Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Alper Mestçi, birkaç sahne hariç karakterler arasındaki ilişkileri ya da hikâyeyi geliştirmekle açıkçası pek uğraşmamış. Bütün enerjisini seyirciyi korkutmaya verdiği belli. Mestçi, korku sahnelerinde şoke edici kısa planlardan oluşan hızlı bir kurgu tercih ediyor ve yer yer gerçekten profesyonelce çekilmiş, yabancı korku filmlerini aratmayan ürpertici imgelerle karşımıza çıkıyor. Mesela Eda’nın rüyasında annesinin kendisini uyandırdığını görmesi ama yine de uyanamaması etkileyici... Melek’in annesinin kızına çiğ kıyma yedirdiği sahne ise mide bulandırıcı. Tüm bu sahneler, finale kadar korku gösterisi olarak süren filmi ayakta tutmayı başarıyor. Sonuçta vicdan azabıyla intikam duygusunun karşı karşıya geldiği ve bedduanın ilahi gücünün her şeye üstün geldiği bir film bu... Bir başka kayda değer özelliği de baştan sona kadınların kadınları korkuttuğu ve erkeklerin “her şeyi açıklayan hoca” dışında pasif kaldıkları bir film olması...
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Stephen King sever böyle hikâyeleri: Hayat, bilinçaltı, ilahi adalet; ne derseniz deyin çocukluk ya da gençlik günahları bir şekilde önünüze atılır. ‘Üç Harfliler: Beddua’ da aynı mantığa sahip. Lakin mesele öykü değil elbet, eldeki metnin sinematografik nasıl ifade edildiği, işlendiği. Mestçi, senaryosunu da kendisinin kaleme aldığı filminde tıpkı ‘Siccin 3’te olduğu gibi rahatsız edici ses efektleri ve abartılı müzik kullanımıyla gerilimi sağlamaya çalışıyor. Öte yandan, bir noktadan sonra kendisini tekrarlayan kâbus sahneleri de korkutmak ya da germek yerine sıkıcı bir hale dönüşüyor. Film asıl etkisini finalde vermek istiyor ama burada da şöyle bir problem var: O noktaya gelene kadar anlatılan öyküyle final arasında pek bir bağlantı yok; ters köşeye yatırmanın da kendi içinde tutarlı olması gerekiyor bence. Neyse, yine de Mestçi’nin filmleri türün ehven-i şerleri. Ben kendi adıma atmosfer kurmada enikonu başarılı olan bir sinema emekçisinin bu türde takılıp kalmak yerine farklı sulara açılmasını isterdim (Farklı sular derken ‘Sabit Kanca’ları kastetmiyorum tabii ki!)
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Habertürk
Alper Mestçi, birkaç sahne hariç karakterler arasındaki ilişkileri ya da hikâyeyi geliştirmekle açıkçası pek uğraşmamış. Bütün enerjisini seyirciyi korkutmaya verdiği belli. Mestçi, korku sahnelerinde şoke edici kısa planlardan oluşan hızlı bir kurgu tercih ediyor ve yer yer gerçekten profesyonelce çekilmiş, yabancı korku filmlerini aratmayan ürpertici imgelerle karşımıza çıkıyor. Mesela Eda’nın rüyasında annesinin kendisini uyandırdığını görmesi ama yine de uyanamaması etkileyici... Melek’in annesinin kızına çiğ kıyma yedirdiği sahne ise mide bulandırıcı. Tüm bu sahneler, finale kadar korku gösterisi olarak süren filmi ayakta tutmayı başarıyor. Sonuçta vicdan azabıyla intikam duygusunun karşı karşıya geldiği ve bedduanın ilahi gücünün her şeye üstün geldiği bir film bu... Bir başka kayda değer özelliği de baştan sona kadınların kadınları korkuttuğu ve erkeklerin “her şeyi açıklayan hoca” dışında pasif kaldıkları bir film olması...
Hurriyet
Stephen King sever böyle hikâyeleri: Hayat, bilinçaltı, ilahi adalet; ne derseniz deyin çocukluk ya da gençlik günahları bir şekilde önünüze atılır. ‘Üç Harfliler: Beddua’ da aynı mantığa sahip. Lakin mesele öykü değil elbet, eldeki metnin sinematografik nasıl ifade edildiği, işlendiği. Mestçi, senaryosunu da kendisinin kaleme aldığı filminde tıpkı ‘Siccin 3’te olduğu gibi rahatsız edici ses efektleri ve abartılı müzik kullanımıyla gerilimi sağlamaya çalışıyor. Öte yandan, bir noktadan sonra kendisini tekrarlayan kâbus sahneleri de korkutmak ya da germek yerine sıkıcı bir hale dönüşüyor. Film asıl etkisini finalde vermek istiyor ama burada da şöyle bir problem var: O noktaya gelene kadar anlatılan öyküyle final arasında pek bir bağlantı yok; ters köşeye yatırmanın da kendi içinde tutarlı olması gerekiyor bence. Neyse, yine de Mestçi’nin filmleri türün ehven-i şerleri. Ben kendi adıma atmosfer kurmada enikonu başarılı olan bir sinema emekçisinin bu türde takılıp kalmak yerine farklı sulara açılmasını isterdim (Farklı sular derken ‘Sabit Kanca’ları kastetmiyorum tabii ki!)