Hesabım
    The Devil All The Time
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    The Devil All The Time

    Oldukça tanıdık ve sığ sularda tekrar tekrar yüzme öğrenmek

    Yazar: Onur Çakmak

    Dönem itibariyle 2. Dünya Savaşı sonrası ve Vietnam Savaşı öncesinde, lokasyon olaraksa Batı Virjinya ve Güney Ohio dolaylarında küçük bir bölgede, bir grup insanın dahil olduğu inanç merkezli çürümeyi konu edinen film, orijinalinde Donald Ray Pollock adlı yazarın aynı isimli gotik türü romanından uyarlanmış. New Yorklu olduğu bilinen yönetmen Antonio Campos’un, böylesi lokal bir yerleşim yerini ve beraberindeki meseleleri içeren bir eseri tercih etmesi ilk bakışta dikkat çekiyor. Jake Gyllenhaal ise yapımcılar arasında.

    1950'lerde başlayan hikaye, ileri geri atlamalarla devam ediyor. Film boyunca; savaştan dönen, obsesif derecede günlük şükretme seanslarına sahip bir adam (Bill Skarsgard), iki rahip, bir çift seri katil, tutarsız bir polis memuru ve başına gelmedik kalmayan farklı kadınlar görüyoruz. Açılışta, 2. Dünya Savaşı sonrasının büyük travmatik ağırlığı, akabinde yarattığı boşluk ve iç hesaplaşmayla gelişen bir tür adalet arayışı izleyeceğimizi düşünebiliriz. Ancak, işler tam da öyle ilerlemiyor. Ana kahramanımız ise savaştan dönen adamın oğlu, henüz dış dünyaya dair travmalarla tanışamadan kendi dünyası alt üst olan kederli küçük bir çocuk, Arvin. Filmin ancak ortalarına doğru göreceğimiz üzere kendisinin ergenliğini Tom Holland canlandırıyor. Küçük çocuk, başlarda babasından daha aykırı gibi gözükse de oldukça etkileniyor, finale kadar da buradan doğan ikiliği taşıyor. 

    Ümit vermeyen açılıştan sonra, kasabanın diğer “yozlazmış” yüzlerini tanıyarak devam ediyoruz. Rahiplerden birine, Robert Pattinson hayat veriyor. Ekranda göründüğü anlar sınırlı olmasına rağmen büründüğü “sapkın” ruh halini taşıyabildiğini söyleyebilirim. Sürekli aynı sekanslarla izlediğimiz seri katil çiftimiz (Riley Keough ve Jason Clarke) de sanki kapının ucunda kalmış, içeri girememişler. Aslında geniş ve şöhretli bir cast, ufak bir çember içinde birbirleriyle temasları olsa dahi dolambaçlı olay örgüsünün içinde sıkışmış. 

    Tom Holland dahil, bu sebepten oyunculardan birini diğerinden öne çıkarmak zor gözükse de Eliza Scanlen’in oynadığı, Arvin’le beraber büyüyen Lenora karakteri için ayrıca, ufak bir not düşülebilir. Yine başta belirttiğim gibi yönetmenin anlatıyı kurarken kadın karakterler özelinde acımasız davrandığını, en azından Lenora’yı retorikten öteye geçirebilmesi gerekiyormuş diye düşünüyorum.

    Yer verilen iki nevrotik rahipten anladığımız, anlatının genel olarak Evanjelistlere yönelik bir sorgulama/eleştiri çabası taşıdığı fakat bu çaba ne kadar iyi niyetli olursa olsun, günün sonunda defalarca mahsül alınmış bir tarlaya girip adeta tutmayacak bir ekini bilerek ekmek gibi bir his bırakıyor. Antonio Campos kısacası; kefaret, kurban etme gibi dini unsurları kullanarak Hristiyanlığın tartışılan veçhelerini bizlere sunuyor.

    Nazarımda, finale doğru duyduğumuz “Bazıları sadece gömülmek için doğar” ifadesiyle aktarılmaya çalışılan asıl meseleye ise, yazının tamamından anlayabileceğiniz gibi filmin iyi çalışmayan senaryo gibi önemli bir unsuru sebebiyle erişebilmek güç. Evet belki atmosfer doğru kurulmuş, görsel açıdan ortalamanın üzerinde bir şey izliyoruz fakat şunu kesinlikle söylemeliyim ki süre çok uzun tutulmuş! Muhtemelen 2 saat 18 dakikanın yarısı kadar bir vakitte aynı gerilimi daha başarılı bir şekilde verebilmek mümkün olacaktı. Fetişist seri katiller, açık intihar ve cinayet sahneleri arasında zamanın nasıl aktığını anlamadığım bir deneyim yaşamak isterdim sanırım.

    Olumlu sayılabilecek taraflardan bir diğeri, Danny Bensi ve Saunder Jurriaans imzalı müzikler. İlk duyulan sahneden itibaren izleyiciyi diken üstünde tutmayı başaran bir karaktere ve devamlılığa sahip. Keşke buraya ayrılan özenden bir parça da senaryoya ayrılabilseymiş. Belki de Netflix’in, şayet bir zamanlar Yeşilçam’ın yaptığı şeyi yapmayı deniyorlarsa, kalabalık kadrolu film formülünün üzerinde daha çok çalışması lazım. Bu haliyle ısmarlama bir işten pek öteye geçememiş. 

    Onur Çakmak

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top