Hesabım
    Otomatik Portakal
    Ortalama puan
    4,2
    1249 Puanlama
    Otomatik Portakal hakkında görüşlerin ?

    193 Kullanıcı yorumları

    5
    53 Eleştiri
    4
    96 Eleştiri
    3
    14 Eleştiri
    2
    11 Eleştiri
    1
    4 Eleştiri
    0
    15 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    KaliteTAKİP
    KaliteTAKİP

    Takipçi 873 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    1 Temmuz 2015 tarihinde eklendi
    "DÜŞÜNMEK ÇARESİZLERİN İŞİDİR." şiddet uygulamaktan zevk alan ve arkadaşlarıyla beraber çevredeki insanlara bulaşan, tüm bunlar da yetmiyormuş gibi insanları öldürmekten zevk alan bir adam. arkadaşlarının attığı kazıkla hapise düşen ve hapise düştükten sonra hükumetin uyguladığı bir terapi programıyla zararsız bir insana dönüştürülmeye çalışılan bir adamın hikayesi. film kültleşmiş ve zamanında büyük bir sükse yakalamış. bunun nedeni sanırım iddialı şiddet ve aksiyon sahneleri. çünkü film 71 yılına ait olmasına rağmen inanılmaz güzel aksiyon sahneleri var. şiddet sahneleri de bir o kadar iyi yapılmış. fakat ben bu filmin de abartıldığı kadar iyi olduğunu düşünmüyorum. tamam ders veriyor olabilir ama kesinlikle bu kadar yüksek puanları hak etmiyor bana kalırsa. filmde kullanılan müzikleri sevdim. enteresan ve bir o kadar da güzeldi. sonuç olarak A Clockwork Orange garipti. kült ve Kubrick tarzı filmleri sevenler izlesin iyi seyirler...
    gordeslideniro
    gordeslideniro

    Takipçi 130 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    26 Nisan 2009 tarihinde eklendi
    Stanley Kubrickten kesinlikle bir başyapıt. Tecavüz-adam öldürme - gasp - para çalmak gibi birbirinden pis işlere bürünen dört sokak çetesinin liderinin başından geçen hikayeyi konu edinen film belki de Kubrickin yapmış olduğu en iyi roman uyarlaması. Sisteme ve toplum yapısına getirdiği eleştirisel yaklaşımlarıyla sıradışı bir film. Şiddet ve şiddetin toplumsallaşması üzerine kurulu bir kült.queer as a clockwork orange deyişinden alıyor ismini. Bu deyiş olabilecek en garip davranışları ve özellikleri barındıran kişiler için kullanılıyormuş. Portakalın organikliği insanlığı temsil ederken, otomatik kelimesi de makineleşmeyi anlatıyor diyebiliriz; yani makineleşmiş bir insanı.Yazar Antony Burges kitabında şöyle der:'Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum'
    sinema
    1 ziyaretçi
    5,0
    9 Ağustos 2012 tarihinde eklendi
    Kitaptan uyarlanmış bir kara mizah örneği. Ailelerin içindeki şiddetten, cinsellikten ötürü çocuklarının görmeyi çok istemesine rağmen engel çıktıkları ilginç psikolojik traji-komedi. Bazı sahnelerde şiddetin ve cinselliğin aşırıya kaçtığı sınırı aştığı bir gerçek ama anca gerçek insanların başka insanlara çektirdiği acı, zarar sınır tanımazlık bu şekilde anlatılabilirdi. Kötü bir espri anlayışı olan serserinin acımasız hayatı gibi bir şey karşımızdaki. Kendi çetesini kuran Alex savunmasız, masum insanlara zarar veriyor. Yaptığı işkencelerde günümüzden birçok olay örneği bulabilirsiniz. İnsanın içindeki şiddeti arzulayan küçük canavarı anlatıyor film. Ama sonrasında film değişiyor başka bir renk oluyor. Psikolojik durumlar çıkıyor. Birisini şiddetin kötülüğünü anlatmak için kendi yaptığı şiddeti gözleri sonuna kadar açık halde izletmek kadar iyi bir yöntem var mı? Karakterimizin yaptığı işkencelerin benzerini gördüğü zaman midesi bulanıyor, bağırıyor durmasını istiyor, beynine bir duvar örülüyor sanki. Tabii bütün bunların sonrasında görüş açısı ters köşe. Seçme hakkını kaybetmiştir artık iyi ile kötü arasındaki kararı kendisi veremez sadece beynindeki düşünce duvarı her zaman iyiyi gösterir. Ama seçim hakkını kaybedince insanlığını kaybetmiştir. Kült yapım anlatmak istedikleriyle, bir yandan kargaşa, işkence ve şiddetin arasından ışıldayan kapkara mizahıyla insanın psikolojisini iyi bir şekilde ele alan yapım.
    kruvasan
    kruvasan

