Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Film Hitler Nazizminin son yıllarında geçiyor. 10 yaşındaki Jojo, tüm yaşıtları gibi kaşarlanmış nazilerce eğitiliyor, tüm vahşeti, koyu ırkçılığı, amansız musevi düşmanlığıyla: "Yahudileri Brüksel lahanası kokularından hemen tanıyabilirsiniz!". Yaşdaşlarıyla oyunlarında bile zayıfların ezilmesi, hatta öldürülmesi dersleri alan Jojo artık tam bir küçük nazidir. Ama onu sürprizler beklemektedir. Nerede olduklarını bilmediği babası ve kızkardeşi nedeniyle aileden sadece annesi Rosie'yi tanıyan Jojo, evlerinin tavan arasında saklanan gencecik bir Yahudi kızı keşfetmez mi? Elsa onun için tam bir gizemdir: Aldığı tüm eğitimin onu Gestapo'ya teslim etmesini gerektirdiği...
Eleştirinin tamamı için: T24
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Anlatı olarak biraz Roberto Benigni'nin Hayat Güzeldir filmini hatırlatan film, ırkçı bir çocuğun geçirdiği değişimi göstermesi açısından da Shane Meadwos'un This is England (2006) ile akraba sayılabilir. Günün sonunda This is England'daki çocuk İngiliz bayrağını fırlatarak içine işleyen ırkçılıktan kurtulurken Jojo da Nazi armasını Hitler'in yüzüne fırlatarak, fanatizm ve şovenizmden kurtuluyor. Marriage Story ile En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı alan Scarlett Johansson, malum bu filmdeki performansıyla da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday. Alır mı bilemeyiz ama bence bu filmin yıldızı Roman Griffin Davis. Ki gönlümüzün Oscar'ını çoktan almış durumda.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
Evrensel
Yazar: Şenay Aydemir
“Tavşan Jojo” akla ister istemez Roberto Benigni’nin 1998 tarihli “Hayat Güzeldir” filmini getiriyor. Toplama kampına götürüldüklerinde oğluna savaşın ve yaşadıklarının bir oyun olduğunu söyleyen babanın hikayesini anlatan bu komedi filmi o dönem çokça tartışılmıştı. Gerçeklerin ağırlığını yumuşattığı, meseleyi sulandırdığı gibi eleştirilere maruz kalmıştı. Her ne kadar Oscar’a uzanmış olsa da bugün bile konuya yaklaşımıyla tartışmalı bir film olarak kabul ediliyor. “Tavşan Jojo” da öyle olacak muhtemelen. Ancak, bu filmin “Hayat Güzeldir”den farkları var. Çünkü bazı şeyleri çok iyi becerirken, bazı meseleler sıkıntı yaratıyor.
Eleştirinin tamamı için: Evrensel
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Jojo Rabbit bana kalırsa dramatik bir film. Esas sorun tam da burada. Filmlerle ilgili değerlendirmem kafamda izler izlemez hemen belirir, vereceğim puan da hemen kafamda hazırdır. Siyasi hiciv yapan The Death of Stalin filmini hemen sevmiştim. Yani politik doğruculuk olmadı beni Jojo’dan soğutan. Sonuçta anlaşılıyor ki, yönetmen heccav olamadan hiciv yapmaya kalkmış. Ne diyelim bu senenin de En İyi Film Oscar adaylığını hak etmeyen filmi bu, hayırlı olsun.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Filmin en büyük artısı ise Nazi gençlik kampında öldürmesi istenen tavşana kıyamadığı için ‘Tavşan Jojo’ lakabı takılan minik çocuğu canlandıran Roman Griffin Davis’in özellikle tatlı mimikleriyle beslenen enfes performansı. Hayali arkadaş Adolf rolünde Taika Waititi’yi (ki Hitler’i yaramaz bir çocuk gibi gösteriyor) izlediğimiz yapımda anne Rosie’de Scarlett Johansson’u, bir tür Anna Frank esintileri sunan Elsa’da da Thomasin McKenzie’yi izliyoruz. ‘İyi Naziler’ safında yer alan Yüzbaşı Klezendorf’u da Sam Rockwell oynamış.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Milliyet
Yazar: Nil Kural
Waititi, küçük bir çocuğun fanatiklikten anlayışa giden Nazizm ideolojisinden kurtulma sürecini fazla şekerli bir deneyimle sunuyor. Ancak her konunun mizahı olur mu ve olursa film buna gereken özeni gösteriyor mu sorusunun yanıtı olumsuz. Hitler’le alay eden bir sahneyle açılan ve bir tiyatro grubu üzerinden Nazizm’i tiye alan 1942 tarihli Ernst Lubitsch filmi “To Be or Not to Be” veya Charlie Chaplin’in klasiği “The Great Dictator”gibi 1940’lardan örnekler, bir kötülüğü tam gaz alay ederek yenilebilir kılma denemeleri olarak sinema tarihinde yerlerini aldılar. Ancak araya ciddi trajediler koyup bir sonraki sahneyle bunun da üzerini kapatan “Jojo Rabbit”, etik açıdan kaygan bir zeminde duran, naifliğin sorumsuzluğa kaçtığı bir film. Özellikle de Neonazizm’in böylesine yükseldiği bir dönemde.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
T24
Film Hitler Nazizminin son yıllarında geçiyor. 10 yaşındaki Jojo, tüm yaşıtları gibi kaşarlanmış nazilerce eğitiliyor, tüm vahşeti, koyu ırkçılığı, amansız musevi düşmanlığıyla: "Yahudileri Brüksel lahanası kokularından hemen tanıyabilirsiniz!". Yaşdaşlarıyla oyunlarında bile zayıfların ezilmesi, hatta öldürülmesi dersleri alan Jojo artık tam bir küçük nazidir. Ama onu sürprizler beklemektedir. Nerede olduklarını bilmediği babası ve kızkardeşi nedeniyle aileden sadece annesi Rosie'yi tanıyan Jojo, evlerinin tavan arasında saklanan gencecik bir Yahudi kızı keşfetmez mi? Elsa onun için tam bir gizemdir: Aldığı tüm eğitimin onu Gestapo'ya teslim etmesini gerektirdiği...
