Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Elbet böylesi filmlerde hikayesi anlatılan kişiyle canlandıran kişi arasındaki benzerlik önemsenir. Bu konuda Timuçin Esen tam bir Müslüm Gürses kılığına bürünüyor. Ama asıl ezberi oyunculuğu ile bozuyor ve oyunculuk oktavının nasıl geniş olduğunu tekrar gösteriyor. Esen'in bu performansı ile Gürses'in gençliğini canlandıran Şahin Kendirci'nin performansı bir araya gelince bütünlüklü bir Müslüm Gürses portresi ortaya çıkıyor. Ki bu zor bir iştir... Filmde altı çizilmese önemli bir nokta var: Gürses cumhuriyetin önemli kültür kurumlarından Halk Evleri'nden çıkma bir sanatçı, fakat malum popüler olduktan sonra cumhuriyet elitleri tarafından hor görülmüştü. Filmin 2006'daki Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'ndaki konseriyle bitmesi bu anlamda manidar. Çünkü o konserle onu hor görenlerle birlikte Türkiye Müslüm Gürses gerçeğiyle barışmıştı
Eleştirinin tamamı için: Sabah
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Oyuncularsa sanki bir mucize. Uzun zamandır görmediğimiz Timuçin Esen sanki bu rolü bir elbise gibi sırtına giymiş!....Üstelik sesi dahil. Nasıl olmuş bu, sanki şugünlerde izlediğimiz Bir Yıldız Doğuyor’da Bradley Cooper’inkine benzer mucize? Müslüm albümlerini dinlerken bakıyorum da seste ve yorumda beklenmedik biçimde yakınlar. Ayni şey yine kendi sesiyle söyleyen genç Şahin Kendirci için de söylenebilir. Zerrin Tekindor ise zaten bayıldığım bir oyuncudur. Ama bu kez kendini aşıyor. Ve aslında Muhterem’e çok da benzememe handikabını aşarak, dört dörtlük bir oyun veriyor. Filme çok şey katan...
Eleştirinin tamamı için: T24
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Yönetmen hanesinde iki isim (Ketc-he ve Can Ulkay) yazan film, Müslüm Gürses’in 1978’de geçirdiği trafik kazasıyla açılıyor, sonra geriye dönüşlerle Urfa ve Adana’da geçen çocukluğuna gidiyor, peşi sıra öykü parantezini kapatıyor. Ardından da hayat arkadaşı Muhterem Nur’la tanışma faslını ve bu ilişkinin, zaman zaman kıyıya vuran gelgitlerini izliyoruz. ‘Müslüm Baba’, sanatçının gerçekten de film olmayı hak eden, travmatik dönemeçlerle dolu hayatını perdeye taşıyor. Bu hikâyenin abartmalara, özel dokunuşlara, kimi senaryo oyunlarına ihtiyacı yok; sadece kulak kabartmak bile yeterli. Zaten film de çok fazla sinematografik dokunuşlara (aslında yönetmen hanesinde iki isim olunca daha fazla şey beklemek hakkımız sanırım ama!) sahip değil; seyircisini baştan sona yürek yakan bu alabildiğine hüzünlü hayat öyküsünün peşine takıyor ve bir anlamda sade bir dille görselleştiriyor.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Gazete Duvar
Yazar: Şenay Aydemir
Bir türlü yerine oturamayan ise ‘Müslüm’ fenomeninin diğer özellikleri. Karakterin barındırdığı malzemenin ana akım seyirciyi çekmek için oldukça bereketli olduğunu bilen filmin yaratıcılarının yalnızca bu özelliklere yüklenmeleri ‘ticari’ olarak anlaşılır bir durum. Ancak Müslüm Gürses’i “Baba” statüsüne yükselten sosyolojik arka planı filmde göremiyoruz. Gürses’in kendisini var eden kitle ile Gülhane konseri sahnesine kadar herhangi bir temasını görme fırsatımız da