    Takipçi 134 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    29 Haziran 2007 tarihinde eklendi
    Beş kere keyifle izlediğim bir filmMuhteş’m bir başyap’t. Herşeyin şiddet ve cinsellikten oluştuğu bir ort’mda şiddet ve cinsellikle güdümlenen gençlerden ne yapılması beklenirdi...Stanley kubrick kendi nev’inden geleceği ele almış ve gidişata bakarak gelecekte muhtemel distopia tablosu çizmiş bu tabloda Alex2in evine girerken gördüğümüz gibi dini motfileri simgeleyen resimlere cinsel organlar çizilmiş küfürler yazılmış barlardaki sandalyeler içki alınan yerler yine kadın istismarı ve cinsel objelerle bezenmiş ve içkilerinin muhteviyatı insanları 'düz duvara tırmandıracak hale gelmiş' (bkz:enerji içecekleri). arabaları hız tutkunlarının trafik canavarlarının istediği şekilde geliştirilmiş. Çeşitli meslek gruplarındaki üst düzey kişiler homoseksüel veya teşhirci. Gençler çeteleşmiş ve hatta dilleri bile değişmiş. Vesaire vesaire birçok betimleme hatta metafor görebiliyoruz Kubrick’in bu distopik dünyasıyla alakadar.Ve olan oluyor şiddet bastırılmak zorunda kalınıyor Kubrick (aslında daha doğrusu kitabın yazarı Anthony Burgess) bunu Alex ile gösteriyor bizlere @ma belki de kaçınılmaz olarak görülecek bir çözüm yolu görülüyor yetkililerce. Neuro linguistic Progr’mming benzeri bir şekilde Aleximizi şiddetten ve cinsellikten midesi bulandırır hale getiriyor ve salıyor 'düzelmemiş' dünyaya yani kurtlar sofrasında ve yaş@m ondan çok abartılı bir şekilde alıyor intik’mını.
    volkanick
    volkanick

    Takipçi 683 değerlendirmeler Takip Et!

    1,5
    2 Kasım 2011 tarihinde eklendi
    Film görüntü ve ses olarak gayet siradan, yabanci dil ögrenimi için çekilen basit videolar ile ayni kalitede.Bazi oyunculuklar özellikle tekerlekli sandalyedeki yazari kastediyorum berbat derecede abartili ve komik... Filmin hikayesine gelince belirsiz bir zamanda geçen film lise çaglarindaki bir grup gencin zevk için siddet eylemlerini anlatiyor.Alex adli sahsin basini çektigi grup çiplak kadin görünümlü masalara sahip bir barda süt! ve bazi haplarla kafa yapip disaridaki savunmasiz insanlara saldirmaktadir.Son eylemlerinde Alex, sahibi tarafindan çok degerli bir sanat eseri oldugu iddia edilen dev boyutlarda porselen bir penis ile cinayet isledikten sonra çete içi çekismelerin sonucunda arkadaslari tarafindan satisa geliyor ve hapishaneye düsüyor.Burada bakan oldugu düsünülen bir sahsin tedavi projesine gönüllü olarak katiliyor.Kendisine klasik müzik esliginde zorla siddet içerikli filmler izletiliyor.Üstelik bu sirada sigara birakma haplari gibi siddet olaylarina tanik oldugunda bundan eskisi gibi zevk almak yerine mide bulantisi benzeri rahatsizliklar duymasini saglayacak ilaçlar veriliyor.falan filan diye devam ediyor... Sinema tarihinin en önemli filmlerinden oldugu iddia edilen yapit, belli ideolojik çevrelerce sisirilmis ve 'sinemadan anlamiyor demesinler' düsüncesiyle güdümlü baskin insan davranisi neticesinde sahte övgülerle sisirilmeye devam edilen bir balon hüviyetindedir.
    emre-psycho
    emre-psycho

