Hesabım
    Yesterday
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Yesterday

    "Hala İhtiyacımız Olan Tek Şey Aşk mı?"

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Hep söylerim; bizler modern çağın köleleriyiz. Sahiplerimiz için her sabah erkenden uyanıyor, gün boyunca çalışıyor ve sonra yeniden adına ev dediğimiz balkonu bile olmayan kümeslerimize dönüyoruz. Üstelik geçmişteki kölelik uygulamalarının aksine hayatta kalmak için yaptığımız tüm masraflar da bize ait. Peki, buna nasıl dayanıyoruz? Elbette filmler, kitaplar ve şarkılar sayesinde!

    Denemesi bedava; filmleri, şarkıları silin ve kitapları yakın! Çok zaman geçmeden delireceğinize eminim. Çünkü köleler hikaye dinlemeden yaşayamaz. Hayatını başkalarının refahı için satan insan da bir hayat deneyimine ihtiyaç duyar. Geçmişe, şimdiye ve geleceğe dair umut dolu öykülere ihtiyacımız var. Hatta “yaşanmış” hikayeleri de bu yüzden severiz. Bütün gün pamuk topladıktan sonra gece bir ateşin başında toplanıp birbirlerine hikayeler anlatan, şarkılar söyleyen ata kölelerden beri değişen çok az şey var. Şimdiki fark şu; artık bu hikayeler kayıtlı durumda ve bir yerde bekletip ihtiyacımız olduğunda onlara ulaşabiliyoruz. Sanayi devrimi kölelerinin itici gücü kayıt edilmiş edebiyat, müzik ve sinemadır.

    Danny Boyle’ın son filmi Yesterday istese bu sosyal saptamayı kendisi yaptırabilirdi, ama başta yazdığım iki paragrafa eser miktarda etkisi var. Filmin tek amacı seyirciyi iki saat boyunca eğlendirmek, duygusallaştırmak ve iyi vakit geçirtmek... Bunu da bir tür geçmiş zaman nostaljisi sağlayarak yapıyor. Bu bir what if / ya öyle olsaydı hikayesi… Bir gece ışıklar birkaç saniyeliğine kararıyor, filmin kahramanı Jack’e bisikletiyle giderken bir otobüs çarpıyor ve başka bir şey olmuyor. Hastanede geçirilen birkaç gün ve kaybedilen ön dişlerin ardından Jack sıradan hayatına geri dönüyor. O markette çalışan bir köle ve aynı zamanda kötü yerlerde sahne alan umutsuz bir şarkıcı. Sonra bir tuhaflık olduğu ortaya çıkıyor ki o da tüm zamanların en büyük, en meşhur müzik gruplarından biri olan The Beatles’ı ve şarkılarını kimsenin hatırlamıyor oluşu! İşte Jack için dev bir fırsat. Milyonlarca insanın kalbini fetheden şarkıları şimdi herkes ilk defa o söylüyormuş gibi dinleyecek. Elbette Jack bu fırsatı kullanmaya karar veriyor ve olaylar gelişiyor.

    Farklı bir şeyler yapabilmek, sürüden kopmak giderek zorlaşırken Jack’in kalkıştığı şey aslında hepimizin fantezisi ama işi kolay değil. Gitarıyla sahneye fırlayıp Let it Be’yi söylemek işin başlangıcı. Her şeyin formüle edildiği zamanlarda müzik dünyasının profesyonelleri The Beatles’i de devşirmek istiyorlar ve Jack’in ikilemi de öncelikle burada başlıyor. Bu şarkılar ait oldukları zamanda mı kalmalılar yoksa? Kim, Hey Jude’un, Hey Dude olmasını ister ki! Bir zamanlar John Lennon, “The Beatles, İsa’dan daha popüler” diye bir laf etmişti. Evet, belki gerçekten öyleydiler ve bu yüzden aradan geçen zaman onları da kutsallaştırdı. Şarkıları da kutsal kitap muamelesi görüyor ve kutsal metinlerin değiştirilmesi saygısızlıktır ama her şey birkaç albüm daha fazla satabilmek için! Al we need is love hala çok güzel bir şarkı ama artık ihtiyaç listemiz o kadar kabarık ki!

    Jack, en çok da geride bıraktığı Ellie yüzünden giriştiği samimiyet sorgulamasından sağ salim çıkabilecek mi, bir yalancı olduğunu dünyaya söyleme cesaretine kavuşacak ve onu seven insanlara yeniden sarılmayı başarabilecek mi? Bunları filmin geri kalanında, her anında keyifli kahkahalar atarak izliyoruz. Filmde beni çok etkileyen sekans var, o da Jack’in, bu alternatif dünyada ünlenmemiş ve öldürülmemiş John Lennon ile karşılaşması. Bu John, basit bir hayat yaşamış ama yine bilge biri olarak yaşlanmış ve Jack’e rotasını yeniden çizmesi için fikir ve cesaret veriyor. John Lennon tüm zamanların en sevilen, saygı duyulan müzik insanlarından biri ve Yesterday bizim bir kumsalda ona sarılmamızı sağlıyor. Sırf bunun için bile izlenir!

    Biraz da kötü şeyler konuşalım. Evet, bu keyifli bir film, Bohemian Rhapsody, Rocketman gibi filmlerin peşine geldiği için zamanlaması da iyi ama daha iyi olmasını engelleyen kusurları var. Bunlardan en önemlisi başrol seçimi... The Beatles şarkılarını Hint asıllı bir İngiliz olan Jack Malick’e söylettirmek günümüz ırkçılık karşıtlığında geçer akçe olabilir ama Himesh Patel’in enerjisi karaktere yetmiyor. Onunla aynı kadraja giren herkes, aslında bir oyuncu olmayan Ed Sheeran dahil, rol çalıyor. Hal böyleyken, filmin yıldızı o değil de Ellie karakterini canlandıran Lily James oluyor. İşleyişle ilgili sıkıntılar da var. Giriş çok güzel ama gelişme kısmında belki de bütçe sorunları yüzünden elindeki fırsatı kullanamayan bir hikaye izliyor, finale geldiğimizde ise iyice romantik komedi karasularında yüzer bir şekilde oldukça tahmin edilebilir bir seyir deneyimi yaşıyoruz. Evet, film güzel ama bu filmin güzel olmasını sağlayan şey sanırım bizim The Beatles sevgimiz. Richard Curtis harika bir senarist, The Boat That Rocked, Love Actually gibi nefis filmler yazdı ama belli ki kalemi yorulmuş ve o da filmde eleştirdiği formüle etme tuzağına düşmüş. En iyi işlerindeki tutmuş numaralarla seyirciyi oyalıyor. Yesterday, türler arasında gezinen İngiliz yönetmen Danny Boyle’ın çekmekten sıkılmadığı ama inanmadığı bir iş gibi duruyor.

    Her şeye rağmen Yesterday oldukça keyifli bir film ve süresi boyunca birçok güzel The Beatles şarkısına eşlik etmemizi sağlıyor. İnsan ister istemez üzülüyor; en iyi filmler çekildi, en iyi şarkılar bestelendi-söylendi, en iyi kitaplar yazıldı diye… Umarım öyle değildir ama öyleyse de yeni bir şeyleri eski zamanlarda keşfetmek güzel. Yesterday işte tam da bunu yapıyor, iyi seyirler!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top