Hesabım
    Geçmişin Sırları
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Geçmişin Sırları

    Kodlarıyla oynanmış bir uyarlama

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Amerikan sinemasının orijinal senaryo kıtlığına düştüğü re-make / yeniden çekim sevdasının bu sezonki son kurbanı, maalesef 2006 Danimarka yapımı “Efter Brylluppet” oldu. Bart Freundlich’in el attığı film, kodlarıyla fazlasıyla oynanmış bir uyarlama olarak bu hafta ülkemizde de vizyona giriyor.

    Kuzey Amerika’dan bir ‘yapım aşamasında’ haberi yükselip, Avrupa’dan ya da Asya’dan bir filmin, fikrin yeniden çevrim hakkını aldığını muştuladığında meraktan ziyade, endişe ile bekler oluyoruz ve üzücüdür ki çok az yeniden çevrimde ya da uyarlamada ilk filmin tadını ve başarısını bulabiliyoruz. Ve ister istemez orijinal film ve uyarlama film karşılaştırmasına giriyoruz.

      

    Kuzey Avrupa sinemasının öncü isimlerinden olan Danimarkalı sinemacı Susanne Bier’in imzasını taşıyan (İngilizce’ye çevirisi de Düğünden Sonra anlamına gelen “After The Wedding”) “Efter Brylluppet”i Geçmişin Sırları adıyla (orijinal olmak isterken sıradan kalmış bir yerelleştirmeyle) ve Bart Freundlich imzasıyla seyrediyoruz. Uyarlayan isim Freundlich olunca, başrol Theresa olarak Julianne Moore’u görmek şaşırtıcı olmuyor pek tabii.

    Freundlich, hemen her Amerikan uyarlamasında olduğu gibi Bier’in Avrupalı senaryosunu, ABD seyircisinin seveceği, ‘birkaç level’ alt standartlara çekmekten beis görmüyor. Hikaye akışı, bazı ufak-tefek uyarlama detayları dışında aynı düzlemi izliyor; esas değişiklikse Jacob’un (babanın) yerini Isabel’in (anne) alması. Bu da orijinal yapımındaki iki erkek çatışması yerine, hayatta farklı tercihler yapmış iki kadının çatışmasını filmin merkezine koyuyor. Yapı itibariyle kâğıt üzerinde bir sorun yok gibi gözükse de, Hindistan’dan New York’a ‘para bulmak’ için gelen Isabel (Michelle Williams) karakterinde ve de ona ‘parayı vermesini’ beklediğimiz iş kadını Theresa’da (Julianne Moore) ciddi sorunlar var.

    Hindistan’ın fakirliği içerisinde ömrünü kimsesiz çocuklara vakfetmiş -sarışın kadın- Isabel’in New York’a ayak bastığı andan itibaren sürekli mutsuzluğu, sessizliği ve çoğu zaman da ifadesiz suratı, filmin ‘merhametli karakteri’ ile bağlantı kurmamızı zorlaştırıyor. Sadece Grace ile birkaç sahnesinde gerçekçi bir kimliğe bürünen Isabel’in, ‘daha gergin bir insan olmak için mi meditasyon yaptığını’ düşünmeden edemiyor insan. İsim seçimi bilinçli olarak Rahibe Theresa göndermesi içeren Theresa ise tüm o sert iş kadını, otoriter anne ve her şeyi kontrol etmeye çalışan über-süper insan modeliyle, ailesi için bile milyonlarca dolarlık bir yardım fonu bağışlaması muhtemelen olmayan bir karakter çiziyor. Bu bağlamda orijinal filmin alkol düşkünü Jörgen’i çok daha gerçekçi bir ton yakalıyordu.                  

    Her şey bir kenara, bu tercihlerle yapılmış bir uyarlama olsa bile, Geçmişin Sırları çok beyaz, çok steril ve bu haliyle de oldukça buyurgan. Tıpkı iki baş kadın karakterinin kendi içlerindeki soğukluğu gibi. Theresa, Hindistan’a küçük çaplı bir servet hibe ediyor ama örneğin evdeki hizmetçiler tam bir üçüncü dünya portresi. Isabel’in oynayacağı rol aslında çoktan belli ama tüm bu duygusuzluğu ile iyilik timsalinden çok uzakta. 

    Tüm filmde en çarpıcı sahne, şüphesiz ki Theresa’nın kendi final sahnesi; bir insanın kendisinden sonrası için tüm planları yapmasına rağmen, ölüm gerçeğine karşı koyamayacağını fark ettiği o en gerçek anda, bu güçlü gibi görünen kadının da her insan gibi yıkıldığını çok gerçekçi bir sinir kırılması ile görüyoruz. Moore tabii ki bunun hakkını vermiş.

    Nihayetinde, 2019 Amerikan yapımı Geçmişin Sırları (After The Wedding), 2006 yapımı orijinal filmi yeniden seyretmek için bir şans, iyi bir hatırlatma. Ama damakta buruk bir tat bırakan bir uyarlama…

    Twitter.com/duygukocabayli

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top