olmuyor. Gayet steril, ana akım sinema estetiğini uygun bir biçimde aydınlık, ferah feza mekanlarda geçen bir hikaye bu. Müslüm Gürses gibi bir ‘yeraltı’ figürünü bu kadar parlak renkler, tiril tiril dönem kostümleri içinde anlatmayı tercih etmek ana akım seyirci alışkınlıkları için anlaşılabilir kuşku yok ki. Ancak, bu tercih Müslüm Gürses evrenini ve onunla bağ kuran sevenlerini temsil etmek yerine ‘izlenilir’ kılmaktan öteye bir işlev taşımıyor maalesef. Bu bakımdan filmin Müslüm yorumunun onu ortaya çıkaran atmosfer ve sosyolojik bir vaka haline getiren kitlelerin değil, 2000’li yıllar sonrası bir anda onu keşfeden ‘kent elitleri’nin gözünden olduğunu söylemek mümkün
Eleştirinin tamamı için: Gazete Duvar
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Kuşkusuz filmde sevdiğim şeyler de vardı. Erkan Can'ın canlandırdığı Limoncu Ali'nin genç Müslüm'e söyledikleri mesela... Müslüm Gürses kültünün temellerinin atıldığı anlara şahit olmak gibiydi. Timuçin Esen'in oyunculuğunu, role getirdiği yorumu sevdim. Beden dili ve saçlar iyiydi ama yüz makyajı ve burun zorlama geldi bana... Annede Ayça Bingöl, babada Turgut Tunçalp, erkek kardeşte Taner Ölmez, genç Müslüm'de Şahin Kendirci ve Bahtiyar'da Erkan Avcı'nın filme katkı yaptığı kesin. Casting gerçekten iyi. Bu arada, Zerrin Tekindor'un girişiyle filmin yükseldiğini söylemeliyim. Tekindor'u keşke filmlerde daha çok seyredebilsek. “Müslüm Baba”yı kendi adıma beğendiğimi söylemem mümkün değil ama son yıllarda seyircinin reklam filmi estetiğiyle çekilmiş bu tür şık melodramları çok sevdiği ortada. “Müslüm Baba”yı da çok sevebilirler...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Sabah
Elbet böylesi filmlerde hikayesi anlatılan kişiyle canlandıran kişi arasındaki benzerlik önemsenir. Bu konuda Timuçin Esen tam bir Müslüm Gürses kılığına bürünüyor. Ama asıl ezberi oyunculuğu ile bozuyor ve oyunculuk oktavının nasıl geniş olduğunu tekrar gösteriyor. Esen'in bu performansı ile Gürses'in gençliğini canlandıran Şahin Kendirci'nin performansı bir araya gelince bütünlüklü bir Müslüm Gürses portresi ortaya çıkıyor. Ki bu zor bir iştir... Filmde altı çizilmese önemli bir nokta var: Gürses cumhuriyetin önemli kültür kurumlarından Halk Evleri'nden çıkma bir sanatçı, fakat malum popüler olduktan sonra cumhuriyet elitleri tarafından hor görülmüştü. Filmin 2006'daki Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'ndaki konseriyle bitmesi bu anlamda manidar. Çünkü o konserle onu hor görenlerle birlikte Türkiye Müslüm Gürses gerçeğiyle barışmıştı
T24
Oyuncularsa sanki bir mucize. Uzun zamandır görmediğimiz Timuçin Esen sanki bu rolü bir elbise gibi sırtına giymiş!....Üstelik sesi dahil. Nasıl olmuş bu, sanki şugünlerde izlediğimiz Bir Yıldız Doğuyor’da Bradley Cooper’inkine benzer mucize? Müslüm albümlerini dinlerken bakıyorum da seste ve yorumda beklenmedik biçimde yakınlar. Ayni şey yine kendi sesiyle söyleyen genç Şahin Kendirci için de söylenebilir. Zerrin Tekindor ise zaten bayıldığım bir oyuncudur. Ama bu kez kendini aşıyor. Ve aslında Muhterem’e çok da benzememe handikabını aşarak, dört dörtlük bir oyun veriyor. Filme çok şey katan...
