Hesabım
    Kelebekler
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Kelebekler

    Hayatın büyülü yolları…

    Yazar: Banu Bozdemir

    Tolga Karaçelik’in Sundance Film Festivali’nde en iyi film seçilen üçüncü filmi Kelebekler, üç kardeşin yollarda ve Hasanlar köyünde yaşadıkları bir hesaplaşma hikayesi. Annelerinin ölümünden sonra dağılan üç kardeş, babalarından aldıkları telefonla uzun yıllar sonra bir araya gelir, arabaya atlar ve yollara düşerler. Cemal, Kenan ve Suzan arasında yıllar sonra yeniden başlayan kardeşlik hikayesi hesaplaşmalar, acılar ve ironiler içinde yol alıyor. Cemal’in astronot olması ama uzaya çıkamamasının sıkıntısı, Kenan’ın hayatın dehlizlerinde kaybolmasının izleri, Suzan’ın ise kocasından başlayarak yayılan erkek tahammülsüzlüğü yol boyunca bize eşlik ediyor.

    Karaçelik evrende ve insanın kafasında dolaşan kozmik ya da kendi deyişiyle büyülü gerçekçilikten ilham alan bir yönetmen. İlk filmi Gişe Memuru’nda meteor yağmuru beklerken gökten düşen araba, ikincisinde gemiyi saran sarmaşıklar ve salyangozlar derken, burada da kelebekler… Her film için ortak bir ayardan bahsedemesek de ben Karaçelik’in bu ani baskınlarının filme atılmış bir imza olduğunu düşünüyorum ve doğanın bir müdahalesi olarak yorumluyorum… Sarmaşık’ta erkek ortamında fazlasıyla gerçekçi atmosferde ortaya çıkan sarmaşık ve salyangozlar Kelebekler’de daha yaşamsal bir duruma bürünüyor, burada da ironi filme lezzet katıyor. Bir de toplaşma haline davet ediyor.

    Hikaye Karaçelik’in terapi niyetine yazmaya başladığı, her karakterin bir detayının bulunduğu ve bu detaylar üzerinde filmin absürd komedisini kurduğu bir hikayeye dönüşüyor. Film ciddiye almak ama bir yandan da o ciddiyetin üzerine koca bir gülüş yapıştırmakla ilerliyor. Tavukların patlama sahnesi, Kenan’ın üzerine bulaşan kanla gün boyu dolaşması değişik bir oyuna dönüşüyor film içinde. Zaten Karaçelik oyun oynar gibi, altı yaşın doneleriyle film çektiğini itiraf ediyor. Sanki Suzan’ın çocuk kaldığı noktadan bakarak yazılmış gibi. Araları da büyük çaplı patlamalar dolduruyor.

    Suzan’ın pavyonda tahammül edemediği erkek muhabbetine saldırması filmin en ‘büyük’ sahnelerinden biri. Abartılı denecek tepkileri anlık algılarsak hata edebiliriz, o yüzden genele yaymak da fayda var. O patlamadan sonra hikayenin yükünü daha iyi tuttuğunu söyleyebiliriz.

    Hasanlar köyünün muhtarı, imamı, muhtarın karısı da köy kültürüne, oradaki sıkışmışlık ama aynı zamanda açılan algılara dair çok şey söylüyor. Özellikle de imam… Yerli filmlerde hele de köyde geçiyorsa mutlaka bir imam bulunur ve bu imam inanılmaz karikatürize edilir. Buradaki imam da komik ama sorgulayıcı ve kara delikler arasında kayboluşuyla dikkat çekici ve sahici bir komikliğe bürünüyor. Kelebekler’in gelmesini bekleten ama bir yandan da o süreci uzatan bir beklentisizliğe sürükleniyor film. Babanın son isteği de olmuyor, beklentiler her zaman yerini ve zamanını bulmuyor. İnsanoğlu beklemekten sıkılıp başını alıp gidiyor.

    Film en sonunda hayatın ironik ve gerçekçi kozmikleri arasında dolaşıp, sorgulayıp, yaşayıp, acı çekip, dibe vurup sonrasında tüm bunları çok dikkate almamamız yönünde sıkı bir anekdot sunuyor bize ve biz de arkamıza baka baka uzaklaşıyoruz filmin atmosferinden.

    Ben Kelebekler’in üzerimize yaydığı enerjiyi, şaşırtmacalarını sevdim. İnsanın ailesine yabancılaşmasını, bu zorunlu ilişki halinden (ailede her hali kabuldür insanın) yaralı ya da sağlıklı çıkmasını ve bunu çok da umursamaması halini sevdim. Hayatı ciddiye alıp ama tadını kaçırmadan yol almaya çalışma hikayesi Kelebekler…

    twitter.com/banubozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top