Hesabım
    Karanlıkta Dans
    Ortalama puan
    4,4
    517 Puanlama
    Karanlıkta Dans hakkında görüşlerin ?

    83 Kullanıcı yorumları

    5
    40 Eleştiri
    4
    30 Eleştiri
    3
    3 Eleştiri
    2
    7 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    3 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    KaliteTAKİP
    KaliteTAKİP

    Takipçi 873 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    9 Ekim 2014 tarihinde eklendi
    Bir annenin "melodik" dramı. Bence izlemeden önce Björk denen kadının şarkılarını dinleyin. Sesini ve müzik tarzını beğenirseniz filmi izleyin. Açıkçası ben kadının tarzını biraz Portishead'in solistine benzettim. Farklılar tabi ki ama çağrıştırmadı değil. Kadının en güzel sözü de müzikallerde kötü şeyler olmaz repliğiydi. Müziğiyle, sahneleriyle "dram" izlemek isteyenler kaçırmasın derim. Sıkıcı falan değil. Sadece çok seçici olmamak ve filmi anlayarak izlemek gerekiyor :)) bana sorarsanız film bana gitmedi belki sizi perişan edebilir iyi seyirler...
    l-i-l-a-H
    l-i-l-a-H

    Takipçi 2.129 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    19 Aralık 2010 tarihinde eklendi
    Mendillik bir müzikal...
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    6 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    TEK KELİME İLE BİR BAŞYAPIT 10 ÜZERİNDEN 10

    Film Çekoslavakya' dan Amerikaya gelmiş fabrika işçisi Selma'nın öyküsü. Selma ırsi bir hastalık yüzünden çok kısa bir zaman sonra kör olacaktır. İşin daha da kötü tarafı aynı hastalık küçük oğlunda da vardır. Bu yüzden tüm kazandığı parasını oğlunu ameliyat ettirebilmek için biriktirmektedir. Bu şekilde başlayan film, daha sonraları farklı sulara yelken açıyor ve hayat üzerine bir bildiriye dönüşüyor. Van Trier, filmin ilk birkaç dakikasını karanlık perde üzerine müzik ile açıyor. Belli ki seyirciyi Selam'nın ileride tamamen kararacak dünyası ile tanıştırmak istiyor. Film ilerledikçe ve tabii buna paralel olarak Selma'nın körlüğü artıkça, filmin o karamsar havası daha da yoğunlaşmaya başlıyor. Selma'nın bir diğer özelliğiyse müzikallere olan düşkünlüğü... Öyle ki, gerçek hayattan soyutlandığı ve gerçek anlamda mutlu olduğu zamanlar da, filmde müzikal olarak anlatılmış. Ancak Van Trier'in anlatımından, yönetmenin müzikalleri pek de anlamlı bulmadığı hatta saçma bulduğu sonucunu çıkarmak sanırım pek de yanlış olmaz. Klasik Van Trier üslubu olan hareketli el kamerları, doğal ışıklar; müzikal sahnelerde yerlerini daha klasik ve daha sinemasal anlatımlara bırakıyorlar. Yani müzikallerin asla gerçek yaşam gibi olamayacağını sanki birer düş olduklarını anlatmak ister gibi yönetmen... Zaten tüm müzikal sahneler aslında gerçekleşmiyor, sadece Selma'nın gündüz düşlerini, onun gerçek hayattan koptuğu anları bunşekilde izliyoruz. Filmin gerçek hayatla koşut olarak müzikalleştiği tek sahne ise o etkileyici final sahnesi. Yönetmenin politik görüşünün de içten içe filme sızdığı bu sahne sanırım idam karşıtı filmler arasında kendine özel bir yer bulacak. Oyunculuğa gelince söylenebilecek ilk şey, Björk'ün inanılmaz performansı. Öyle iyi bir kompozisyon çiziyor ki, Björk'ün neden daha önce film çevirmediğine şaşıyor insan. Tüm oyuncular harika olsa da bir başka parlayan yıldızsa Peter Stormare. Zaten her filminde ayrıksı ve sapkın karakterleri başarı ile oynayan Stormare bu kez ayrıksı ama iyi bir karakterle karşımızda. Uzun lafı kısası, bir Lars Van Trier hayranı olarak beni hiç de şaşırtmayan, yönetmenin 'Breaking The Waves'den sonra bekleni verdiği ancak söz konusu filmin ötesine geçemediği modern bir başyapıt var önümüzde. Her ne kadar hazmı biraz zor olsa da...

