Senaryosunu, Agatha Christie'nin aynı isimli romanından (1937) uyarlayarak Michael Green'in yazdığı ve yönetmen koltuğunda Kenneth Branagh'ın oturduğu "Death on the Nile"; türün klasiklerini anımsatırcasına, gizemini son dakikasına kadar koruyan bir polisiye macera olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 90 milyon dolarlık bir bütçeyle İngiltere Surrey'deki Longcross Stüdyolarında; yeşil perde ile görsel efekt teknolojilerinden fazlasıyla yararlanılmak suretiyle çekilen ve yapımcıları arasında Kenneth Branagh ile beraber Ridley Scott'ın da yer aldığı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
I. Dünya Savaşının yaşandığı günlerden 31 Ekim 1914 tarihinde; savaşan taraflar arasındaki, stratejik öneme haiz olan Yser Köprüsü için çatışılan Belçika'dayız...
Belçika ordusu Yüzbaşılarından Rens'e (Orlando Seale) merkez karargahtan, siperlerdeki askerleriyle birlikte; düşmanın elindeki bu köprüyü geri alması talimatı gelir...
Rens'in planı, önümüzdeki üç saat boyunca rüzgarın yönünün değişmesini beklemek ardından da ellerindeki tüm gaz bombalarını kullanarak düşmana saldırmaktır...
Ancak buna gerek olmadığını belirten Hercule Poirot (Kenneth Branagh) yedi, hadi bilemedin sekiz dakika içerisinde saldırılmasını önerir...
Zira şu anki hava koşulları da, bu saldırı için yeterince uygundur...
Gerçekten haklı da çıkar Poirot ve köprü yeniden Belçika ordusunun kontrolüne geçer...
Fakat köprü üzerindeki bubi tuzağını fark edemeyen Yüzbaşı, kendisi hayatını kaybederken Poirot'nun da suratından çok korkunç şekilde yaralanacağı büyükçe bir patlamaya neden olur...
Poirot'nun, bu haberi alır almaz, ileride yine bu savaşta hayatını kaybedecek olan nişanlısı Katherine (Susannah Fielding), soluğu hastane de alsa da Poirot; büyük bir tutku ile bağlı olduğu Katherine'nin, suratının darmadağın olduğu bu halini görmesini istemez...
Ama Katherine'nin çözümü oldukça basit ve uygulanabilirdir...
Ne midir o?
Poirot, bıyık bırakarak kamufle edecektir yaralarını...
***
Londra, 1937...
Poirot, Bay Blondin'in (Rick Warden); Afro - Amerikan kökenli blues şarkıcısı Salome Otterbourne'un (Sophie Okonedo) müzik yaptığı kulübünde, yemek yiyecekse de sahne de kimse yoktur...
Çünkü Salome'nin yeğeni de olan menajeri Rosalie Otterbourne'a (Letitia Wright) göre ücretleri ödenmemiştir...
Ödeme tahsil edilir edilmez Salome sahne alırken, bütün konuklar da dans pistine fırlarlar...
Yalnız bunlardan yeni nişanlı çift Jacqueline "Jackie" de Bellefort (Emma Mackey) ile Simon Doyle'un (Armie Hammer) dansları, çok haşin ve seksi bir hal almıştır...
Derken...
Jackie'nin, yeni satın aldığı çiftlik de Simon'a iş vermesini rica etmek amacıyla davet ettiği mültimilyoner arkadaşı Linnet Ridgeway'de (Gal Gadot), aynı kulübe teşrif eder...
Çiftlik yöneticiliği işini kapan Simon, bir teşekkür adımı olarak şimdi de Linnet'i dansa kaldırır...
***
Altı hafta sonra Nil Nehri...
Piramitlerin önünde çay içip kek yiyen Poirot, piramitlerden birinin üzerine tırmanarak uçurtmasını uçuran Bouc (Tom Bateman) ile karşılaşır...
Annesi ressam Euphemia (Annette Bening) ile de tanıştırdığı eski dostu Poirot'yu, evlilik kutlamasının da yapılacağı bir akşam yemeğine davet eder Bouc...
