Nil’in gizemli sularında katil arayışı!
Yazar: Banu BozdemirKenneth Branagh, bir Shakespeare aşığı olarak Agatha Christie’nin romanlarını yad etmeye devam ediyor. Doğu Ekspresinde Cinayet’in ardından bu kez Nil Nehri’nin gizemli sularında ilerleyen bir teknede yaşanan cinayetlerin izini sürüyoruz. Branagh oyuncu olmasının avantajı ve hevesiyle iki filmde de kendisine meşhur Belçikalı dedektif Hercule Pairot rolünü biçiyor. Tabii Branagh’ın macerası burada bitmiyor. Tarihi konulara olan tutkusuyla çektiği bir diğer film olan Belfast, En İyi Film ve En iyi Yönetmen de dahil olmak üzere birçok dalda Oscar’a aday oldu…
Nil’de Ölüm’ü, 1978 versiyonuyla kısaca kıyas edersek daha modernize bir anlatımla karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün. Bir de filmin dedektifi Hercule Pairot’nun yıllar önce bir asker olarak sunduğu öngörüsü ve zekasının bu filmde de olayları çözmeye yetecek kadar iyi olduğunun gösterilmesi var ki; işin o kısmı biraz da aşk duygusuna vurgu yapmak için konulmuş gibi. Zira film ana fikir olarak aşk, aşk uğruna yapılanlar ve aşktan uzak kalanlar temelinde ilerliyor. 1978 yapımı filmde gerilimden ziyade mizahi bir tat dolaşıyor filmin içinde. Yeni versiyonda ise eski sevgili Jacqueline’in varlığı bir hayli gerilim teşkil ediyor. İlk versiyonda Nil gemisinde olan konuklar biraz tesadüfi bir toplanma içindeyken, yeni versiyonda Linnet ve Simon’un düğünleri için bir araya gelmiş tanıdık bir topluluğu temsil ediyor. Filmin daha doğrusu romanın ilginç yanı ise yeni evli çiftin her dakika yanında biten ve Simon’un eski sevgilisi olan Jacqueline’in fazla sorgulanmaması ya da dikkate alınmaması olabilir. Branagh; dedektif rolüyle her an kendisine bir iş çıkacak vurgusuyla ortalıkta dolaşıyor ve yine kendisine biraz fazla rol yazmış görünüyor.
Film, işlenen cinayetin ardından herkesin sorgusuyla ilerlediği için, bütün karakterlerin hayatının detaylarına vakıf olmak iyi oluyor, kimsenin hikayesi eksik kalmıyor. Böylece seyircinin keyif alacağı hızlı bir katil kim oyununun içine sokuyor film bizi!
Filmde, Mısır piramitlerinin dekordan öte bir kullanımı yok. Ona rağmen heybetli duruşlarıyla insana çok şey düşündürtüyorlar. Hele Mısır’ın geneline dair neredeyse hiçbir şey yok. İlk filmde en azından ufak bir Pazar sahnesiyle Mısır’a dair genel bir algı sunulmuştu. Gemiyle yolculuk yapanlara el sallayıp, sonra popoları açan çocukları saymazsak :) Filmin çoğunluğu Nil’de salınan bir gemide geçmesine rağmen filmde herhangi bir duraksama olmuyor, tek mekan duygusuna kapılmıyoruz. Bu da artı bir durum.
Film yine ünlüler geçidi. Armie Hammer tüm yakışıklılığıyla ortamda arzı endam ederken; Gal Gadot güzelliğiyle ona iyi bir eşlikçi oluyor. Gadot’un İsrailli olması ve birtakım politik söylemleri nedeniyle filmin Kuveyt’te vizyona girmeyeceği söyleniyor. Ne gam. Annette Bening de ressam rolüyle filme renk katanlardan.
Karşımızda kitabı, 1978’de aynı adla çekilmiş olan bir film var. Yani katil uşak diyebileceğiniz, sonu belli bir yapım ama dediğim gibi filmin belli bir gizem ve gerilimi koruduğunu söylemek mümkün. Hikayeye yapılan ufak dokunuşlar da filmi farklı bir havaya sokuyor. İzlerken bir tek piramitler aynı kalmış dedirtiyor ve büyük prodüksiyonun havasına sokuveriyor sizi.
twitter.com/banubozdemir