BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
2,0
Yetersiz
Sanal Ülke

"Üç Robot Yasası"na geri dönebilir miyiz?

Yazar: İdil Hazal Acar

Anthony ve Joe Russo kardeşlerin yönetmenliğini üstlendiği "Sanal Ülke" ("The Electric State"), Simon Stålenhag'ın aynı adlı grafik romanından uyarlanan ve 320 milyon dolarlık dev bütçesiyle, Netflix yapımları arasında bile dikkat çeken bir bilim kurgu filmi olarak karşımıza çıkıyor. Filmin başrollerinde Millie Bobby Brown (Michelle) ve Chris Pratt (Keats)'i görüyoruz. "Sanal Ülke", alternatif bir 1990'lar Amerika'sında, robotların ve insanların çarpıştığı bir dünyada, kayıp kardeşini arayan genç bir kızın hikâyesini anlatıyor.

Netflix

Robotların insanlara birer asistan olduğu alternatif 90’larda, benzeri tüm filmlerde beklendiği üzere bir robot isyanı çıkar ve insanlarla robotlar arasında kanlı bir savaş yaşanır. İnsanlar robotları yenemez, bunun üzerine Stanley Tucci tarafından canlandırılan bir teknoloji dâhisi olan Ethan Skate, Neurocaster isimli bir teknolojiyi dünyaya tanıtır. Bu teknoloji insanların zihnini ikiye bölmesine olanak sağlar. Böylece zihinlerini drone’lara aktaran insanlar robotları yener, yaşayan az sayıda robotu ise Yasak Bölge isimli bir alana sürerler. Günümüzdeki Metaverse’ün yeniden yorumlanmış hali olan Neurocaster, 90’ların gözde teknolojisi olur.

Böyle bir dünyada, koruyucu bir babayla (Jason Alexander) yaşayan Michelle depresif ve isyankardır. Ailesini ve çok sevdiği kardeşi Christopher’ı bir trafik kazasında kaybettikten sonra, ona bakım vererek para kazanmak isteyen Ted’in yanında yaşamaktadır. Ancak Michelle’in kaderi bir gün onu ziyarete gelen bir robotun yardımıyla değişir. Michelle kısa sürede bu robotun öldü zannettiği kardeşi tarafından yönlendirildiğini anlar. Art arda gelişen bir dizi olaydan sonra Neurocaster’ı icat eden Sentre markasının, aslında bir dahi olan ama komada tutulan Christopher’ın beynini kullanarak kurulduğunu anlar. Kardeşini Sentre’ın elinden kurtarmak tek amacı olmuştur. Ama bilinmeyene yapmayı planladığı yolculuk bir genç kız için hiç de kolay olmayacaktır. Neyse ki Michelle ve robotu, yolda kaçakçı Keats ve yardımcısı, robot Herman’la tanışırlar ve hem Christopher’ı hem de tüm insanlığı Sentre esaretinden kurtaracakları maceraları başlar.

Robot devrimlerine Asimov üzerinden aşina olan pek çok insan gibi, böylesine büyük bütçeli bir yapımda (bu filmin de uyarlama olduğunu düşünerek) "I, Robot" gibi stilize ve heyecanlı bir hikaye akışı bekliyordum. Ama yarattığı yüksek beklentiye rağmen, film daha çok çocuklar için hazırlanan çizgi film formülleriyle yazılmış gibiydi. "Sanal Ülke"nin en güçlü yönlerinden biri, Simon Stålenhag’ın çizimlerinden esinlenerek yaratılan retro-fütüristik dünyası... 90’ların Amerika’sına benzeyen ancak robotların ve büyük teknolojik enkazların egemen olduğu bu alternatif evren, post-apokaliptik bir estetik sunmuş. Devasa makinelerin çürümeye terk edildiği çorak araziler, neon ışıklı otoyollar ve distopik şehir manzaraları, etkileyici bir atmosfer yaratıyor. Ancak, bu görsel ihtişama rağmen, film duygusal olarak seyirciyi içine alamıyor. İşin aslı, filmin bu haliyle 90’larda ya da 2025’te geçmesinin pek de fark yarattığını söyleyemeyiz. Zaten ileri teknoloji kullanılan bir 90’lar yaratılacaksa, zamanın ruhunun daha iyi hissettirilmesi gerekirdi.

Kadroda Millie Bobby Brown ve Chris Pratt’e, Woody Norman, Stanley Tucci, Giancarlo Esposito, Ke Huy Quan, Jason Alexander ve seslendirme kadrosunda Woody Harrelson, Anthony Mackie, Alan Tudyk, Colman Domingo, Brian Cox, Hank Azaria gibi tam anlamıyla yıldızlarla dolu bir kadro eşlik ediyor. Netflix’in bu filme ne kadar yatırım yaptığı kurduğu kadrodan bile anlaşılıyor. Öte yandan senaryoda karakterler bu kadar yavan yazılmışken yıldızlara bu kadar yatırım yapmak çok gerekli miydi tartışılır. Millie Bobby Brown, "Stranger Things" ve "Enola Holmes" ile kazandığı deneyime rağmen karakterine hayat verirken içsel çatışmalarını ve duygusal yolculuğunu yansıtmakta yetersiz kalıyor. Chris Pratt’in ise Keats karakteri ise gerçek bir karton. Önceki rollerinden farklı hiçbir derinlik sunamıyor. En çok da Oscar ödüllü Ke Huy Quan'a üç repliklik boş bir karakter yazmalarına anlam veremedim. Bu kadar kısa bir rol için fazla büyük bir isim...

320 milyon dolarlık devasa bütçesine rağmen, film prodüksiyonda da beklenen etkiyi yaratmıyor. Özellikle görsel efektler ve aksiyon sahneleri, bütçenin nereye harcandığı konusunda izleyicide soru işaretleri oluşturuyor. Russo Kardeşler, "Avengers: Endgame" gibi bir başarının ardından, “Cherry” ve “The Gray Man” gibi projelerde istedikleri etkiyi yaratamamıştı. "Sanal Ülke" de bu düşüş ivmesini devam ettiriyor gibi görünüyor. Filmin temposu oldukça dengesiz. Bazı sahnelerde olaylar hızlıca geçerken diğer sahnelerde gereksiz uzatılmış diyaloglarla ritim kayboluyor. Özellikle ikinci perde, karakter gelişimi açısından boşluklarla dolu ve hikâyenin yönünü kaybetmesine neden oluyor. Russo Kardeşler, bir kez daha büyük bütçeli bir filmle izleyiciyi etkilemeye çalışırken fazlaca formülize yazılmış, bol efektli ama duygusal olarak boş bir film çıkarmış gibi görünüyor. Yönetecekleri bir sonraki filmin "Avengers: Doomsday" olması biraz endişe yaratmıyor değil. Marvel’ın "Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya" filminden sonra büyük bir toparlanmaya ihtiyacı var ve Russolar büyük prodüksiyonlardaki maharetlerini kaybediyor sanki.

İdil Hazal ACAR

Daha Fazlasını Göster