Hesabım
    Hayata Röveşata Çeken Adam
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Hayata Röveşata Çeken Adam

    Cennet bile çekilmez sensiz ah ben neyleyim..

    Yazar: Gizem Ertürk

    Oscar ödüllü oyuncu Tom Hanks'i huysuz ihtiyar Otto rolünde izlediğimiz A Man Called Otto / Hayata Röveşata çeken adam adıyla vizyona girdi. 2015 tarihli İsveç yapımının Amerikan versiyonu olma özelliği taşıyan filmin yönetmen koltuğunda Quantum of Solace, World War Z gibi filmlerin yönetmenliğini ve yapımcılığını yapan Marc Forster var. Ayrıca orijinalini vaktiyle !f'te izleme fırsatı bulduğumuz film, aynı yıl Oscar'a En İyi Yabancı Film ve makyaj dallarında aday gösterilmişti.

    Öncelikle baştan söyleyeyim uyarlamalara çok sıcak bakan bir sinema izleyicisi değilim. Bugüne kadar izlediğimiz örneklerde özellikle kalbimizi çalan Avrupa yapımlarının Amerikan versiyonları hep hüsran olduğundan beklentilerimi olabildiğince düşük tuttum. Ayrıca kitabın Fredik Backman'in çok satan öyküsünden uyarlandığını da hatırlatalım. Yani bir yeniden çevrimin zorluklarına; hem illkinin büyük başarısı, hem de edebi dili ve sosyo-kültürel altyapısı da oldukça güçlü sözünü sakınmayan bir kitaptan uyarlandığını göz önünde bulundurursak, yönetmen Forster'in zor bir işin altına girdiğini söylemek yanlış olmaz.

    Bu noktada filmin en büyük kozu elbette Tom Hanks... Ne denli usta bir oyuncu olduğunu anlatmaya lüzum yok ancak kendisinin şöyle bir handikapa uğradığı düşüncesindeyim. Filmin orijinali birbirinden değerli festivallerde ödül ve övgüler almasına, hatta Oscar'a aday gösterilmesine rağmen bağımsız bir yapım. Yani bu uyarlama gibi ana akıma oynamıyor. Ayrıca başrolündeki İsveçli ünlü oyuncu Rolf Lassgard'in abartıdan uzak ve doğal oyunculuğu takdir toplamıştı. Hal böyle olunca bu uyarlamada her ne kadar karşınızdaki aktörün Tom Hanks efsanesi olduğunu unutmaya çalışsanız da başarılı olamıyorsunuz. Üstelik sempatisiyle de kalplerimiz de ayrı bir yere sahip olan Hanks'i huysuz ihtiyar rolünde izlemeye bir türlü adapte olamadım. Ayrıca Hanks bu küçük ama güçlü hikayenin her yerinden fışkırıp, adını adeta neon ışıklarla gözünüze sokuyor. Asla kötü bir oyunculuk sergilediğinden bahsetmiyorum ama en ufak bir bakışı, mimiği bile dağları yerinden oynatacak güce sahip olduğu için büyülenmekten gözünüzü alamıyorsunuz. Yani bir türlü anti-kahraman konumuna koyamıyorsunuz.

    İşte tam da bu yüzden filmin asıl meselesi olan toplum eleştirisi, aç gözlü müteahhitler (deprem acımız bu kadar tazeyken bu bölüm ayrıca kalbimi yaraladı) gibi meselelerin daha sert işlenmesi gerekirken, Amerikan sinemasının ticari kaygılarına yenik düşüp daha karikatürize ve komedi unsuru olarak ele alındığına şahit oluyoruz. En basit haliyle aslında filmin bize söylemek istediği ölürken bile yani kendimizi öldürmeye karar verdiğimizde dahi "elalem ne der" diye düşünmekten kendimizi alıkoyamadığımız ve asla birey olarak toplumdan kopamıyor oluşumuz. Yani "iyi bilirdik" denmesi için komşularınızla iyi geçinmeniz gerektiği gerçeği. İşte bu haliyle de bana kalırsa öykü sosyoloji bölümlerinde ders olarak okutulacak bir değer taşıyor.

    Özetle antipatik Ove'nin sempatik Otto ile yer değiştirdiği bu yeni uyarlama; izlerken sizi hiç sıkmayan, popcorn sinemanın öğelerini layıkıyla yerine getiren ve seyircisini huzurla evine yollayan bir melodram. Bir tür Amerikan okuması. Ama asıl sorulması gereken bu filmin daha doğrusu öykünün özünde var olan "aykırı, toplumdan ayrı" olma durumu. Bunu şöyle örneklendirebilirim; Ove çok sıkı ama az bilinen hayranları olan bir punk grubu, Otto ise tshirtleri yüzbinler satan bir rock efsanesi. Peki siz nasıl bir dinleyicisiniz? 

    Gizem Ertürk

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top