Hesabım
    Gerçeğin Peşinde
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Gerçeğin Peşinde

    Sen kimin meleğisin?

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    -yazı mecburen sürprizbozan-spoiler- içermektedir-

    İçten içe doğru olduğuna inandığınız, hatta emin olduğunuz bir düşünceyi, savı en yakınlarınıza açtığınızda size “ilaçlarını almayan deli” muamelesi yapıldığını, hislerinizden başka ortaya koyabileceğiniz herhangi somut bir delil olmadığını ve çabalarınıza karşı yasaların da pek sizden yana çıkmadığını hayal edin. Üstelik savunduğunuz his de annelik; anneliğiniz… Bu hafta psikolojik-dram ve gizem türünden vizyonda kendisine şans bulan Gerçeğin Peşinde (Angel of Mine) filminin ana çıkış noktası ve baş karakterini kurguladığı konum tam da bu…

    Kim Farrant yönetmenliğinde ve Luke Davies ve David Regal ikilisinin orijinal senaryosu ile hayata geçen Gerçeğin Peşinde, aslında daha önce sinema perdesinde seyrettiğimiz türden bir hikâyeye, bir tutam psikolojik gerilim de katarak önümüze getiriyor. 1999 tarihli, Michelle Pfeiffer’ın performansıyla parladığı, roman uyarlaması Okyanus Kadar Derin (The Deep End of the Ocean) “kaybolmuş çocuğunun dramını izlediğimiz anne” temasının en akılda kalan örneğidir mesela.

    Gerçeğin Peşinde filminde ise senaryo baş karakter Lizzie’ye (Noomi Rapace), öncülü Beth’e (Pfeiffer) davrandığı kadar merhametli yaklaşmıyor. Lizzie eşinden yeni ayrılmış, ergenliğin başlangıcındaki erkek çocuğu ile hayatını yeniden kurmaya çalışan bekar bir annedir. Tüm çabasına rağmen, yenemediği bir duygu Lizzie’yi sürekli aşağıya doğru çekmeye devam eder; onun ‘karanlık’ olarak yaftalanan tarafı yıllar önce yaşadığı büyük bir annelik trajedisidir aslında. Film esas gerilimi Lizzie’nin psikoloji üzerinden konumlandırırken, kaybını geri kazanmaya çalışan kadın karakterine ‘huzur kaçıran, saplantılı, deli kadın’ gömleğini giydirmekten de imtina etmiyor. Oğlunun tam velayetini almaya çalışan eşi (Luke Evans) bir yana, kendi öz annesi ve babası da Lizzie’yi ötekileştirerek yalnızlaştırıyor. Çünkü Lizzie, kızı olduğundan emin olduğu Lola’nın evini gözetliyor, ailenin çevresinden ayrılmıyor; başkasının gözünden tam bir ‘saplantılı sapık/manyak’ portresi çiziyor. Bu portre içerisinde Lizzie’nin ne kadar uğraşsa da uzun yıllardır bitiremediği bir yas süreci olduğunu da ekleyelim.

    Öte yandan, bu filmin Okyanus Kadar Derin filminden ayrıştığı nokta da tipik bir ABD, Hollywood çizgisinden ilerlemeyip, daha bağımsız bir tavırla, karakter üzerinden senaryo omurgasını kurması. Filmin genel olarak ağır ilerleyen temposunu da bu tavra bağlamak mümkün.   

    85 dakika baş karakterini iyice döven ve seyirciyi de karakterle özdeşlik kurmaktan uzak tutan film, nihayetinde hızlı gelen bir finalle Lizzie’yi huzura kavuşturuyor. Fakat öykünün gerisi-berisi, örneğin Lola’nın psikolojisi, pek ortada yok. Herkes özür diliyor ve yılların acısı tatlıya bağlanıyor! Bu, haliyle senaryo tek katmanlı bir hikâye anlatısından maalesef ileri gidemiyor.

    Filmi sırtlayan başrol Noomi Rapace, tüm anlatı yapısının izin verdiği ölçüde Lizzie karakterini yaşayan bir kadın olarak canlandırmayı başarıyor. Saplantılı kadın karakter psikolojisini de Lizzie’ye iyi yediren Rapace, seyirci gözünde çocuğunu arayan annedense, anti-kahraman portresi çizmeyi başarıyor. Karşısında seyrettiğimiz Yvonne Strahovski’nin Claire performansı ise yine senaryo yapısı içerisinde gayet başarılı; finale kadar tüm inandırıcılığını korumayı başarıyor.   

    Başarısını ağırlıklı olarak iki kadın karakterinin güçlü oyunculuğundan alan Gerçeğin Peşinde, hikayesinin gidişatı açısından kendisini seyrettirebilen bir film, fakat akılda kalıcılık açısından maalesef daha fazlası değil.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top