2011'de çıkan ilk filmiyle oldukça büyük bir hayran kitlesi oluşturan Kaybedenler Kulübü, 7 yıllık bir aranın ardından nihayet devam filmine kavuştu. Bu filmin konusu ise, adından da anlaşılabileceği gibi "yolda" geçiyor. Olimpos'da yaptıkları tatilden sonra motorsikletleriyle İstanbul'a yola koyulan Kaan (Nejat İşler) ile Mete (Yiğit Özşener), yolculuklarını uzatarak gittikleri yerleri uzun uzun dolaşırlar. Bu esnada da Kaan, Sevda (Hande Doğandemir) adında genç bir kızla tanışır ve ikili birbirlerine aşık olur.
Aslında filmin tamamı sadece bu yolculuktan ibaret. Filmin başında karakterler neyse, sonunda da aynı kalıyor. Bütün hikaye ise Kaan ile Sevda arasındaki aşk ile ilerlemeye çalışıyor fakat bu aşk öyle zayıf işlenmiş ki, oyuncuların başarılı performanslarına rağmen hiçbir zaman aralarındaki kimyanın gerçek olduğuna inanmıyorsunuz. "Ben sana aşık oldum" dedikten sonra anca 2 yılda yaşanacak inişli çıkışlı bir ilişkiyi, 1 haftaya sığdırmaya çalışmış senaryo. Yani eğer bu filmde ana karakterler adına derinlemesine bir yolculuk bekliyorsanız, aradığınızı bulamayabilirsiniz.
İlk Kaybedenler Kulübü, benim gözümde harika bir iş olmasa da, son yıllarda birbirine benzeyen Türk filmlerinin içerisinde farkını ortaya koyan bir işti. Gerçekçi atmosferi ve alışılmışın dışında olan ana karakterleri de filmin popülaritesine yardımcı oluyordu. Bu filmde ise bunların hiçbiri yok. Eğer ana karakterler Kaan ile Mete'yi ilk filmde sevdiyseniz ve ikilinin nelerle uğraştığını görmek istiyorsanız, bu filmde bundan başka hiçbir şey görmeyeceksiniz. 7 yıllık bir aradan sonra çekilen ve büyük bir hayran kitlesi olan ilk filmin devamı için ortaya çıkan sonuç, bundan çok daha iyi olmalıydı bence.
Eğer daha detaylı bir biçimde sorunlarıma değinecek olursam, filmin en büyük sıkıntısı kesinlikle senaryosundan kaynaklanıyordu. Bu filmin hem senaristi hem de yönetmeni olan Mehmet Ada Öztekin, bu filmden önce Martıların Efendisi'ni yönetmişti. Martıların Efendisi, benim gözümde bir hayli klişe, gösterişçi ve aşırı sıkıcı olduğundan nefret ettiğim bir işti. Kaybedenler Kulübü Yolda ise Martıların Efendisi'ne göre iyi bir gelişme olmuş. Fakat bu konuda senaryo, Kadıköy'ün gece hayatından uzaklaşıp ilk filmi tekrarlamamaya çalışsa da, aynı zamanda ortaya herhangi bir çatışmadan veya bir gelişmeden yoksun olan bir hikaye sunuyor. Mesela bu filmde Mete'nin alkolik olduğunu ve onun bu durumdan hoşnut olmadığını görüyoruz. Senaryo bu konuda ne yapıyor peki? Hiçbir şey. Filmin sonunda Mete'nin alkolik olmaya devam edip etmeyeceğini bilemiyoruz bile. Ana karakterlerin kendilerini ve biraz da hayatı sorguladıkları etkileyici bir devam filmi izlemek istesem de, bu film sadece yolculuğa odaklanmayı tercih ediyor. Yolculuk ise iyi işlenmiş olmasına rağmen film, bir türlü elindeki potansiyelin tamamını kullanamıyor.
Yine de Kaybedenler Kulübü Yolda, kötü bir film değildi. Evet, ortada bir hikayenin olmaması yüzünden son 45 dakika biraz yorucu bir hal alabiliyor ve filmden sonra "bunun amacı neydi?" diye düşünebiliyorsunuz. Ama eğer bunlara fazla kafayı yormazsanız, bu filmi biraz rahatlatıcı bulabilirsiniz. Olimpos'dan İzmir'e, oradan da İstanbul'a kadar süren yolculuk sırasındaki harika manzaraları izlemek ve müzikleri dinlemek bir hayli keyifliydi. Yaz sezonunda vizyona girmeyen en yaz ruhlu filmlerden birisiydi diyebilirim.
Oyunculuklar ise tahmin edebileceğiniz gibi gayet başarılıydı. Nejat İşler ile Yiğit Özşener, ilk filmdeki kendilerine özgün karakterlerini bu filmde de başarıyla canlandırmayı sürdürmüşler. Hande Doğandemir ise zayıf yazılmış karakterine rağmen ortaya olabilecek en iyi performansı sergilemiş. Bunların dışında filmin sürekli İstanbul'a geri döndüğü bölümlerde Sarp Akkaya ile Rıza Kocaoğlu, filmi biraz daha komikleştirmeyi başarmışlar. İkilinin olduğu bu sahneler epey gereksiz olup filmi uzatmış olsa da, epey dramatik bir filmin içerisinde bu sahneler salondan bazı kahkahaları toplamayı başardı.
Genel itibariyle, eğer ilk Kaybedenler Kulübü'nün büyük bir hayranıysanız, devam filmi için beklentilerinizi epey düşürün. Kaybedenler Kulübü Yolda; hayran kitlesinden ziyade, harika manzaraları ve müziğine kendinizi bırakacağınız, izlerken yaşanan hiçbir şeyin üzerinde durmadan iyi vakit geçireceğiniz bir film arayanlar için yapılan bir iş olmuş. Ben şahsen filmi izlediğime pişman olduğumu söyleyemem. Ortada filmin kesinlikle iyi yapmış olduğu şeyler var. Fakat günün sonunda, birbirine benzeyen Türk filmlerinin arasında Kaybedenler Kulübü Yolda, türünün klişe örneklerinden birisi olmaktan fazlası olamıyor. Kötü değil, sadece amaçsız bir film.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Harika manzaralar ve müzikler.
+ Oyuncu kadrosunun performansları.
+ İlk 1 saatinin eğlenceli, kendini izleten yapısı.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Senaryonun hiçbir yere varmaması, her şeyin gereğinden fazla hızlı gelişmesi.
- Umursamak istemenize rağmen umursamayacağınız karakterler.
TOPLAM PUAN: 6.2/10