Hesabım
    Kabus Sokağı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Kabus Sokağı

    “İnsanlar inanmayı seçer. Herkesi kandırabilirsin, en çok da kendini!”

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Guillermo del Toro, çocukluğunda izleyip hatırladığı (ve sevdiği) filmleri çekmeyi seviyor. Aklında, “büyük yönetmenler böyle yapar” gibi bir düşünce olmalı.  Steven SpielbergGeorge Lucas gibi sinemacılar da bunu yaptı. Spielberg çocukken The Valley of Gwangi’yi (Jim O’connelly - 1969) ya da Lucas, The Hidden Fortress’ı (Akira Kurosawa - 1958) izlememiş olsalardı muhtemelen Jurassic Park ve Star Wars olmayacaktı! 

    Del Toro daha farklı bir yöntem izleyerek, çocukluğunun filmini yeniden çekiyor. Bu bir ilham değil, aslını aklında kaldığı gibi yeniden oluşturma ve yeni film üzerinden asıl esere saygınlık kazandırma çabası.

    Nightmare Alley, senaryosu Jules Furthman tarafından yazılan ve Edmund Goulding tarafından yönetilen 1947 yapımı bir suç filmi. Sıklıkla bir kara film/film noir eseri olarak anılıyor. Bana sorarsanız kara film unsurları taşıyor ama tam olarak o türe ait değil. Belki de romana ters düşen finali yüzünden. Bu filmin ilginç tarafı, William Lindsay Gresham'ın 1946'daki aynı adlı romanından uyarlanan bu suç hikayesinde dönemin en büyük yıldızlarından olan ve seyircinin sürekli ideal karakterlerde görmeye alışık olduğu Tyrone Power başrolde!

    Burada bir parantez açmak lazım. Orijinal Nightmare Alley’in kaderi bizim Canım Kardeşim’inkine (Ertem Eğilmez – 1975) benziyor. Artık kartpostal yıldızı olmaktan sıkılan ünlü oyuncular (Tyrone Power ve Tarık Akan) ve gönülsüz de olsa onlara imkân sunan yapımcıları (Darryl F. Zanuck – Ertem Eğilmez). İki deneme de gişede hüsranla sonuçlanıyor ve ikisi de yıllar içinde yeniden keşfedilip çok seviliyor.

    Nightmare Alley, neredeyse aynı ortamda geçen tüm filmler ve diziler için mükemmel bir set kurmuş olan The Freaks (Tod Browning – 1932) dünyasında geçiyor. Karnavalda getir-götür işleriyle uğraşan Stan adında, kendisinden başka kimseyi sevmediğini açıkça söyleyen fırsatçı bir tipin, manipülatif yöntemler ve şifrelerle zihin okuma numarası yapmayı öğreten bir kitabı ele geçirmesi ve hızla yükselmesini izliyoruz. Stan tıpkı mitolojik karakter İkarus gibi daha da yükseğe uçmak isterken kanatlarından olacak ve düşecek.

    Guillermo del Toro’nun filmi asıl esere sevgiyle yaklaşıyor hatta tüm görsel yapısını da onun etkilendiği Freaks’ten alıyor ancak sadakati daha çok filmin uyarlandığı romana. Biz yine de filmler üzerinden gidelim. 1947 versiyonundaki asıl karakterler eksilmeden karşımıza çıkıyor; Stan, Molly, Lilith, Zeena, Bruno, Ezra ve Pete… Karakterlerin motivasyonu ve ilişkileri farklılaşıyor. Bu kez Stanton ve Zeena arasında cinsel bir çekim yok. Molly tam bir yardakçı ve Lilith kusursuz bir şeytan. Entrikacı kadınların cirit attığı 40’lar filmlerinden bir karakteri bu özelliklerini daha da sivrilterek günümüze taşımak büyük risk ancak Cate Blanchett’in tekinsiz çekiciliği muhtemelen aklınıza bunu getirmeyecek.

    Yeni filmde yine ilk filmde olmayan bazı ögeler mevcut. Guillermo del Toro filmlerinde karakterlerin (genellikle hayaletler tarafından) izlenmesine alışığız. Suça şahit olan ve sessizliğiyle yargılayan biri, bir şey mutlaka vardır. Bu filmde o görevi bir kavanoza tıkılmış bir garabet bebek ölüsü olan Enoch üstleniyor. Enoch’un filmdeki varlığı tam bir del Toro dokunuşu ve çok sevdim.

    Açıkça söylemem gerekirse, Nightmare Alley’i çocukken TRT’de izlediğimden bu yana çok sever ve anarım ancak yeniden çevrilmesini arzuladığımı sanmıyordum. Elbette, Guillermo del Toro’nun çektiği filmi izleyene kadar! Modası geçmiş bir suç hikayesini, dokusunu koruyarak yani seyirciye eski usul bir hikâyeyi öyle olduğunu bile bile sevdirerek ve filmdeki karakterleri daha iyi anlayarak ve daha çok alan açarak aktarmak her babayiğidin harcı değil. Sirki basmaya gelen polis şefine kadar her karakterin daha çok alanı var. İlk filmde önemli bir karakter olan ama çok yer kaplamayan Ezra Grindle bu filmde fevkalade konumlandırılmış. Elbette bunları yaparken karakter etkileşimi ve aksiyonu değişiyor ama temel hikâye yerinde duruyor; en diptekine şahit olanın en yükseğe çıkmasını ve o dip noktaya düşmesini izliyoruz.

    Guillermo del Toro, gereksiz bir Stan ve Molly kavuşması eklemeyip filmini tam da romanın bittiği yerde sonlandırarak güçlü bir final yapıyor. Çocukken okumaya bayıldığım korku hikayeleri ya da alacakaranlık öyküleri tadında bir final. Aslında bu final büyük risk, kötü oynansa tüm filmi parodiye bile dönüştürebilir ancak Bradley Cooper, Stan-Büyük Stanton’ı öyle iyi oynuyor ki! İlk filmden bu filme geçemeyen ve sönük kalan tek karakter Molly, belki de onu oynayan güzeller güzeli Coleen Gray’e (1922 – 2015) hayranlığımdan, bilemiyorum. Bir noktada Stan’le iş birliği yapmaktan vazgeçen ve doğrunun tarafına geçen Molly yerine sonuna kadar dalaverenin içinde kalan Molly’i (Rooney Mara) pek sevmedim.

    Nightmare Alley, sinemaseverler için bir ödül. Sinemaya ve filmlere aşık biri tarafından çekildiğini her dakikasında hissettiriyor. Final sekansında Stan’ın yeniden karnaval dünyasına döndüğü sahnede uzaktan da olsa bir Freaks karakterine rastlamak olağanüstü!

    Muhteşem bir sanat yönetimi, modifiye edilmiş ancak bozulmamış hikâye, daha derin karakterler ve incelikli oyunculuklar. Bu bir süper kahraman filmi değil ancak 150 dakikalık süresi batmıyor. Kendinizi filme ve Büyük Stanton’ın manipülatif karakterine kaptırıp gideceksiniz. Büyük perdeye yakışıyor, lütfen sinemada izleyin. İyi seyirler!

    twitter.com/murattolga

     

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top