    Dogville (2003), Manderlay (2005), Antichrist (2009) ve Melancholia (2011) gibi adından söz ettiren filmlere imza atan Lars von Trier, son dönem sinema tarihinin en saygın yönetmenlerinden birisi diyebiliriz. “Nymphomaniac” ile beklentileri karşılayamasa da yönettiği bir çok film özgün çizgisi ile günlerce tartışılmıştı. “Dancer in the Dark” yönetmenin en çok akılda kalan filmi dersek yanılmış olmayız. Uçak korkusundan dolayı Amerika’ya gitmeyen yönetmen filmi İsveç’te çekti. Minimalist ve Doğma sinemanın temellerinin atılmasında büyük payı olan Trier, Karanlıkda Dans filmin deaynı yapıyı sürdürüyor. Görüntüler oldukça gerçekçi. Oyuncular tamamen kendisini oynuyor ve film yapmacık sahneler içermiyor. 1940’ların Amerikasında geçen hikaye salt cinayet ve idam üzerine oturulması kanımca yanlış olacaktır. Film başlı başına “insanın suçlarını” ele alıyor. Doğville filmi ile de anti-hümanistlikle suçlanan Trier, aslıda insanın doğasında varolan her türlü pisliği ortaya çıkartıyor. Yalan, iftira, şiddet, acizlik, eziklik ve yoksunluk gibi insana ait olan fakat çoğu kişi tarafından hali altına süpürülen duygular tokat gibi yüzümüze çarpılıyor. Filmin masalsı bir anlatımı var çünkü Trier hikayeleri bu şekilde analtmayı seviyor. Doğville ve Manderlay filmlerinde bunu açıkça ortaya koymuştu. Selma’nın karanlık bir ortamda kurduğu “gündüz düşleri” muhteşem şarkı ve dans eşliğinde izleyiciye aktarılmış. Bu şekilde bir nevi masal kahramanı yaratılmış. Pamuk Prenses ya da Kül Kedisi gibi Selma’da Karanlıkda Dans’ın prensesi olarak karşımıza çıkıyor. Selma’ya o kadar alışıyoruz ki; kimseler dokunmasın istiyoruz. İnsanlığın her türlü pisliğinden arınmış henüz masumiyetini kaybetmemiş birisi olarak onu korumak istiyoruz. Trier işte bu noktada araya giriyor ve insanin doğasında varolan küstahliği ortaya çıkartıyor ve bir prensesi işlemediği suçtan dolayı mahkum ettiriyor. Film oldukça rahatsız edici çünkü Trier’in dünyasında iyilik sadece ilizyondan ibarettir. Kötülük ve gerçeklik ise sabit kalan kavramlardır. Filmin amacı da zaten seyirciyi rahatsız etmektir. Haneke’nin Benny's Video (1992) adli filminde de benzer konuya değinilmişti. Bu tür filmlerde insanlığın acizliği ve çaresizliği açık bir şekilde ortaya koyulurken, elden bir şey gelinmemesi ve kötülüğün ortamın geneline hakim olması bilerek gözler önüne seriliyor. Hayatın pembe masallardan ibaret olmadığını, acının, şiddetin, kötülüğün ve isdirabin insanın doğasında bulunduğunu ve bu duygulardan hiçbir şekilde arındırılamayacağımızı artık anlamamız gerektiği savunuluyor. İnsanlık, bir nevi kendisi ile ıslah edilmeye çalışılıyor. Selma’nın idamını, insanlığın ölümüne benzetebiliriz. Karranlıkta Dans, hazmı zor ve izlemesi kolay olmayan filmlerdendir. Kan ve şiddet olmadığı halde manevi açıdan bir insanı oldukça rahatsız edecek görüntüler içeriyor. Dişlerimizi sıkmamıza sebebiyet veren bazı sahneler o kadar acı verici ki; insanlığın iyilik meleği olmadığını görmemizi sağlıyor. Lars von Trier karakter olarak da hayata pek olumlu bakmayan birisi. Hem nihilist hem de psikoljik sorunlar yaşayan birisi olarak bu tarz filmleri çekmesini doğal karşılıyorum. Filmlerinde insanlığa ve hayata dair pek olumlu mesajlar bulamazssiniz çünkü, kendi savunduğu düşüncede aynı bu şekildedir. Filmlerinde, hayatın sevimli bir top yumağı olmadığını bizlere gösteriyor.
    naked-soul
    naked-soul