    Takipçi 72 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    29 Temmuz 2007 tarihinde eklendi
    içinde bulunduğumuz dünyanın gerçek yüzünü şak diye suratımıza çarpan bir film...
    whitefender
    whitefender

    Takipçi 9 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    2 Şubat 2006 tarihinde eklendi
    şu kadarını söyliyim ben böyle bi film izlemedim.üstad sınır tanımıyo.sanki her karede onlarca anlam.ama en unutulmazı benim için alex ve droogs ların kadına saldırırken, kadının bir fallusu müthiş bir sanat eseriymiş gibi korumaya çalışırması ve buna karşılık beethoven büstüyle kendini savunmaya çalışması.sanırım alexi de ençok kızdıran bu:) klasikle postmoderni karşı karşıya getiren müthiş estetik bi sahne.bu film için yazılcak o kadar çok şey varki.herşey bir imge.ölmeden izlemek lazım tabi o da yetmez bu film hakkındaki kitaplara da bi göz atmal.
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.067 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    3 Mayıs 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da, Anthony Burgess'ın aynı isimli kült romanından (1962) uyarlayarak yazan büyük sinemacı Stanley Kubrick'in yönetmen koltuğunda oturduğu “A Clockwork Orange”:

    "Kara mizah (dark comedy)" unsurların ustalıkla kullanıldığı; siyasi erkin, toplumun refah ve eğitim seviyesini yükselterek doğrudan suça yol açan sosyolojik düzeni ortadan kaldırmak yerine suçlu bireyleri, suçu işledikten sonra psikolojik tedavi ile rehabilite ederek topluma entegre etmeye çalıştığı fantastik bir drama olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, farklı kategorilerdeki dört Academy ve yedi BAFTA ödülüne aday olmasına karşın; eğer sinema sanatı ile yakından ilgilenmiyorsa, bugün neredeyse hiç bir sıradan sinemaseverin adını kolay kolay anımsayamacağı "The French Connection" (1971) karşısında ciddi bir hezimete uğrayan bu "sinema klasiğine" biraz daha yakından bakalım...

    ***

    Şahane bir performans sergileyen Malcolm McDowell'ın canlandırdığı Alexander "Alex" DeLarge ile üç kankası Pete (Michael Tarn), Georgie (James Marcus) ve Dim (Warren Clarke); oturmakta oldukları Korova Süt Barı'nda, içine uyuşturucu eklenerek, kendilerini saldırgan bir hale getirecek olan sütlerini yudumlamaktadırlar...

    Bardan çıktıklarında gerçekleştirdikleri ilk icraatları da; yollarının üzerindeki bir alt geçidin köşesinde demlenirken, kendilerinden bozukluk isteyen yaşlı bir alkoliği (Nicholas Hill) öldüresiye dövmek olur...

    ***

    Derken...

    Terk edilmiş bir gazinoda, Billy (Richard Connaught) ve onun dört kankasına; ellerine geçirmiş oldukları bir genç kadının (Cheryl Grunwald) ırzına geçmeye yeltenirlerken rastlarlar...

    Ve...

    Çok geçmez...

    Genç kadın kaçıp kurtulurken, iki grup birbirlerine girerler...

