz piyanisti George Shearing’e saygı duruşu da yapılan filmin müziklerine de kesin bayılacaksınız…
Filmin “hüzün” de içeren son sürpriz ise, “Kedi ve Ay (The Cat and the Moon)” olan filmin adının nereden geldiği olacak…
Bunu öğrendiğinizde, kesin içiniz acıyacak…
Umarız kaçırmazsınız finalinde, filmin müziklerinde de imzası bulunan caz piyanisti Michael Wolff’un müzisyen oğlu Alex Wolff’un:
Aralarında Al Pacino, Ari Aster, Arthur Miller, J.D. Salinger, Dardanne biraderler, Kanye West, Martin Scorsese, Milos Forman, Paul Thomas Anderson, Robert De Niro, Sidney Lumet ve Sofia Coppola’nın da bulunduğu isimlere “Özel Teşekkür” gönderdiği bu filmi…
Keyifli seyirler,