Hesabım
    Kayıp Aranıyor
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Kayıp Aranıyor

    Akıllarda kalacak bir tecrübe

    Yazar: Burçin Aygün

    Sevdiğiniz birini kaybettiniz mi? Göçüp gitmek değil bahsini ettiğim, bir anda sırra kadem basan, nereye gittiği, kimle birlikte yaşadığı ya da en beteri halen nefes aldığına emin olamadığınız, çok sevdiğiniz bir kişi? Ne yapacağınızı bilemez halde sağa sola koşturmak, akla gelen herkesle irtibata geçip, soruları sıralamak, bu kayboluşla ilgili şüphenizi çeken kişileri şahsen sorgulamak, her geçen saat, gün ve belki aylarla beraber ümidinizi yitirmek? Muhtemelen hayatınız boyunca yaşayacağınız, göğüs germek zorunda olduğunuz, kayıp kimsenin geri dönüşü için acıya katlandığınız ve ümidi hiç yitirmemeye gayret ettiğiniz bir dönem; klişe bir söylemle “adeta bir korku filmi gibi”.

    Haftanın en dikkat çekenlerinden biri olan Kayıp Aranıyor, gizem ve gerilim türünün başarılı bir örneği olarak bu temayı işliyor, seyir esnasında kendinize bol bol “ben ne yapardım ya da neleri yapabilirdim?” gibi sorular sordurtuyor. Henüz 27 yaşındaki Hint asıllı Amerikalı Aneesh Chaganty tarafından yönetilen film, geçtiğimiz yıl Unfriended adlı korku filminde (ve hatta Modern Family dizisinin bir bölümünün tamamını kaplayan) enteresan bir konsepte sahip. Daha önce örnekleri olsa bile, çok daha taze, yerine göre daha cesur ve kararlı bir işleyişe sahip, üstelik de izleyeni sıkmamak için alternatifler üretmeyi zorunlu kılan bir yoldan bahsediyoruz. Kayıp Aranıyor’un neredeyse tamamı dijital ekranlar üzerinden aktarıyor hikayesini. Yani olan biteni bir bilgisayarın ya da telefonun ekranından seyrediyor, video chat üzerinden de ilerleyebilen heyecan dolu gelişmelere tanık oluyorsunuz. Üstelik de sıkılmadan, dışarıda bırakılmış biri gibi hissetmek bir yana, olayın ortasına atılmış çaresiz bir gözlemci görevi görerek.

    Daha önce birkaç kısa filmi bulunan Aneesh Chaganty’nin ilk uzun metrajlısı Kayıp Aranıyor hem sürükleyici ve taze bir anlatıma sahip hem de kadronun yeteneği sayesinde oldukça inanılası. Uzun süredir ABD’de yaşayan David (John Cho), karısı Pam (Sara Sohn) ve kızları Margot (Michelle La)’un ortak yaşamlarına neredeyse en başından tanık oluyoruz. Margot’un doğumu, David’in Pam’e olan sonsuz aşkı, bu güzel kadının bir anda hastalanması ve her şey tekrar güzelleşiyor derken hayata gözlerini yumuşu. Hepsini filmin ilk birkaç dakikası içinde, hatıra olarak çekilmiş video ve fotolar üzerinden görüyor, mutlu mutlu gülümserken yüreğimize ağır bir taşın oturduğunu fark ediyoruz. David ve kızı Margot başbaşa kalıyor, aradan 8 yıl geçiyor ve aile babasının mutlu olduğunu sandığı yaşamları bir gecede kabusa dönüşüyor. Ders grubu ile geceleyeceğini söyleyen 16 yaşındaki genç kız ertesi sabah okul eşyaları için uğramıyor, kimse nerede olduğunu bilmiyor ve David’in tek bir çaresi kalıyor, polis ile iletişime geçip kayıp ihbarında bulunmak. Gecenin geç saatlerinde kızı tarafından arandığını da fark eden acılı baba ve bu dosya ile ilgilenen dedektif Vick (Debra Messing) kılı kırk yararak gizemi çözmeye, Margot’u bulmaya çalışıyor.

    Sev Ohanian ile birlikte senaryoya da imzasını atan yönetmen, 102 dakikalık süre boyunca ne sıkılmanıza, ne de gizemi çözmenize izin veriyor. Sosyal medya, yeni nesil, birbirinden kopuk ilişkiler, internetin karanlık köşeleri, tanıdık aile dostları derken önümüze sayısız olasılık saçılıyor. Biz yapbozun parçalarını birleştirmeye çalışırken, bu gerilimli yolculuk her seferinde sizin birkaç adım önünüzde ve sizle alay ediyor. Nitekim finaldeki birden fazla twist şaşkınlığı arttırırken, duygusal yoğunluğu da son seviyeye kadar yükseltiyor. Tabii bu sürecin en düzgün şekliyle işlemesinde önemli bir etken de filmin oyuncu kadrosu oluyor.

    Harold and Kumar Go to White Castle ile büyük çıkışını yapan John Cho, kusursuz gözüken bir aile babası olarak muhteşem bir performans sergilemiş. Yaşadığı acı, ne yapacağını bilemez halde aklına gelen her tür adımı atmaktan çekinmeyişi, ümidini yitirmemek için çabaladıkça aldığı darbeler, hepsini de kusursuza yakın şekilde sunuyor Cho. Komedi filmleri, yeni nesil Star Trek’in Sulu’su olarak iyice öne çıkışı derken, The Exorcist dizisindeki performansının ardından gerçek yeteneğini gözler önüne seriyor. Aynı şekilde filmdeki rolü kısıtlı olan Pam karakteriyle Sara Sohn, gerçek bir ailenin başından geçenlere tanık olduğunuza inandırıyor sizi. Michelle La’nın da hikayenin odağında olmasına rağmen yüzünü pek göremediğimiz karakteriyle çok inandırıcı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. David’in kardeşi Peter’a can veren Joseph Lee de, Cho ile birlikte hiç bocalamadan görevini yerine getiren ikinci isim. Dedektif Vick’imiz, komedi türünün sağlam isimlerinden Debra Messing, Will & Grace günlerini düşünürsek bu güçlü ekibin biraz ardında kalıyor.

    Kayıp Aranıyor, ümit vaat eden bir yönetmenle bizi tanıştıran, iyi bir hikayeyi çok sağlam şekilde işleyen, oyunculuk açısından doyuma ulaştıran lezzetli bir gizem – gerilim filmi. Üstelik de çok sağlam sosyal eleştrileri göze sokmadan, sıkıcı bir öğretmene dönüşmeden yapan, sinema salonlarında izlemenin ekstra keyif verdiği bir yapım.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top