    Takipçi 561 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    25 Ağustos 2006 tarihinde eklendi
    harika bir film!!!müzikalle dram ancak bu kadar güzel harmanlanabilir.insanın içini acıtan ve björkün tüyleri diken diken ettiği bir lars von trier başyapıtı...kolay kolay hafızalardan silinemeyecek bir film.10/10’luk ve herkese izletebileceğiniz bir şaheser.
    semahos
    semahos

    Takipçi 193 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    18 Kasım 2008 tarihinde eklendi
    Şarkılar harikaydı off ya film bittikten sonra kendimi bunlar gerçekten yaşanmadı diye tatmin ettim yoksa bayılacaktım.
    atakanozruh
    atakanozruh

    Takipçi 331 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    13 Temmuz 2008 tarihinde eklendi
    Uzun zamandır izlediğim en müthiş filmdi. Beni oldukça etkiledi. Björkün oyunculuğu harikuladeydi. O masum bakışları her sahnede yüreğimi burktu. Hayal dünyasındaki çocukça müzikaller, el kamerasıyla sağlanan üstün gerçekçilik, çarpıcı senaryo ve enfes ve son derece etkili bir son sahne. Mükemmel bir sinema başyapıtı.
    e-ergener
    e-ergener

    Takipçi 337 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    16 Ekim 2007 tarihinde eklendi
    Müzikalleri pek sevemesem de izlediğim en iyi müzikaldi diyebilirim. Özellikle anne sevgisi i$lendiğinden olsa gerek. Biraz da çevremizde olan ya da olması pek mümkün olan bir esinti olduğu için de olabilir belki. Ayrıca David Morse her zaman ki gibi filme farklı bir hava ve de ahenk getirmi$. İzlenmesi gerekir, hem hayati değerler açısından hem de müzikalleri sevmeye ba$layabilmeniz açısından.
    nskmourinho
    nskmourinho

    Takipçi 998 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    24 Temmuz 2010 tarihinde eklendi
    Muhteşem bir film harika bir dram.Filmi yeni izleme şansına sahip oldum ve bu kadar geç izlediğim için hayıflandım doğrusu.Trier in tarzını pek benimsemem normalde ama bu film gerek konusu gerek karekterleri ve gerekse anlatmak istedikleri ile muhteşem bir klasik 8.5/10
    emrahsahin98
    emrahsahin98

    Takipçi 104 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    1 Eylül 2005 tarihinde eklendi
    Trier öyle bir yönetmenki el attığı her türe yeni bir şeyler kazandırmak onun için hiç de zor olmuyor.Sadece müzikal sinemanın değil tüm sinema tarihinin köşe taşı filmlerinden biri...10/10
    oscar1895
    oscar1895

