Hesabım
    Vahşetin Çağrısı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Vahşetin Çağrısı

    İnsandan kaçış çabası!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Jack London’ın Beyaz Diş romanından uyarlanan animasyon film geçen yıl vizyona girmişti. Beyaz Diş’le tersine bir değişimle konu olarak benzerlikleri bulunan The  Call of The Wild / Vahşetin Çağrısı bir köpeğin doğanın ve insanlığın zorlu koşullarında özüne dönme hikayesini anlatıyor.

    Daha önce de sinemaya uyarlanmıştı Vahşetin Çağrısı. Hatırladığım kadarıyla köpek Buck bu kadar yoğun bir biçimde yer almıyordu filmlerde. Ejderhanı Nasıl Eğitirsin ve The Croods animasyonlarına imza atmış Chris Sanders tarafından uyarlanan bu versiyonda Buck’i daha yoğun ve katılımcı kılmak için CGI teknolojisi kullanılıyor ve film bir nevi gerçek ve animasyon karışımı melez bir filme dönüşüyor. (Belki de bunu bilerek gitmeyen seyirci bu detayı fark edemeyebilir ama bir gariplik  olduğunu da anlayacaktır) Bu da filmin biraz yönünü değiştirmiş gibi duruyor, Buck daha fazla karşımıza çıkıyor. Hareketleri, mimik ve tavırlarıyla deyim yerindeyse seyirciye oynuyor.

    Jack London’ın 1903 yılında yayınlanan, hayvan, doğa ve insan ilişkisi hakkında evrensel ve değişmez mesajlar taşıyan kitabı, hala çekilip aynı mesajlarla karşımıza çıktığına göre insanoğlunun doğaya ve hayvana olan sorunlu bakış açısında düzelme yok demektir.  Buck yeri göğü inleten bir cüsseye sahip ve bunun bazı zamanlarda bir avantaj olduğunun farkında değil. Kırsalda yaşayan insanların arasında bir çocuk gibi davranıyor ve sahibi tarafından cezalandırılsa da hoş görülüyor. Ama dikkat çekici bir köpek olması dolayısıyla iyi kötü deneyimlerle birçok sahip değiştiriyor. Amerika’nın bir ucundan diğer ucuna geçiyor. Postacı Perraut ve altın arayıcısı yaşlı John onun hayatına etki edip, hayata hazırlayan insanların başında. Buck yaşadığı deneyimlerle insanoğluna sadık kalmak ve doğaya kaçmak arasında gitgeller yaşıyor. London iki kitapta da karışık ırklı, karışık ruhlu bu iki hayvana koşulsuz şartsız vahşi doğanın yolunu gösteriyor. Filmin bu versiyonunda daha doğaya dönük olup, hayvanların kendi arasındaki iktidar hırsını, dayanışma ve vicdan duygusunu da iyi ifade ettiğini düşünüyorum. Tabii Buck üzerinden giden anlatım olduğu için diğer hayvanlar biraz fon gibi dursa da hayvan ruhunun derinlikleri ve insan ruhunun açmazları hakkında güzel gözlemler barındıran bir film olmuş Vahşetin Çağrısı.

    Harrison Ford’un canlandırdığı John’un ruh haliyle Buck’in ruh hali gayet iyi örtüşüyor. İkisi de kaybettikleri şeylerin yasını tutup, daha minimal bir yaşama geçme derdinde. O yüzden Buck sonuna kadar John’un yanında kalıyor, John ise onun yaban hayata bir an önce katılması için onu teşvik ediyor. Hikayesi, anlatım ve değişimleriyle her zaman sevdiğim bir hikayedir Vahşetin Çağrısı. Çocukken çok etkilenmiştim, izlerken de keyif aldığım hikayelerden biridir. Chris Sander dediğim gibi Buck’ı tasarım halde karşımıza getirerek onu daha fazla hissetmemizi sağlıyor, ona daha fazla alan yaratıyor. Bu da hikayenin kahramanıyla daha fazla özdeşlik kurmamızı sağlıyor. Gerisi Jack London’ın klasik 1900’lerin başındaki hikayesi. Altın arayan, posta arabasını bekleyip sosyalleşen, Alaska karının ortasında yaşam mücadelesi veren, kızgın, sabırsız insanların dünyasında hayvan olmanın yeri… Biraz zorlu bir yolculuk gibi görünse de güzel bir değişim hikayesine yine yeniden uzanmak için iyi bir fırsat!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top