Hesabım
    Arakçılar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Arakçılar

    Aileyi aile yapan nedir?

    Yazar: Ali Ercivan

    Japonya sinemasının günümüzdeki en büyük ustası olabilir Hirokazu Kore-eda. Geçtiğimiz sene Cannes’da Arakçılar (Manbiki Kazoku) ile kazandığı Altın Palmiye bunun tescili gibi oldu. Şu günlerde Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı için de öne çıkan isimlerden biri.

    Kendisini tanıyanlar açısından Arakçılar’da yeni bir şey yapmıyor Kore-eda. Hafıza, aile ve ölüm temaları, çocuk motifi ilk filminden, hatta daha öncesinden, Japon televizyonu için doksanların ilk yarısında çektiği belgesellerden beri süregeliyor. Lessons from a Calf adlı, denek bir ilköğretim okulunda bir buzağıyı büyütme görevi verilen çocukların hikayesini izlediği 1991 tarihli program, çocukların ölü doğan bir bebek ve en nihayetinde ayrılık gibi gerçeklerle yüzleşmelerini de içeriyordu. Japonya’da eşcinsel ilişkiden HIV virüsü kaptığını açıklamış ilk kişinin AIDS ile günden güne erimesini ve 1994 Mayıs’ındaki ölüm sürecini takip ettiği, çevresinde ona bakan dostlarıyla bir edinilmiş aile hikayesi aktaran, Kore-eda’nın da bir bakıma o aileye dahil olduğu ve üstünde derin izler bırakmış August Without Him, bir televizyon belgeselinden beklenmeyecek ölçüde şiirsel bir yapım. Aynı aylarda çekimleri süren ama yayını 1996’yı bulan Without Memory ise bir beyin rahatsızlığı sonrası yeni hatıralar edinme yetisini kaybeden, etrafında çocukları büyürken kendisi geçmişinde yaşayan bir adamın gerçek portresiydi.

    Bu üç belgesele bakmak bile yönetmenin sinemasını nelerin şekillendirdiğini göstermeye yetiyor. Çünkü 1995’te vizyona çıkan ilk kurmaca uzun metrajı Maborosi tam da şu son iki belgeselin yapım süreciyle iç içe gerçekleşmiş. Kocasının sebebi meçhul intiharı sonrası hep kendini suçlayan bir kadının yeni bir aile kurma çabasını anlatıyordu bu film. Takip eden 1998 tarihli After Life ise öldükten sonra ebediyete kadar onlarla kalacak tek bir anıyı seçmeleri istenen insanların öyküsüydü. Her iki film de doğrudan Kore-eda’nın televizyon belgesellerinde öne çıkan motiflerle örülüydü. Filmografisinin sonrası için de aynı şeyi söylemek mümkün.

    Aile, ailenin değişen tanımı ve bir aileyi aile yapanın ne olduğu, Kore-eda’nın hep üstüne kafa yorduğu meseleler. Başyapıtı Still Walking’den daha melodram kalıplarına kayan Like Father, Like Son gibi filmlerine; fakirlikle mücadele etmeye ve kendi ayakları üstünde durmaya çalışan çocuk karakterler üstüne kurulu Nobody Knows’a kadar her filmi, hatta 2019 yılında hayalet temalı antolojik bir televizyon dizisi için çektiği bölüm The Days After bile değişen, evrilen, kırılan, tamir edilemeyen aile yapılarının hikayelerini anlattılar.

    Arakçılar bizi dolandırıcılıkla, hırsızlıkla, üçkağıtla geçinen bir ailenin dünyasına sokuyor. Anne baba, bir büyükanne, bir teyze, bir küçük oğlan çocuğu. Görünürde bu ailenin muhteviyatından şüphelenmek için sebep yok. Geçim yolları ise Japonya’daki ekonomik durgunluk sonrası toplumun pek bilmediğimiz bir yüzü sadece. Soğuk bir Şubat gecesi, içeriden kavga sesleri gelen bir evin önünde, aç açına tek başına oturan bir kız çocuğu buluyorlar. Sadece o gecelik yardım için evlerine götürdükleri bu çocuğun bedenindeki darp ve yanık izlerini fark ettikten sonra, ebeveynlerine geri vermek yerine onu da kendi ailelerinin bir parçası olarak kabul ediyorlar. Polise, devlete gitmiyorlar. Bunun sebebi zamanla ortaya çıkacak... Onları tanıdıkça, bir aileye dair varsaydığımız her kabul yıkılacak.

    Lafını dolandıran ya da eğretileyen, yoruma açık bir alanda gezinen filmlerden değil Arakçılar. Neyse o. “Aileyi aile yapan nedir?” sorusuna dair sizi düşünmeye çağırıyor, evet. Fakat kendi tarafını da yüksek sesle dillendirmekten çekinmiyor. Filmin en güçlü performansını veren Sakura Andô’nun bir noktada doğrudan kameranın içine bakarak “Anne olmak için illa doğurmak mı lazım?” demesi veya geçtiğimiz Eylül ayında kaybettiğimiz, Kore-eda filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu Kirin Kiki’nin “Ben sizi seçtim” diyaloglarında da görülen, aile denen kurumun içine doğulandan çok seçilen, edinilen bir şey olduğu tavrı öne çıkıyor. Film melodram unsurlarını da çok hassas bir dengede ustaca kullanarak, biyolojik bağların ille sevgiyi getirmediğini, kişinin ancak kendisini koruyup kollayan, sevgiyle saran insanlarla sağlıklı bir aile ortamında kabul edilebileceğini de gösteriyor. Ana akım sinemanın kodlarıyla ama ana akım sinemanın savunageldiği ahlaki kodları yerle bir ederek...

    “Bana neden baba demiyorsun?” sorusunun filmin sonunu hazırlayış şeklini, Kore-eda’nın burada senaryonun dikiş yerlerini biraz fazla belli edişini yadırgasam ve bu yüzden yönetmenin Still Walking gibi bir zirve noktası olduğunu düşünmesem bile, Arakçılar oyunculuklarından kamera kullanımına kadar her ögesi ustalıkla kotarılmış bir kariyer özeti adeta. Geçtiğimiz senenin en iyilerinden...

    Twitter: aliercivan

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top