Gerçek özgürlük nerede, kimde?
Yazar: Duygu KocabaylıoğluBelgeselci kimliği ile bilinen yönetmen-senarist Dilek Çolak’ın ilk uzun metrajlı filmi Hemşire’yi, kadın yönetmenlerin ilk filmlerinin gösterildiği İzmir Kadın Yönetmenler Haftası etkinliğinde izleme fırsatı bulmuştum. Çolak’ın yaşamından da izler taşıyan Hemşire ulusal ve uluslararası festival yolculuğundan sonra bu hafta Başka Sinema ile vizyona giriyor.
Film, bedeninki fazla kiloları ile psikolojik sıkıntı yaşayan, öte yandan ailesi içinde de sorunları olan hemşire Leyla ile F tipi cezaevlerini protesto için ölüm orucuna yatan mahkum Kerem’in, bir odaya sıkışmış ‘iletişimini’ beyazperdeye taşıyor.
Biri, kendisini bedenine hapsolmuş hissederken, diğeri özgürlüğü için taşıdığı bedenden vazgeçmeye hazır olan, karşıdan bakıldığından iki zıt kutbun çatışması ve birbirine dokunması şeklinde kurgulanan senaryo, pek çok imgesel anlatımıyla da seyirciye sorular yöneltiyor. Leyla, Kerem ile ‘insani’ ilişki kuran yegane kişiyken, kendi sıkışmışlığını da Kerem üzerinden sorguluyor aslında. Kerem ise davası uğruna çoktan vazgeçtiği yaşamının bu son evresinde, son bir hamle ile - biraz farkında biraz değil- Leyla’nın görünmeyen kilitlerini açıyor. Martılar, yeşil elma, hatta yılbaşı hindisi gibi evrensel de diyebileceğimiz metaforlar, bu yaralı hikayede Çolak tarafından seyirciye özellikle bırakılan çakıl taşları sanki…
Filmde başrolleri paylaşan, hemşire Leyla olarak izlediğimiz Evren Duyal ve mahkum Kerem rolünde Sermet Yeşil, senaryonun kendilerinden beklentisi oranında gayet iyi işçilik ortaya koyuyorlar. Sermet Yeşil’in karakteri itibariyle daha da sertleştirdiği mizacı, hemşire Leyla’nın takındığı yumuşak tavır ve anaçlığı ile dengeleniyor. Büyük yüzdesi tek mekanda, mahkumun hastane odasında geçen film, temposu ve hikayesi itibariyle durağanlığını karakter diyaloglarının içeriği ile hareketlendiriyor. Fakat nihayetinde hem konusu hem Çolak’ın rejisörlük tercihi ile ağırlığı olan dramatik bir yapım var karşımızda.
Filmin yukarıda bahsi geçen Kadın Yönetmenler Haftası’nda yönetmen katılımıyla olan gösteriminde seyircilerden gelen “Ölüm orucundaki mahkumların durumları, koşulları daha ağır değil mi? Sanki biraz hafif kalmış?” yönündeki eleştiriler, büyük ihtimalle vizyon seyircisinden de gelecektir. Bir sinema yazarı olarak benim de aklımdan geçen bu soruya “Sonuçta yönetmenin kendi yarattığı atmosfer” yorumunda bulunsam da, Çolak bu soruya karşı diyor ki “Olduğu gibi gerçekleri göstermeye kalksaydım siz bu filmi seyredemezdiniz.” Zira yönetmen aslında maalesef iyi bildiği bir kulvarda at koşturmaya niyetlenmiş ilk uzun metrajında ve özgür ya da hapis olma kavramlarını kendi hikayesi içerisinde anlatabilmek için en fazla bu kadar sert bir hastane odası kurgulamayı uygun bulmuş. Filmin görüntü ve sanat yönetimi de bu tercih doğrultusunda şekillenmiş görünüyor.
Her yıl olduğu gibi haftada ortalama en az 10 filmin gösterime girdiği, vizyon açısından çıldırmış mayıs ayında, ciddi derdi olan ve seyirciyi rahatsız ederek, sorgulamaya yöneltmek isteyen Hemşire filmi, ‘sanat filmi’ kategorisinde salonlarda seyircisini bekliyor.
twitter.com/duygukocabayli