    ***

    Ardından otomobillerine atlayan Alex ve kankaları soluğu, trafiği terörize etmelerinin ardından, zilini çaldıkları kapının önünde yalan söylemek suretiyle; Bay (Patrick Magee) ve Bayan Alexander'ın (Adrienne Corri), darmadağın edecekleri evlerinin içinde alırlar...

    Kankalarından Georgie Bay Alexander'ı yere sabitlerken, bangır bangır bağırarak "Singin' in the Rain" şarkısını söyleyen Alex, diğer bir kankası Dim'in kollarından tutmakta olduğu Bayan Alexander'a zorla tecavüz eder...

    Bu eylemin nihayetinde; Bayan Alexander hayatını kaybederken Bay Alexander da, tekerlekli sandalyeye mahkum bir yatalak olarak yoluna devam edecektir...

    ***

    Hızlarını alamayan dört serseri, birer bardak daha süt içmek amacıyla yeniden Korova'ya uğrarlar...

    Barda BBC televizyonundan oldukları anlaşılan bir grup daha süt içerken, içlerinden şarkıcı olduğu anlaşılan bir kadın; Beethoven'in 9. Senfonisini seslendirmeye başlar...

    Başlar başlamaz da, Alex'in kankalarından Dim; ağzıyla ses çıkartarak, o kadını engellemeye çalışır...

    Ki bu da, aynı zamanda fanatik bir Beethoven hayranı olan Alex ile Dim'in aralarının limonileşmesi anlamına gelecektir...

    ***

    Neyse...

    Herkes kendi evine yollanırken Alex, bir fabrika çalışanı olan annesi (Sheila Raynor) ve işsiz ev erkeği babası (Philip Stone) ile beraber yaşadığı belediye konutlarındaki, odasındaki çekmece de yılan beslediği evlerine giderek yatar...

    ***

    Öğlene doğru uyandığında; annesinin anahtarını kullanarak evlerine girerek, kendisine son bir uyarıyı yapacak olan dedektif Bay Deltoid (Aubrey Morris) beklemektedir...

    Zira diğer vukuatlarını değilse de, Billy ve kankalarıyla yaptıkları kavgadan haberdardır...

    ***

    Plakçı dükkanında tanıştığı iki kızla (Katharina Kubrick) evinde üçlü seks alemi yapan Alex, işini tamamlayınca; kendisini, sürpriz bir ziyaret için yaşadığı apartmanın girişinde beklemekte olan kankalarının yanına iner...

    Çünkü artık, özellikle de daha büyük vurgunlar yaparak ciddi paralar kazanmak isteyen Georgie ile Dim, Alex'in liderliğini kabul etmemektedirler...

    Ancak çok kısa bir süre içerisinde Alex, her ikisine de hadlerini bildirerek, süt dökmüş kedi gibi olmalarını sağlar...

    ***

    Ama kankalarının taleplerini haksız da bulmaz...

    Böylelikle akşama, Woodmere çiftliğinde tek başına kedileriyle yaşayan Bayan Weathers'ın (Miriam Karlin) malikanesini, aynen Alexander'lara uydurdukları yalanlar ile basacaklardır...

    Fakat Alexander'ların başına gelenleri gazete haberlerinden öğrenmiş olan bu kadın, hiç tereddüt etmeksizin telefonla hemen polisi arar...

    Aynı esnada kapıdan giremeyen serserilerden Alex, açık durumdaki bir pencereden binanın içine sızıp kapıyı açmayı planlamaktadır...

    Yalnız biraz aceleci davranan Alex pencereden girer girmez; kendisine direnen kadını öldürür ve mekanın kapısını açtığında da, kankalarının ihanetine uğraması sebebiyle polise enselenerek on dört yıl hapse mahkum edilir...

    ***

    O artık Alexander DeLarge değil Parkmoore Hapihanesi'ndeki 655321 numaralı bir mahkumdur...

    Alex, belki de hayatında ilk kez; Baş Gardiyan Barnes'ın (Michael Bates) kişiliğinde, devlet otoritesinin en sert haliyle karşı karşıya gelmektedir...

