Bir tepenin üstündeki baba ve oğul
Yazar: Banu BozdemirDünya prömiyerini Tribeca Film Festivali’ne yapan, sonrasında Adana Film Festivali’nde En iyi Film ve En İyi Yönetmen olmak üzere birçok ödül kazanan Nuh Tepesi, özellikle de senaryosuyla öne çıkan bir yapım. Ama başarılı bir filmin ulusal yarışmalarda fazlaca karşımıza çıkmaması ayrıca düşündürücü.
Cenk Ertürk’ü Pencereler Arasında ve Kimse Elimi Tutmasın gibi kısa filmlerinden tanıyoruz. Nuh Tepesi yanlışlarla yoğrulmuş bir baba ile oğulun hikayesi. Hamile karısıyla arası bozulan, orta yaş krizinin arkasında debelenen Ömer, babasının son isteğini yerine getirmek üzere memleketleri Bursa’ya gelir. Baba İbrahim hasta olduğu için köy evinde inzivaya çekilmiş bir biçimde kendi elleriyle diktiği Nuh Tepesi’ndeki ağacın altına gömülmek istemektedir. Ama köylüler bu kutsal ağacı çoktan kendilerine mal etmiştir.
Nuh Tepesi herkesin anlaşılmayı beklediği; yaptıkları ve yapamadıkları için karşısındaki suçladıkları bir film. Özellikle de Ömer. Artık bezmiş ve bunu her seferinde itiraf eden babasına karşı büyük bir öfke içinde. Evliliğinin kötü gitmesini bile babalarının kendilerini terk etmesine bağlıyor. Ama babasının son isteğine sahip çıma fikri de onu etkiliyor. En azından bu fikrin yanında yer alıyor. Tabii bir yandan filmde herkes kendi çıkarcı kutsaliyetinin peşinde, özellikle de köylüler. Ağacı Nuh Peygamber’in diktiğine inanan köylüler onu İbrahim’e kaptırmamak için büyük bir savaş veriyor. Tabi aslında savaşı veren, orayı biraz kazanç kapısı haline getiren muhtar ve oğlu. Dışarıda yaşanan bu çatışma, içeride bir şeyleri onarıyor sanki… Köylüler ve baba her karşı karşıya geldiklerinde; Ömer babasına daha fazla sahip çıkıyor, acıyor ve biraz da anlıyor.
Ömer bir yandan da karısıyla ayrılırsa, babası gibi kendi çocuğunu bırakıp gitmiş olacağını düşünüyor. Ama aşamadığı her duygu, onu biraz daha sorunların merkezine yerleştiriyor. Tabii film biraz karşıtlıklardan yararlanıp; farklı bir bakış açısı getirmeyi de deniyor. Öğretmen ve imam karakteri mesela; filmin yapısına etki eden iki kişi. İmam, baba ve oğulun yanında yer alıp, dini hurafelerin gerçekliğini sorgularken, öğretmen çıkarların peşine takılıp, dini mana yaratan köy halkının yanında yer alıyor. Bu da günümüzdeki din algısına gayet denk düşüyor. Sorgusuz sualsiz kendisine ‘kutsal’ olarak sunulan her şeyi canhıraş savunma duygusu! İmam karakterleri zaten sinemada en fazla karşımıza çıkan karakterler. Buna benzer bir imam algısı Kelebekler filminde de vardı. Tabii çocuklara bilimsel bakış açısı aşılaması gereken öğretmen de, kendi çıkarlarının peşinde bir hurafenin yoluna gidiyor. Baba ve oğulun mücadelesi köylüler karşısında her dakika dallanıp budaklanıyor.
Film öyle bir damar yaratıyor ki; her karakter kendince haklı. Seyirciye burada zor bir görev yaratıyor yönetmen. Ömer’in uzun uzun kendini anlattığı kısımdan sonra, büyürken yaşadığı zorlukları anlıyoruz ama karısı Elif onunla konuşurken bambaşka bir Ömer’le karşılaşıyoruz. Haklı ve haksız kısmında biraz duygularımızla oynuyor Ertürk ve bunu gayet başarılı yapıyor. Hatta çok kere işlenmiş, baba oğul hesaplaşması üzerinden gayet akıcı, tatmin edici diyaloglarla bir kez daha geçiyor. İlk uzun film olmasına rağmen deneyimli yönetmenleri aratmayacak denli başarılı bir yapım karşımızdaki. O yüzden gönül rahatlığıyla Nuh Tepesi’ni izlemenizi öneririm. Oyunculuklar zaten başarılı. Ali Atay ve Haluk Bilginer bir baba-oğul hali içerisinde pek başarılılar yine!