Bu ekibi yeniden toplamamalıyız!
Yazar: Onur ÇakmakArtık sektördeki yeri ve etkisi tartışılmayacak durumda olan Netflix’in son yapımlarından birisi de “6 Underground” oldu. Armageddon (1998) ve Transformers serisiyle tanıdığımız Michael Bay’in yönetiminde, yaklaşık 150 milyon dolarlık iddialı bütçesiyle aksiyon filmleri dünyasında yerini aldı. Biçim itibariyle Ocean’s Eleven (2001), Mission: Impossible (1996) gibi örneklerle aynı kulvarda sayılabilecek filmde; farklı meslek ve niteliklere sahip ancak aynı amaca hizmet eden 6 kişi bir araya geliyor. (Aksiyon severler böyle ekiplerin senede en az bir kere kurulduğunu bilirler ve o tarihi beklerler…) Hikayenin Ocean’s Eleven’dan ayrıldığı ve Mission: Impossible’a yaklaştığı nokta ise finale yarım saat kala liderleri One (Ryan Reynolds) karakterinin vurguladığı gibi; ekibin bir “dünyayı değiştirme” çabası içerisinde olması. Ancak ayrılan meblağ düşünüldüğünde, alıntıladığım kült işlerin yarattığı aurayı yakalayabildiğini söylemek hayli zor.
One, ismini ve geçmişini saklayan, teknoloji düşkünü fakat iyiliksever görünümlü bir milyarderdir. “Turgistan” isimli kurgu ülkenin başındaki diktatöre darbe yapmak, yerine kardeşini geçirmek gibi ulvi bir görev için topladığı ekibin üyelerini tek tek seçerken, onlardan da birbirleri arasında mesafeli iletişim kurmalarını bekler. Bir şekilde eski hayatlarını bitirirler ve yenisinde isimlerini dahi bilmeyeceklerdir. (Bir noktaya kadar tabii!)
Başlangıçta, Floransa’nın dar sokaklarında 20 dakikalık bol hasarlı bir kaçma-kovalama sahnesi izlerken, numaralarla hitap edilen üyeleri tanımaya başlıyoruz. Fıstık yeşili aracın şoför koltuğunda usta manevralarıyla 6 numara (Dave Franco) oturuyor, arkada kadın üyeler 2 ve 4 numara var. 2 numara (Melanie Laurent) eski bir FBI ajanı, 5 numara (Adria Arjona) ise doktor. O esnada tetikçi 3 numaramız (Manuel Garcia-Rulfo), Duomo’nun çatısındaki 4 numarayı (Ben Hardy) bekliyor, kendisi bir akrobat! Hepsi alanlarında oldukça yetenekli ve liderlerinin onları nasıl bulduğundan habersizken, takip sahnesinin ardından bunu ve karakterlerin geçmişlerini detaylı olarak öğrendiğimiz bölüm geliyor. Eski asker, keskin nişancı 7 numara (Corey Hawkins) da hikayeye burada dahil oluyor. Oyunculukların birbirinden pek rol çalmadan, orantılı yansıtıldığını söyleyebiliriz.
Yüksek bütçeli aksiyon filmlerinde görmeye alıştığımız çeşitli Avrupa lokasyonlarına “Rönesans İtalya’sı” tercihiyle dahil olan 6 Underground, Netflix destekli görsel zenginliğinin yanında, türünün diğer bileşenlerine de sahip ve bunlara kendi meşrebince eğlence katmak istemiş. Ortaya seyircisini umursamayan, fazla “fast-food” bir seyirlik çıkmış. Michael Bay, filmografisinin ortalamasını hesaplayıp çekmiş sanki!
Baştan sona sahne geçişleri oldukça keskin ve bu seçim anlatımı zayıflatmış. Diyalogların da hızlı aktığı filmde özellikle Ryan Reynolds’un karakterinin kullandığı, mesnetsiz bulduğum sarkastik/hicivli dil ve “Turgistan” kurgusuyla öne çıkarılan, bu vasıtayla Amerikan siyasetine ve küresel ilişkilere yapılan dokundurmalar da oldukça yavan duruyor. Vaktinizi kolaylıkla başka filmlere ayırabilirsiniz…