    Tabii hapishanede kendisine göz koyan rahip ile göz kırpan bir mahkum da (Joe Bartlett), işin cabası...

    Elbette bir de ortalıkta; Alex'in bizzat başvurmak istediği Ludovico tekniği olarak adlandırılan, insanı suç işlemekten caydıran yeni bir psikolojik tedavi yöntemi de bulunmaktadır...

    Böylelikle Alex hem buradan çıkacak hem de bir daha hapishaneye girmeyecektir...

    Ama henüz deneme aşamasındaki bu tedavi, hapishanenin direktörünün (Michael Gover) tehlikeli bulması nedeniyle Parkmoore'da uygulamaya sokulmamıştır...

    ***

    Uzatmayalım...

    Himayesine sığındığı rahibin de yardımıyla Alex, test için kendiliğinden gönüllü olmayı umsa da bu şansı; bir teftiş esnasındaki girişkenliği sayesinde, İç İşleri Bakanın (Anthony Sharp) kendisinden kapar...

    Dakika 65...

    Vakti zamanında, DVD ve vizyona girdiği yıl sinema salonunda izlediğimiz filmin geride kalanında sizleri 71 dakikalık muhteşem bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Keyifli seyirler,
    Ali D.
    Ali D.

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    0,5
    30 Temmuz 2014 tarihinde eklendi
    Konusu üzerinden yola çıkarsak bu kadar saçmalığa girmelerine gerek yoktu.
    Filmin kendi tarzı ve kendi havası var ama filmin zayıflığına giydirilmiş süs gibi duruyor sadece.
    Bana Hande Yenerin tarz yapmaya çalışırken ipin ucunu kaçırıp çuvalladığı zamanları hatırlatıyor.
    En fazla bir kez izlenebilir sonra hatırlamak bile istemeyeceksiniz.
    kuzularynsessizli-i
    kuzularynsessizli-i

    Takipçi 804 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    8 Temmuz 2009 tarihinde eklendi
    Stanley Kubrick ne kadar büyük bir yönetmen olduğunu bu filmle kanıtlamış bence...Baştan sona ilgiyle izlediğim bir filmdi...Mekanlar, diyaloglar çok hoşuma gitti...
    kadir503
    kadir503