O yüzden de, Asuan'daki Firt Cataract Hotel'deyiz...
Sadece biz mi?
Elbette hayır...
Yeni evli Linnet Ridgeway ve Simon Doyle çiftinden Linnet'in; kendi kişisel hizmetçisi Louise Bourget (Rose Leslie), kafasına göre komünist takılan vaftiz annesi Marie Van Schuyler (Jennifer Saunders) ile onun hemşiresi görünümündeki sevgilisi Bayan Bowers (Dawn French), hesaplarını yöneten kuzeni Andrew Katchadourian (Ali Fazal), eski nişanlısı Dr. Linus Windlesham (Russell Brand) ile Salome ve okuldan sınıf arkadaşı Rosalie Otterbourne'da oradadır...
Kadrodaki tek eksik ise, Jackie idi...
Ki, o da çıkar gelir...
Bunun üzerine Simon ile Linnet, suç işleyeceğine kesin gözüyle baktıkları Jackie'ye karşı Poirot'dan yardım isterler...
Teklifi düşüneceğini ifade eden Poirot, çantasında 22 kalibrelik küçük bir tabanca da taşıyan Jackie ile konuşarak ona; bugüne kadar olan bitenleri unutarak Simon'ın peşinden koşmaktan vaz geçmesi gerektiğini belirtir...
Elbette Jackie, bildiğini okumaya devam edecektir...
Bu durumda Poirot, balayı gezisini sonlandırıp evlerine dönmeleri hususunda Simon ile Linnet'i uyarır...
Linnet bu fikre sıcak baksa da, Simon pek oralı değildir gibi...
Hatta Jackie'nin ulaşamayacağı düşünülen; şampanyanın su gibi aktığı Karnak isimli bir yolcu gemisi ile Nil'de, Abu Simbel'a doğru yola dahi çıkılır da...
Tabii ki, gemidekilerden Poirot dışındaki kimseye güvenemeyen Linnet'in tedirginliği yine de bitmemiş ve ısrarla Poirot'dan kendisini koruyup kollamasını talep etmektedir...
Bu kadar ayrıntı arasında önemsizmiş gibi görünse de, Rosalie Otterbourne'a delicesine aşık olan Bouc'a annesinin evlilik izni vermediği bilgisini de kısaca vurgulayalım...
Uzatmayalım...
Abu Simbel'a varıldığında da:
Firavun II. Ramses'in yaptırdığı UNESCO'nun "Dünya Mirası Alanları" arasında yer alan kompleksi görmek maksadıyla gemideki herkes karaya çıkar...
Her ne kadar kimse zarar görmese de, o ihtişamlı yapı da bir kaza yaşanır ve ardından da hızlıca gemiye dönülür...
Döndüklerinde de, bir bakarlar ki; Jackie gemidedir...
Ve...
Linnet uyumak gayesiyle Jackie dahil herkesle vedalaşarak odasına çekildiği ve tansiyonun iyice yükseldiği bir tartışma esnasında sinirlenerek silahını ateşleyen Jackie Simon'ı, kemiğini de parçalayacak bir biçimde ayağından vurur...
Unutmadan bu olay öncesinde; içtiği "alkol derecesi düşük" şampanyanın fena halde çarptığı Poirot'nun, odasına çekilerek uyumak zorunda kaldığını da vurgulayalım...
Dr. Linus tarafından ilk müdahalesi yapılan Simon odasına götürülürken gerginliği devam eden Jackie, hemşire Bayan Bowers tarafından yatıştırıcı ilaç verilerek uyutulur...
Bu hareketli gecenin sabahında Louise, hanımı Linnet'i; şakağından tek kurşunla vurularak yatağında öldürülmüş bir vaziyette bulur...
Dakika 65...
Geride sizleri, ikisi cinayet dört kişinin daha yaşamını yitireceği; işlenen toplam üç cinayetin faillerini, son an da öğreneceğiniz 62 dakikalık, heyecan dozunun asla azalmayacağı bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,