Hurriyet
Yönetmen hanesinde iki isim (Ketc-he ve Can Ulkay) yazan film, Müslüm Gürses’in 1978’de geçirdiği trafik kazasıyla açılıyor, sonra geriye dönüşlerle Urfa ve Adana’da geçen çocukluğuna gidiyor, peşi sıra öykü parantezini kapatıyor. Ardından da hayat arkadaşı Muhterem Nur’la tanışma faslını ve bu ilişkinin, zaman zaman kıyıya vuran gelgitlerini izliyoruz. ‘Müslüm Baba’, sanatçının gerçekten de film olmayı hak eden, travmatik dönemeçlerle dolu hayatını perdeye taşıyor. Bu hikâyenin abartmalara, özel dokunuşlara, kimi senaryo oyunlarına ihtiyacı yok; sadece kulak kabartmak bile yeterli. Zaten film de çok fazla sinematografik dokunuşlara (aslında yönetmen hanesinde iki isim olunca daha fazla şey beklemek hakkımız sanırım ama!) sahip değil; seyircisini baştan sona yürek yakan bu alabildiğine hüzünlü hayat öyküsünün peşine takıyor ve bir anlamda sade bir dille görselleştiriyor.
Gazete Duvar
Bir türlü yerine oturamayan ise ‘Müslüm’ fenomeninin diğer özellikleri. Karakterin barındırdığı malzemenin ana akım seyirciyi çekmek için oldukça bereketli olduğunu bilen filmin yaratıcılarının yalnızca bu özelliklere yüklenmeleri ‘ticari’ olarak anlaşılır bir durum. Ancak Müslüm Gürses’i “Baba” statüsüne yükselten sosyolojik arka planı filmde göremiyoruz. Gürses’in kendisini var eden kitle ile Gülhane konseri sahnesine kadar herhangi bir temasını görme fırsatımız da olmuyor. Gayet steril, ana akım sinema estetiğini uygun bir biçimde aydınlık, ferah feza mekanlarda geçen bir hikaye bu. Müslüm Gürses gibi bir ‘yeraltı’ figürünü bu kadar parlak renkler, tiril tiril dönem kostümleri içinde anlatmayı tercih etmek ana akım seyirci alışkınlıkları için anlaşılabilir kuşku yok ki. Ancak, bu tercih Müslüm Gürses evrenini ve onunla bağ kuran sevenlerini temsil etmek yerine ‘izlenilir’ kılmaktan öteye bir işlev taşımıyor maalesef. Bu bakımdan filmin Müslüm yorumunun onu ortaya çıkaran atmosfer ve sosyolojik bir vaka haline getiren kitlelerin değil, 2000’li yıllar sonrası bir anda onu keşfeden ‘kent elitleri’nin gözünden olduğunu söylemek mümkün
Habertürk
Kuşkusuz filmde sevdiğim şeyler de vardı. Erkan Can'ın canlandırdığı Limoncu Ali'nin genç Müslüm'e söyledikleri mesela... Müslüm Gürses kültünün temellerinin atıldığı anlara şahit olmak gibiydi. Timuçin Esen'in oyunculuğunu, role getirdiği yorumu sevdim. Beden dili ve saçlar iyiydi ama yüz makyajı ve burun zorlama geldi bana... Annede Ayça Bingöl, babada Turgut Tunçalp, erkek kardeşte Taner Ölmez, genç Müslüm'de Şahin Kendirci ve Bahtiyar'da Erkan Avcı'nın filme katkı yaptığı kesin. Casting gerçekten iyi. Bu arada, Zerrin Tekindor'un girişiyle filmin yükseldiğini söylemeliyim. Tekindor'u keşke filmlerde daha çok seyredebilsek. “Müslüm Baba”yı kendi adıma beğendiğimi söylemem mümkün değil ama son yıllarda seyircinin reklam filmi estetiğiyle çekilmiş bu tür şık melodramları çok sevdiği ortada. “Müslüm Baba”yı da çok sevebilirler...