Sabah
Anlatı olarak biraz Roberto Benigni'nin Hayat Güzeldir filmini hatırlatan film, ırkçı bir çocuğun geçirdiği değişimi göstermesi açısından da Shane Meadwos'un This is England (2006) ile akraba sayılabilir. Günün sonunda This is England'daki çocuk İngiliz bayrağını fırlatarak içine işleyen ırkçılıktan kurtulurken Jojo da Nazi armasını Hitler'in yüzüne fırlatarak, fanatizm ve şovenizmden kurtuluyor. Marriage Story ile En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı alan Scarlett Johansson, malum bu filmdeki performansıyla da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday. Alır mı bilemeyiz ama bence bu filmin yıldızı Roman Griffin Davis. Ki gönlümüzün Oscar'ını çoktan almış durumda.
Evrensel
“Tavşan Jojo” akla ister istemez Roberto Benigni’nin 1998 tarihli “Hayat Güzeldir” filmini getiriyor. Toplama kampına götürüldüklerinde oğluna savaşın ve yaşadıklarının bir oyun olduğunu söyleyen babanın hikayesini anlatan bu komedi filmi o dönem çokça tartışılmıştı. Gerçeklerin ağırlığını yumuşattığı, meseleyi sulandırdığı gibi eleştirilere maruz kalmıştı. Her ne kadar Oscar’a uzanmış olsa da bugün bile konuya yaklaşımıyla tartışmalı bir film olarak kabul ediliyor. “Tavşan Jojo” da öyle olacak muhtemelen. Ancak, bu filmin “Hayat Güzeldir”den farkları var. Çünkü bazı şeyleri çok iyi becerirken, bazı meseleler sıkıntı yaratıyor.
Birgün
Jojo Rabbit bana kalırsa dramatik bir film. Esas sorun tam da burada. Filmlerle ilgili değerlendirmem kafamda izler izlemez hemen belirir, vereceğim puan da hemen kafamda hazırdır. Siyasi hiciv yapan The Death of Stalin filmini hemen sevmiştim. Yani politik doğruculuk olmadı beni Jojo’dan soğutan. Sonuçta anlaşılıyor ki, yönetmen heccav olamadan hiciv yapmaya kalkmış. Ne diyelim bu senenin de En İyi Film Oscar adaylığını hak etmeyen filmi bu, hayırlı olsun.
Hurriyet
Filmin en büyük artısı ise Nazi gençlik kampında öldürmesi istenen tavşana kıyamadığı için ‘Tavşan Jojo’ lakabı takılan minik çocuğu canlandıran Roman Griffin Davis’in özellikle tatlı mimikleriyle beslenen enfes performansı. Hayali arkadaş Adolf rolünde Taika Waititi’yi (ki Hitler’i yaramaz bir çocuk gibi gösteriyor) izlediğimiz yapımda anne Rosie’de Scarlett Johansson’u, bir tür Anna Frank esintileri sunan Elsa’da da Thomasin McKenzie’yi izliyoruz. ‘İyi Naziler’ safında yer alan Yüzbaşı Klezendorf’u da Sam Rockwell oynamış.
Milliyet
Waititi, küçük bir çocuğun fanatiklikten anlayışa giden Nazizm ideolojisinden kurtulma sürecini fazla şekerli bir deneyimle sunuyor. Ancak her konunun mizahı olur mu ve olursa film buna gereken özeni gösteriyor mu sorusunun yanıtı olumsuz. Hitler’le alay eden bir sahneyle açılan ve bir tiyatro grubu üzerinden Nazizm’i tiye alan 1942 tarihli Ernst Lubitsch filmi “To Be or Not to Be” veya Charlie Chaplin’in klasiği “The Great Dictator”gibi 1940’lardan örnekler, bir kötülüğü tam gaz alay ederek yenilebilir kılma denemeleri olarak sinema tarihinde yerlerini aldılar. Ancak araya ciddi trajediler koyup bir sonraki sahneyle bunun da üzerini kapatan “Jojo Rabbit”, etik açıdan kaygan bir zeminde duran, naifliğin sorumsuzluğa kaçtığı bir film. Özellikle de Neonazizm’in böylesine yükseldiği bir dönemde.