Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Joaquin Phoenix ise başarılı meslek yaşamında zirveye çıkıyor. Film hemen tümüyle onun üzerinde kurulu denebilir. Kim bilir ne çabalarla zayıflatılmış bedenini bir yay gibi kullanıyor; yüzüne sanki farklı maskeler yerleştirebiliyor. Ve eksiksiz bir kompozisyonla, karşımıza Batman’ların unutulmaz kahramanının başlangıç dönemini getiriyor. Filmin bir diğer kozu elbette ki Robert de Niro. Dev sanatçı bu kez bir TV sunucusunu oynuyor. Bir tür Jimmy Fallon...Ve nispeten kısa rolünde harikalar yaratıyor. Onu izlerken geçmişe dalıp, filmin aslında onu zirveye taşıyan Taksi Şoförü filmine ne kadar benzediği de akla geliyor: Yani yavaş yavaş çılgınlığa kayan bir NewYork taksi şoförünün hikâyesi...Ancak De Niro bu kez kurbanlardan biri olmaktan kurtulamıyor.
Eleştirinin tamamı için: T24
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Joaquin Phoenix, karakterini yaratırken öyle dengeli bir çizgi çekmiş ki Arthur’u anlayıp onunla empati kurduğunuz, onun adına kötü hissettiğiniz anlarda hatta onun neden suçu seçtiğini anladığınız anlarda bile ona bakınca onun gözündeki karanlığı ve rahatsızlığı fark edip ondan ürküyorsunuz, ondan korkuyorsunuz. İşte bu titiz dengeyi görmezden gelip filmi topyekûn suçlamak aslında sansürün bir versiyonudur. Burada Joker’in Joker oluşu son derece gerçekçi bir şekilde anlatılmıştır, bundan daha iyi bir yol olduğunu da sanmıyorum. Hatta yönetmen Todd Philips’in bile bu kadar iyi bir film yapabildiğini görünce kendine şaşırdığına eminim. 3 yaşından beri vegan olan ‘tahıl beyinli’ Phoenix sanırım proteinsizlikten bu kadar mükemmel oynamış. Oyuncunun Oscar adaylığı garanti ve ödülü alma ihtimali ise çok yüksek. Film bu arada cidden rahatsız edici ve ürkütücü, bir eş dostla gitmeniz iyi olacaktır.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Filmde hikayesi anlatılan Joker, riskli bir karakter. Tabii sinemada bu tür riskli karakterleri çok iyi anlatan filmler oldu. Robert De Niro'nun filmdeki varlığından dolayı hemen aklımıza gelen Taksi Şoförü gibi... Fakat Todd Phillips, bu tür karakterleri anlatırken genel olarak yönetmenlerin karakterlere mesafeli yaklaşma kuralını uygulamıyor. Onu bozuk düzenin ya da politik olarak söylersek yeni dünya düzeninin horladığı sistemin dışana attığı bir mağdur olarak yorumluyor ve seyirciyi onunla empati kurmaya zorluyor. Ki bu da Joker'in her türlü şiddeti barındıran tüm eylemlerini meşru görme kapısını aralıyor. İlk elden yönetmenin bu tavrı, filmin bu anlamdaki politik bakışı, kötüyü ve kötülüğü meşrulaştırıyor diye sert bir şekilde eleştirilebilir. Ki bu tür eleştiriler karşısında diyecek de bir şey yok. Filme yönelik bu tür eleştirileri ilkesel olarak haksız bulmam.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
Gazete Duvar
Yazar: Şenay Aydemir
Yeri gelmişken Joaquin Phoenix’in Arthur’un Joker’e dönüşümündeki olağanüstü performansının da yönetmenin işini zorlaştırmış olabileceğini eklemeden geçmeyelim. Arthur ‘komik’ birisi olduğunu düşündüğü için kendisine şakacı anlamına gelen Joker ismini layık görüyor. Ama sinemada temsil meselesi şakaya gelmeyecek bir şey kanımca. Bu filmde yönetmenin medyanın bir araç olarak Arthur’un dönüşümündeki etkisini ustaca gösterdiğini belirtmiştim, ama filmin kendisi de dönüp dolaşıp böyle bir araca dönme tehlikesi barındırıyor. Ki, Nolan’ın son filminin bir gösteriminde silahlı saldırı gerçekleşmişti. Bu filmin gösterildiği salonlarda da sivil polislerin bulundurulacağı haberleri gelmeye başladı.