    Takipçi 329 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    18 Ağustos 2007 tarihinde eklendi
    Yedinci sanatın gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerinden birisi Stanley Kubrick. Filmografisinde bir başyapıt bulunan yönetmenin en ilgi çekici filmlerinden birisi ?Otomatik Portakal?. Belli bir sinema sever kitlesince de en iyi filmi, ben de bu görüş doğrultusunda düşünüyorum. Bana göre Kubrick'in en iyi filmidir ?Otomatik Portakal?. ?İyilik içten gelir. İyilik bir seçimdir. Bir insan seçemezse insanlıktan çıkar.??Ludwig Van'ı bu şekilde kullanmak. O kimseye bir zarar vermedi.Beethoven sadece müzik yaptı. ?İsminden başlayarak anlatmak istediklerini her karesinde anlatan ve sert eleştirilerde bulunan bir film. Filmde, görüp görülebilecek en sert eleştiriler yer alıyor. Film aynı zamanda bir kitap uyarlaması. Anthony Burgess'in aynı adlı kitabından Kubrick tarafından senaryolaştırılmış. Tarihin en iyi filmlerinden biri olmakla birlikte, tarihin en aykırı filmlerinden biri. Müzikleriyle, replikleriyle, hikayesiyle, anlamıyla... Geleceğin İngiltere'sin de geçiyor film, bu gelecek zamanla şu an bulunduğumuz zaman arasında pek büyük bir fark yok. Kubrick'in büyük yönetmen olmasının sebeplerinden biri de bu olsa gerek. Cinsellik ve şiddetin kol gezdiği bir gelecek bu, dediğim gibi günümüzle uyuşuyor. Cinsel öğeler bu gelecekte, ev dekorları ve tablolar olarak kullanılan düzeyde. Kubrick sadece geleceği şiddet ve cinsellik olarak tasvir etmemiş. Kullanılan dildeki, kıyafetlerdeki ve dekorlardaki değişimler gibi... Böyle sağlam bir yapı üzerine inşa etmiş filmini Kubrick. Hikayesini ise devamlı suç işleyen, asi gençlerden oluşan bir çetenin elebaşı olan Alex'in üzerinden anlatmış. Burada geleceğin arkadaşlarına da değinmiş, başta arkadaşlarına Alex'in yaptığı yanlış; daha sonra onun hapse girmesine sebep oluyor. Burada özgürlüğüne kavuşmak için Alex, yeni bir buluş olan şiddet ve cinsel eğilimleri yok eden bir programa girmeyi kabul ediyor. Girdiği program sonrası özgürlüğüne kavuşan Alex'i kabus gibi bir geri dönüş bekliyor. Polis olmuş eski 2 çete arkadaşları tarafından aşırı şiddete maruz kalıyor ve daha önce arkadaşlarıyla birlikte karısına tecavüz ettikleri adamın evine düşüyor. Böyle büyük bir intikamla çaresiz bir şekilde karşı karşıya geliyor. Filmin bu farklı ikinci yarısı diye adlandırabileceğimiz bölümlerinde, izleyenler Alex ile özdeşleşebiliyor. Kubrick filmlerinde bu duyguyu pek tadamadığı şekilde. Finalde ise bu özdeşleşme herhalde bozuluyor, yine Kubrick kafalarda soru işaretleri bırakıyor. Yalnız bu ikinci bölümde Alex'in özgürlüğünde yardımcı olan devlet kavramı sert bir şekilde eleştiriliyor. Devletin gerekliliği ve el atıp atmaması gerektiği konular da nasibini alıyor. Devletin sayesinde özgür kalıp, tekrar hayata kazandırılmak üzere topluma salınan Alex, toplumun sırt çevirmesiyle karşı karşıya kalıyor. Hem de kendisini koruyamayacağı bir şekilde. Bir bakıma ettiklerini buluyor. Toplumdaki sırt çevirmeye ailesi de katılınca onun için daha da büyük bir yıkım oluyor. Daha sonra toplumdan dışlanan ve medya tarafından ismi duyulan Alex'i devlet kolluyor, tabii kendi çıkarları için. İşte böyle sert eleştirilerle bezenmiş sert bir film ?Otomatik Portakal?. Anlatmak istediklerini filmin adından bile anlayabiliyoruz. Film; görsel, işitsel ve zihinsel başta olmak üzere izleyenlerin birçok duyusuna farklı mesajlarla sesleniyor. Ütopik bir film olduğundan filmdeki sanat yönetimi de muazzam. Kullanılan kostümler, ev dekorları, arabalar, şehir vb. hepsi geleceğe göre uyarlanmış. Evlerdeki koltuklar da ?2001 Space Odyssey'de kullanılanlardan, buradan filmin geçtiği zaman dilimini 2000'li yıllar olarak tahmin edebiliriz. Kısacası izleyenlere üst düzey bir görsellik yaşatıyor. Sadece görsellik üst düzey değil tabii ki de üst düzey bir film. Müzik kullanımı da öyle. Beethoven'ın 9. Senfonisi'ni fon müziği olarak kullanmış Kubrick. Başka bir filme bu kadar yakışır mıydı, bilemiyorum ama sahnelerle uyumu izleyenleri rahatlatma çabasında girişimi müzik seçiminin ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Bittikten sonra izleyenleri derin düşüncelere boğuyor ?Otomatik Portakal?. İnsanın seçim yapma şansının elinden alınınca geldiği durum, insanın içinin değişmeyeceği, devlet olgusu, düzen gibi konulara sert eleştirileriyle gelmiş geçmiş en eleştirisel ve ileri görüşlü filmler arasında yerini aldı. Stanley Kubrick'in üst düzey yönetmenliğiyle, usta yönetmenin filmografisinde üst sıralarda yerini aldı. Yönetmen kadar oyuncuların da çok başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gelmiş geçmiş en dikkat çekici anti-kahramanlarından biri olan Alex karakterini canlandıran Malcolm McDowell muhteşem bir oyunculukla filmi de zirveye taşımış. Ne yazık ki oyuncuyu bir daha bu denli bir filmde izleyemedik. Gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri olan ?Otomatik Portakal? gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden olan Stanley Kubrick'in elinden titiz bir çalışmanın ürünü olarak çıkmış, 7 sanatı birleştiren, unutulmayacak bir klasik. ?Çok acı çektiğini anlayabiliyorum Yardım edeyim, ister misin? Ben ve üyesi olduğum hükümet olanlardan dolayı çok üzgün, oğlum. Çok üzgün. Sana yardım etmek istedik. Sonunda yanlış olduğu anlaşılan öğütleri dinledik. Bir soruşturma örgütü sorumluları bulacak. Bizi arkadaş gibi kabul et. Seni düzelteceğiz. En iyi biçimde tedavi göreceksin. Sana hiçbir zaman zarar vermek istemedik. Ama birçoğu istedi. Kimleri kastettiğimi biliyorsun. Bazıları, politik amaçları için seni kullanmak istedi. Ölümün onları çok sevindirecekti ve bundan hükümeti sorumlu tutacaklardı. Özellikle bir adam var, yazar, yıkıcı eserlerin sahibi, kanın için çığlık atıyordu. Seni sırtından bıçaklamak saplantısı içindeydi. Ama şimdi güvenliktesin. Onun hakkından geldik. Ona kötülük ettiğini öğrendi. En azından, kötülük ettiğini sanıyordu. Saplantı içinde, seni sorumlu kılıyordu çok sevdiği birisinin ölümüyle ilgili olarak. Çok tehlikeliydi. Kendi güvenliği için onu tutukladık. Senin için de.? ?Herkesin bildiği gibi hükümet senin yüzünden popülaritesini yitirdi, oğlum. Gelecek seçimleri kaybedeceğimiz söyleniyor. Basın bizi çok eleştirdi yapmak istediğimizden dolayı. Ama kamuoyu değişkendir.?
    l-i-l-a-H
    l-i-l-a-H