    Takipçi 133 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    8 Ocak 2006 tarihinde eklendi
    Hiçbir film hem bu kadar gerçekçi hem de bu kadar gerçeküstü olmamıştır!...İliklerinize kadar duyguyu hissedeceksiniz!...Björk tek kelimeyle olağanüstü bir performans sergilemiş.Senaryo harikulade, müzikler mükemmel veeee Trier!...10/10
    erdemmarasli
    erdemmarasli

    Takipçi 130 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    5 Ocak 2008 tarihinde eklendi
    Başlangıçta müzikal filmleri sevmediğim için uzak durduğum ama izleyince hayran kaldığım bir film. İzlerken ne kadar uğraşsamda finalde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Fakat sorun şu ki duygusal devinimin zirveye ulaştığı noktada müzikali patlatıyorlar ki bütün o dolan gözleriniz bir anda kuruyor. Ne yapalım müzikal işte.
    ihate-clowns
    ihate-clowns

    Takipçi 49 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    2 Haziran 2006 tarihinde eklendi
    Dogma filmlerine bir örnek daha,filmin bu kadar içine girebilmemizi ve hissetmemizi sağlayan bu teknikle çekilmiş filmlerden ayrı bir haz alıyorum.Bu filmde çekim tekniğinin yanı sıra oyunculukların ve konusununda konuşturuyor olması dolayısıyla 10 puan ı hak eden ve en kısa zamanda müziklerininde indirilmesi gereken bir film.
    bruceconrad
    bruceconrad

    Takipçi 349 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    22 Temmuz 2003 tarihinde eklendi
    Filmi görünce tüylerim ayaklandı ya, izlerken sinir krizleri geçirecektim,, izlediğim tek müzikal öylede kalacak üstüne başka bi müzikal kaldıramam.... Bjorku ise tamamen çılgınlık derecesinde sevdim çok iyi bi performanstı....... İzlediğim tek müzikal olarak kalacak çünkü çok çok iyiydi......... Şarkılar harikaydı uff ya film bittikten sonra kendimi bunlar gerçekten yaşanmadı diye tatmin ettim yoksa bayılacaktım......
    pinkcadillac
    pinkcadillac

    Takipçi 127 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    2 Haziran 2007 tarihinde eklendi
    trier her filminde olduğu gibi dancer in the dark’ta da insanların zayıf noktalarını, duygularını son raddeye dek sömürüyor. Trier’ın bütün filmlerini sevmeme ve filmlerinin her sahnesini pür dikkat izlememe rağmen bu filmde aynı tadı bulamadım. müzikal bölümlerinin etkisiyle olsa gerek film inandırıcılığını ve akıcılığını yitirmiş.
    catherinedeneuve
    catherinedeneuve

    Takipçi 23 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    3 Mart 2004 tarihinde eklendi
    Nickimi bu filmle seçmiştim, benim için biraz daha özel bir anlamı var. Karanlıkta Dans’ın kaliteli diğer filmler gibi hak ettiği yerde olmadığını düşünüyorum. Vizyondayken izleme şansını yakalamıştım. Lars von Trier’in "rahatsız edici" olarak tanımlanan üslubunun dehalaşmış örneği... Filmi en iyi anlatan kelime "samimiyet" sanırım, gözlerin kapanıp kulakların hayatın ritmini keşfetmesinde, şarkıların çıplak sesinde, basit olarak tanımlanan insanların derinliğinde gizlenen bir samimiyet var. Belki ikinci kez seyredilmeye cesaret edilemeyecek, fakat seyredişimin üzerinden sanırım üç yıl geçmesine rağmen, "kült" filmlerin kategorisine rahatlıkla koyabileceğim bir baş yapıt... Arkadaşlar kendilerine göre filmin aksayan yönlerini eleştirmişler. Ben bunu hayata benzetiyorum, hayatın içinde nasıl her şey mükemmel olamıyorsa, bu sarsıcı filmdeki "aksamalar" da buna yorulmalı... Kimi yerlerde okuduğum "Türk filmi gibi" benzetmesine ise kesinlikle katılmıyorum.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top