“Systemsprenger / System Crasher”, beş yıllık bir araştırma ve yüz yüze yaptığı mülakatların sonucunda, senaryosunu da yazan Nora Fingscheidt’in yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı sinema filmi…
Konuya ilişkin bir belgesel çekmeyi aklından dahi geçirmediğini söyleyen (belgeselci kökenli) Fingscheidt, filme dair bir görüşmede:
“Bu film aracılığı ile gerçekliğin kaydı olduğunu iddia etmeyen, vahşi ve yüksek enerjili görsel – işitsel (audio-visual) bir sinema deneyimi yaratmak istedim” …
“Gerçeklik çok daha kötü…” demiş…
Yani kimse bu filmde, klişelerle dolu “gerçek” yahut da “gerçeğe yakın” bir hikâye bulmayı asla ummasın ve beklemesin…
Bu nedenle de bilinçli olarak, genellikle on dört yaşlarındaki erkek çocuklarında rastlanılan bu tür psikolojik vakalar için dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun hikâyesinde karar kılınmış…
Üstelik “mültecilik” ve “etnik köken” gibi bir konuyu başka mecralara da taşıyabilecek olan hususlardan kaçınmak amacıyla da filmde Alman asıllı Bernadette “Benni” Klaaß (Helena Zengel) karakteri tercih edilmiş…
Yine Fingscheidt’e göre, bu film sayesinde ciddi bir biçimde travmatize olmuş çocuklara ilişkin farkındalık artırılmış olacaktı…
Film sonrasında bu farkındalık, “Arttı mı?” bilemiyoruz ama arzulanan yüksek enerjili sinema deneyiminin gerçekleştirildiği oldukça açık…
Zira 125 dakika boyunca gerilimi ve temposu hiç düşmeyen bu filmi, neredeyse ağzınız açık bakakalarak izliyorsunuz, ...
Elbette şu ana kadar sıraladıklarımızın tamamı, yorumumuza altyapı oluşturacak olan bilgiler manzumesi toplamıydı…
Şimdi isterseniz başlayalım ve ilk önce de bu rol için yüz elliyi aşkın aday arasından seçilmiş olan Helena Zengel diyelim…
Filmde, karşılaştığı hemen herkesin duygusal sınırlarını, üst perdeden bir “şiddet” ile test etmeyi kendine yöntem olarak belirlemiş olan Benni karakterini canlandıran Zengel, gerçekten de mükemmel bir performans sergilemiş…
Hatta bu işi, o kadar “sert” ve “acımasız” yapmış ki, eğer biraz dikkatli davranmazsanız, başlangıçta kendisini ele avuca sığmaz ve etrafındaki bütün akranlarıyla kavgalı olan ağzı bozuk küfürbaz bir erkek çocuğu dahi zannedebilirsiniz…
Evet, Benni bu haliyle kimilerine göre, bir anlamda otoriteye başkaldırıyı da simgeliyor…
Ancak bu noktadaki en büyük “şansı”, yaşının henüz dokuz olması ve himayesi altında bulunduğu (devlet kurumu) yetkililerinin büyükçe bir kısmının gönlünün, onu bir çocuk ıslahevine kapatmaya razı gelmemesi…
Bu da ideolojik olarak kesinlikle akıllardan çıkartılmamalı…
Fakat bir türlü, elde ayakta duramayan Benni için işler, hep böylesine de “olumlu” devam etmiyor ne yazık ki…
Ve…
Gittikçe artan kontrol edilemez vukuatlar birbirini takip ettikçe kendisine verilen bu “şansı”, fazlasıyla zorlamaya başlıyor…
Peki, sonuçta ne mi oluyor?
Tabii ki, yine “ser verecek ama sır vermeyecek” ve olan biteni, bu sıra dışı filmi izleyerek bizzat kendiniz öğreneceksiniz diyeceğiz…
Bitirmeden ekleyeceğimiz son iki husus:
• Helena Zengel dışındaki diğer oyuncuların da rollerini, kimyasal bir bütünlük içinde gerçekleştirdikleri…
Hadi bu bir…
• Almanya adına yarışmak üzere gönderilen, bu kadar başarılı bir filmin, giriş aşamasında elenerek, “En İyi Uluslararası Film” kategorisinde Academy ödülü için yarışamaması…
Bu da iki olsun…
Keyifli seyirler,