    Takipçi 2.129 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    17 Ocak 2011 tarihinde eklendi
    Sabırlı ve mesaj seven seyircilere...
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.458 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    6 Ocak 2015 tarihinde eklendi
    dönemine göre kesinlikle çok farklı ve ilginç bir film fakat yine de 6/10
    jamesbond-2
    jamesbond-2

    Takipçi 1.684 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    19 Temmuz 2013 tarihinde eklendi
    Şiddetin sınırlarını zorlayan sahneler olduğu için bazen izlemek zorlaşsa da anlattıkları ve toplumdaki suça yatkın insanları bilinçaltılarını işlemesi açısından önemli bir yapıt,suçlu psikolojisi apayrı bir şey zamanla o kişiye yaptığı şeyleri gösterince o bile iğ izleyin ve kendiniz karar verin nasıl olduğuna
    MojoRising
    MojoRising

    Takipçi 380 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    1 Temmuz 2011 tarihinde eklendi
    Anthony Burgess'ın romanından üstad Kubrick tarafından uyarlanmış mükemmel bir film.
    Kendisine sinemaseverim diyen herkes mutlaka izlemeli. Sistem ve toplum eleştirisi bu kadar mı güzel anlatılabilir.
    Film hakkında analiz yapsam saatler sürer, siz en iyisi filmi izleyin, ardından internetten film hakkında yapılan binlerce analizden bakabildiğiniz kadarına göz atın.
    Sinema tarihinin en iyi filmlerinden birisi olan ''Otomatik Portakal'' ve aynı adlı kitabını araştıran, sorgulayan herkese tavsiye ederim.
    İyi seyirler.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top