Senaryosunu da, Sam Pink ile (en azından öyle olduğu iddia edilen) gerçek olaylardan esinlenilerek birlikte yazdıkları bir öyküden uyarlayarak kaleme alan ve yönetmen koltuğunda oturan Mu Tunç'un ilk (böyle devam ederse de "son" olacağını tahmin ettiğimiz) uzun metrajlı (debut) sinema filmi "Arada"; artık fazlasıyla bıkkınlık veren, "Neydi o, 60'lı, 70'li ve 80'li yıllar" güzellemesinin yapıldığı filmlerden biri olarak geliyor karşımıza...
Elbette bununla da yetinilmiyor ve filmin bir yerinde, aracına Ozan (Burak Deniz) ile Lara'yı (Büşra Develi) alan Elazığlı Korsan Taksici (Yüksel Ünal) üzerinden, tüm bileşenleri ile iliklerine kadar kötülük bataklığına saplanmış İstanbul'a alternatif olarak "tabii yerseniz", misafir perverliği dillere destan olan "naif" Anadolu insanın davranış kalıpları da gündeme taşınıyor...
Tam da bu nokta da, en son ne zaman, kapsamlı bir Anadolu turuna çıktığınızı bilmesek de biz kendimizi, "Bi bırakın, reklam kokan bu işleri be kardeşim" demek zorunda hissediyoruz...
Özellikle de sözü edilen o yılları, bizim gibi "kanırta kanırta" yaşamadıysanız ve Cem Karaca - Apaşlar'dan "Resimdeki Gözyaşları"nı sıcağı sıcağına dinlemediyseniz...
Evet gerçekten de; Zeki Müren, Mavi Işıklar, Erol Büyükburç, Beyaz Kelebekler, Berkant, Alpay, Erkin Koray, Cem Karaca, Barış Manço, Moğollar, Üç Hürel, Selda Bağcan ve Edip Akbayram gibi isimlerin yaptığı, fazlasıyla yerel olmaları nedeniyle "ülke coğrafyasına sıkışıp kalmış olan" müzikler ve sahne şovları, kim ne derse desin, o günler de çığır açıcıydı...
Bugün kaç kişi, Erol Büyükburç'un, kırılan alçılı ayak ve koltuk değneğinin kendisine eşlik ettiği bir "taht" ile sahneye çıktığını anımsayabilir bilemiyoruz bile...
Hatta yetmez:
Kanı fıkır fıkır kaynayan bir ergen olarak, Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesinde öğrenci olduğumuz ve Cem Karaca ile İlhan İrem Fan Club'larının yöneticiliğini yaptığımız yıllardaki, "HEY Dergisi" konserleri, Türkiye'nin müzik gündemine damgasını vururdu...
Aynen kültürel kodlarımızda fazlasıyla etkisi bulunan, King Crimson, Beatles, Emerson, Lake & Palmer, Moody Blues, Pink Floyd, Deep Purple, Led Zeppelin, Black Sabbath, Uriah Heep, Alice Cooper, David Bowie, Elton John, Bee Gees ve benzerlerinin dünya turnelerinde yaptıkları gibi...
Hayatın olağan akışına uygun olarak; bıraktıkları nadide eserler dışında, günümüzde batı kaynaklı bu isimlerin de çoğu, ya hayat da değiller yahut da sahnede...
Ama yerleri doldurulmaya devam ediyor...
Yani sınırlarımız dışımızdaki dünya da kimsecikler, el kol bağlı oturarak, o günlere ağıt yakmakla veya sadece, eski şarkılara cover yapmakla harcamıyor vaktini...
Ki, sürekli güncel tutulan Billboard Chart 100 listeleri, bunun en canlı tanığıdır da zaten...
Gelin isterseniz, hikayesi bağlamında filme biraz daha yakından bakalım...
İstanbul, Merter, Küba Mahallesin de 90'lı yıllar...
Punk bir hayat yaşayan ve aralarında geçen konuşmalardan anladığımız kadarıyla, 12 Eylül döneminde TRT radyosundaki Türk sanat müziği solistliği işini kaybeden babası Altan (Eriş Akman) ile yıldızı hiç mi hiç barışmayan Ozan, yine tartışarak evden kovulduğu günün sabahında soluğu, Ezgi (Ceren Moray) ve Hakan'ın da (Cemal Yağız Alpfer) katkılarıyla yoğunca bir müzik geyiğinin yapılmakta olduğu Bülent'in (Deniz Celiloğlu) plakçı dükkanın da alır...
Alır almasına da...
Asıl önemli sürpriz, sürekli olarak Türkiye'den kaçarak kapağı Amerika'ya atma hayalleri kuran doğum günü çocuğu Ozan'a, Bülent'in vereceği bomba haberdir...
Ne mi?
Saksafoncu Deniz'in (Yusuf Çağan Çağlar) elinde, Ozan'a verebileceği, Kaliforniya'ya hareket edecek olan bir geminin bileti bulunmaktadır...
Yanına Lara'yı da alan Ozan yola koyulur...
Ancak bilet Deniz'de değil, Yeniköy'deki yalısın da bir parti vermekte olan Emir'de dir (Rafael Indiana Cemil Çetin)...
Evet gerçekten de yalıda bir parti ve çeşit çeşit insan da vardır...
Fakat bir tek Emir yoktur...
Zira o, Talimhane'deki Kiraz adlı "underground" bir mekanda takılmaktadır...
Böyle olunca da yeniden yola düşülür...
Dakika 45...
Geride, sinema sanatı denilen şeyin "paradan çok vizyon" gerektiren bir uğraş olduğunu, bir kez daha iliklerimize kadar hissedebildiğimiz,bir türlü geçmek bilmeyen 43 dakikalık bir bölüm daha mevcut...
Diyebilirsiniz ki, "Yapma... Bari filmin müziklerine kıyma..."
Haklısınız da, 88 dakikalık bir video - klip de olmaz ki...
Lütfen yemeyin bizi...