“Grâce à Dieu / By the Grace of God”, senaryosunu da yazan ve istisnasız bütün filmleri arşivimizin demirbaşları arasında yer alan “favori” yönetmenlerimizden François Ozon’un imzasını taşıyan “etkileyici” bir drama…
Zira kurgusal (fiction) gibi sunulan bu “biyografik” film aracılığı ile Ozon bizlere, 137 dakikalık biraz uzun gibi görünen süresine karşın, beş ana karakter ve etraflarındaki insanların hikâyeleri üzerinden, yıllardır Katolik kilisesinde yaygın olduğu bilinen ve dile getirilen, “pedofili” denilen “psikoseksüel” rahatsızlığı, hızlıca ilerleyen bir tempoda anlatmayı başarıyor…
Peki, kim bu “beş” ana karakter?
Küçük yaşta, bir sapığın taciz ve tecavüze maruz kalan:
• Alexandre Guérin (Melvil Poupaud)
• François Debord (Denis Ménochet)
• Emmanuel Thomassin (Swann Arlaud)
Söz konusu taciz ve tecavüzleri gerçekleştiren sapık:
• Rahip Bernard Preynat (Bernard Verley)
Bilmesine rağmen, bu sapığın taciz ve tecavüzlerine sessiz kalan:
• Lyon bölgesi Başpiskoposu Kardinal Philippe Barbarin (François Marthouret)
Hikâyenin kendisine geçmeden, bu beş oyuncunun hepsini, özellikle de “epilepsi nöbeti” sahnelerindeki inanılmaz derecedeki etkileyici performansı nedeniyle Swann Arlaud’yu fazlasıyla kutlamak gerekiyor…
Ozon filmi öylesine gerçekçi bir yapıda çekmiş ki, Arlaud’un yani aslında canlandırdığı Emmanuel’in motosiklet kullandığı sahneleri, yine nöbet geçirerek görünmez bir kazaya kurban gidecek diye, hani neredeyse “yüreğimiz ağzımızda” izledik…
Gelelim şimdi işin aslına…
Öncelikle bakmayın siz öyle Ozon’un, 2 Academy ödüllü “Spotlight”ın (2015) çarpıcı bulduğum metodolojisinden esinlenerek “kurguladım” dediği filmin, hiç “iş yapmamış” yahut da sonuç itibarıyla “bir işe yaramamış” gibi görünüyor olmasına…
Çünkü 24 Haziran 2019 tarihinde pek çok yetkisi elinden alınan Philippe Barbarin, 6 Mart 2020’de de istifa etmek zorunda kalırken, Bernard Preynat’da 16 Mart 2020 tarihinde beş yıl hapis cezasına çarptırılmıştır…
Yani (her ne kadar vicdanları rahatlatmaya yetmese de) verilen cezalar, tecavüze uğrayan insanlar ve onlara destek veren aile fertlerinin “medeni cesaretleri” ile bizzat bu filmin kendisinin, en azından “batı dünyasında” bir işaret fişeğine dönüştüğünü söyleyebiliriz…
Muhtemelen bundan böyle; “Vatikan” ve onun itaatkâr müritleri, “dünya” olarak tanımlanan yer kürenin (ve yer aldığı evrenin) en tehlikeli “paraziti” olan insanın, yüz kızartan pedofili vakaları karşısındaki anlamsız korumacılıklarında, (hiç umudumuz yok ama) belki biraz daha temkinli davranacaklardır diye düşünüyoruz…
Araya “spoiler” ve filmden fotoğraflar da iliştirebilmiş olsaydık, “kesin işin rengi daha da bir belirginleşecekti” vurgusuyla; Arapça kökenli sübyancılık anlamına da gelen pedofilinin, sadece erkek çocuklarını değil kız çocuklarını da hedeflediğini belirttikten sonra, darısı doğu toplumlarındaki benzeri vakalar içinde olsun diyerek yorumumuzu noktalayalım…
Keyifli seyirler,