- Zihinlerdeki Paris -Gelmiş geçmiş en iyi yönetmenler arasında gösterilen Alman sinemacı Win Wenders'in en önemli filmlerinden ?Paris, Texas?. Yönetmeni dünya çapındaki bu başarısına ve ününe sebep olan filmlerden kuşkusuz. Bunun dışında sinema tarihinde ise gelmiş geçmiş en iyi yol filmleri ile iletişimsizliği, yabancılaşmayı en etkili anlatan filmler arasında? Uçsuz, bucaksız, sıcak Teksas'taki bir çölün ortasında bir Wenders karakteriyle karşılaşıyoruz. Adı Travis. Hemen aklımıza bu uçsuz bucaksızlığın içerisinde ne arıyor sorusu geliyor. Belki yolunu kaybetmiştir diyoruz ama; Travis o kadar amaçsızca dolanıyor ki uçsuz, bucaksız bu çölün ortasında? Daha sonra Travis'in konuşmadığının farkına varıyoruz ve ortalardan kimsenin haberi olmadan 4 yıldan beri kaybolduğunu da öğreniyoruz. Bu sorunlu ve gizemli karakter onu almaya gelen abisiyle trajik bir yolculuğa çıkarlar, abisinin oturdukları eve doğru. Bu yolculukta Travis'in bu kaybolmuşluğunu öğreniriz. Daha doğrusu arayışını. Travis, var olduğunu bildiği topraklarda gezinmektedir, varolduğunu düşündüğü topraklarda. Travis'in abisinin evine geldiklerinde bu takıntılı yolculuk bitmiş ve filmin ikinci bölümü başlamış olur. Geçmişiyle ilgili pek bir şey hatırlamayan daha doğrusu hatırlamak istemeyen Travis'in, neden ortadan kaybolduğu karısıyla arasında neler geçtiği tam bir sır perdesi görünümündedir film boyunca. Travis'in oğlu Hunter, abisini ve abisinin karısını ebeveynleri sanmaktadır. Kendi benliğini aramakta olan Travis, bir de oğluna onun babası olduğunu kanıtlamak durumundadır. Bu babalık kanıtlaması başlarda oldukça zor ve komik olsa da özellikle 8mm kamerayla çekilmiş olan 3 yaşındaki Hunter ile mutlu aile görüntüleri oldukça duygusal bir şekilde eski günlerin özlemini getirip ve oğluyla arasındaki baba-oğul ilişkisinin güçlenmesine sebep olur. Oğluyla arasını düzeltse de arayışından vazgeçmeyen Travis oğlunu da yanına alıp eski karısı Jane'i aramaya çıkar. Sinemacı kimliğinin yanında bir fotoğrafçı da olan Wim Wenders tüm film boyunca bizlere fotoğraf tadına kareler sunar. Özellikle filmin yolculuk bölümlerinde ve Travis'in oğlunu okuldan aldığı bölümde unutulmaz kareler zihinlerimize kazınır. Tabii bunların yanında filmin son derece uyumlu müziklerinin katkısı da hem görsel hem de işitsel bir sinema şölenine dönüşür. Filmin en unutulmaz anlarından biri de Travis'in Jane ile buluştuğu sex-shop'tur. Sinemada iletişimsizliğin, bütünlüğün tanımı diyebileceğimiz planlar çeker Wenders. Tüm ustalığını bu 20 dakikalık sekansta ortaya çıkarır. Filmin birçok yerinde bütünlüğünü arayan Travis(ayakkabıların hepsini dizmesi, ailesini tekrar bir araya toplama isteği gibi); uzun süredir görmediği karısının gözlerine dahi bak(a)amayarak konuşur, ona dokunmak istemez. Bu uzun sekansta müthiş bir duygu seli yaşarken, Wenders aynı beden içerisine hem Travis'i hem de karısı Jane'i ayna yansıması şeklinde yerleştirir. İkisi yine bir olabilecek midir? Bu uzun sekansta izleyen farklı duygulara kapılır, boğazında bir şeyler düğümlenir. Tabii buna Jane ile Hunter'ın buluşması da eklenince bizlere susup sadece izlemek kalır.Filmin bu kadar etkileyici ve reel olmasında oyunculukların katkısı büyüktür. Travis karakterini canlandıran Harry Dean Stanton'ın tutarlı, çok başarılı oyunculuğunun yanında kısa da olsa Nastassja Kinski'nin duygusal kompozisyonu filmi oyunculuk bakımından da tavana çıkarır. Wim Wenders film boyunca yavaş bir tempoda, dingin bir havada yer yer komik, ve duygusal olan minimalist gezintiye çıkarır bizleri. Sadece bireysel olan bir gezinti değil, zihinsel de bir gezinti bu. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye alan film yönetmenin başyapıtı ve yol filmleri arasında baş tacı bir yapım. Bu ebeveyn-çocuk ilişkisini iliklerimize kadar işleyen varoluşçu minimalist eser; her sinemaseverin görmesi gerekenlerden?Travis: Beni bırakacak mısın?Walt: Hayır seni bırakmayacağım.Travis: Bırakırsan da sorun değil.?Benim. Sana yüz yüze doğru şeyleri asla, söyleyemeyeceğimden korktum. O yüzden bu şekilde yapmaya çalışıyorum. Seni bu geldiğimde, Walt'un orda, ilk gördüğümde bir sürü şey yapmayı umuyordum. Sana baban olduğunu, göstermeyi umuyordum. Bunu sen bana gösterdin. Ama en çok hayal ettiğim şey gerçek olamaz. Bunu artık biliyorum.? (Travis)- Paris, Texas / Wim Wenders (1984) -