“Lying and Stealing”, senaryosunu da Adam Nagata ile birlikte yazan Matt Aselton’un yönetmen koltuğunda oturduğu “gizemli” bir drama…
Şeffaf olmayan “gri piyasada” sanat eserleri pazarlayan patronu Dimitri Maropakis (Fred Melamed) için hırsızlık yaparken yakalanarak hapse düşen ve orada da hayatını kaybeden bir babanın oğulları olan Warding kardeşlerden Ray (Ebon Moss-Bachrach) akşamları:
Babalarının yarım kalan işini tamamlamak, daha doğrusu borcunu ödemek adına hırsızlığa devam etmekte olan Ivan’ın (Theo James) evinde takılırken, gündüzleri de barlarda at yarışı kuponu doldurarak gününü gün etmekte olan bir hercaidir…
Yani hayat, ona güzeldir…
Ancak Ivan’ın işi bu kadar kolay değildir…
O, Dimitri’nin siparişi üzerine Los Angeles jet sosyetesinin katıldığı büyük davetlere giderek, kimselere çaktırmadan soygun yapmaktadır…
İlk icraatı da Bay Oklahoma’nın (Bob Stephenson) evindeki cam heykeli paketleyerek Dimitri’ye teslim etmesi olacaktır…
Ivan bu eylemini gerçekleştirirken, evin dört yaşındaki küçük kızı Cindy’e (Mia Cheung) yakalansa da pek fazla önemsemez…
Hatta unutur bile…
İkinci işi ise, 50 bin dolar karşılığında, İtalyan film yapımcısı Giovanni’nin (Ivo Nandi) evinin alt katındaki bilardo salonunun duvarında asılı olan Kanada asıllı Amerikalı ressam Philip Guston’un soyut tablolarından birinin aşırılmasıdır…
Buraya kadar sıraladığımız her iki büyük sosyete davetinde de Ivan, daha sonra kendisinden 250 bin dolar borçlandığı Aton Eisenstadt (John Gatins) vakasında yardım isteyecek olan küçük rollerin oyuncusu aktris Elyse Tibaldi (Emily Ratajkowski) ile karşılaşır…
Ki, vaziyeti anlayanlar açısından ciddi bir espri kaynağı da oluşturduğunu düşündüğümüz, bir İtalyan korku filminde rol aldığını söyleyen bu Elyse’nin evinde beslediği, müthiş bir espri kaynağı da olan ve anne ile babasının verdiği isimle Steven Demetre Georgiou olarak doğup, ardından bunu Yusuf İslam olarak değiştiren “Cat Stevens” sahne lakaplı "kafayı yemiş" bir meczubun adını taşıyan, hiç göremediğimiz bir kedisi de bulunmaktadır…
Dimitri’nin, Ivan’dan beklediği son hizmet, hem de tam 500 bin dolar karşılığında, Vietnam’da savaşırken, bir seferde 11 kişiyi tek başına öldürmüş olan ve iki köpeği ile yapayalnız yaşayan Nazi eşyaları koleksiyoncusu bir manyağın evinden, Adolf Hitler’in kendi çizdiği portresini çalmasıdır…
Eğer bu işi tamamlarsa Ivan, Dimitri onu tamamen azat edecektir…
Tabii ki, beş parmağında beş marifet bulunan Ivan, bunu da kolaylıkla halleder…
Ama tabloyu, Dimitri’ye teslim etmez ve onu bir tür “hayat sigortası” olarak kendi elinde tutar…
Zira evindeki partide cam heykeli çalınan Bay Oklahoma, LAPD’nin ardından FBI’ya da gitmiş ve ajan Lyman Wilkers (Isiah Whitlock Jr.), (Ivan’ın vakti zamanında ciddiye almadığı) küçük Cindy’nin de yardımıyla çizilen robot resminden Ivan’ı tespit edebilmiştir…
Durun durun, Ivan adına endişelenecek çok kötü bir durum da yok ortalıkta…
Ajan Wilkers’ın Ivan’dan istediği tek şey, ondan bu suç şebekesinin patronunu ihbar ederek yakalatmasıdır…
İşte o andan itibaren de filmde “çadır karışacak” ve Dimitri ile Ivan arasındaki, “kedi – fare” koşuşturmacası başlayacağı gibi Elyse ile Aton arasındaki borç sorunu da bir biçimde çözümlenecektir…
Nasıl mı?
Elbette filmin bundan sonrası, her zaman ki gibi yine sizlerde olacak ve nelerin nasıl sonuçlanacağını, izleyerek bizzat kendiniz öğreneceksiniz…
Tamam, kabul ediyoruz:
Film, kesinlikle “önceden tahmin edilemeyecek” senaryosundaki gelişmelere karşın “aksiyon takıntılı” sinemaseverleri tatmin edebilecek bir hareketliliğe de sahip değil…
Fakat gecenin bir yarısı uykusu kaçan ve o saatten sonra da kafayı hiç yormadan hoşça vakit geçirmek amacıyla film izlemek isteyenler için de son derece ideal…
Son bir not olarak ne yazık ki, cinsellik, uyuşturucu kullanımı ve bol küfürlü konuşma da içeren bazı sahneleri nedeniyle, “ailecek” izlenimini de öneremiyoruz bu filmin…
Keyifli seyirler,