Eleştirinin tamamı için: Gazete Duvar
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Todd Phillips, Arthur Fleck'i çevreleyen o merhametsiz dünyayı 1970'ler Amerikan sinemasının görsel ruhuyla betimlemiş... Evet Gotham, genellikle New York'u hatırlatıyor ama birçok açıdan da kendine özgü bir şehir. Phillips belli ki kendi hayallerindeki depresif ve kirli metropolü getirmiş karşımıza. Özel efektlerin sadece aksiyon sahnelerine değil, bir sanatçının hayal gücüne hayal etmesi gerçekten güzel... Çöplerin toplanmadığı, ara sokaklarında sıçanların dolaştığı o "içten içe çürüyen şehir" imgesi gerçekten çok güçlü... Joker'in evle şehir arasındaki gidiş gelişlerinde kullandığı merdiven de görsel olarak filme ayrı bir hava veriyor. Fleck'in yalnızlığının ve çilesinin simgesi oluyor.
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Toparlarsak ‘Joker’ seyir zevki yüksek bir film. Işıltılı, ilgi çekici, parlak ama öte yandan düşünsel anlamda taşıyamayacağı yüklerin altında geziniyor. Todd Phillips, kim bilir ‘Hangover’ serisinin kendisine yüklediği ‘yakın eş-dost komedilerinin yönetmeni’ sıfatından sıkılıp ‘büyümek’ istemiş. Lakin filmi göndermede bulunduğu eski klasiklerin içerik anlamındaki dolululuğundan ne yazık ki uzak. Velhasıl tam anlamıyla büyüdüğünü söyleyemeyiz; en azından ben o kanıdayım. Son olarak sevdiğim sinema yazarlarından Ryan Gilbey’nin (New Statesman’da yazıyor) yorumunu aktarayım: “Joaquin Phoenix’in performansı, filmi olduğundan daha iyi gösteriyor.”
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
T24
Joaquin Phoenix ise başarılı meslek yaşamında zirveye çıkıyor. Film hemen tümüyle onun üzerinde kurulu denebilir. Kim bilir ne çabalarla zayıflatılmış bedenini bir yay gibi kullanıyor; yüzüne sanki farklı maskeler yerleştirebiliyor. Ve eksiksiz bir kompozisyonla, karşımıza Batman’ların unutulmaz kahramanının başlangıç dönemini getiriyor. Filmin bir diğer kozu elbette ki Robert de Niro. Dev sanatçı bu kez bir TV sunucusunu oynuyor. Bir tür Jimmy Fallon...Ve nispeten kısa rolünde harikalar yaratıyor. Onu izlerken geçmişe dalıp, filmin aslında onu zirveye taşıyan Taksi Şoförü filmine ne kadar benzediği de akla geliyor: Yani yavaş yavaş çılgınlığa kayan bir NewYork taksi şoförünün hikâyesi...Ancak De Niro bu kez kurbanlardan biri olmaktan kurtulamıyor.
Birgün
Joaquin Phoenix, karakterini yaratırken öyle dengeli bir çizgi çekmiş ki Arthur’u anlayıp onunla empati kurduğunuz, onun adına kötü hissettiğiniz anlarda hatta onun neden suçu seçtiğini anladığınız anlarda bile ona bakınca onun gözündeki karanlığı ve rahatsızlığı fark edip ondan ürküyorsunuz, ondan korkuyorsunuz. İşte bu titiz dengeyi görmezden gelip filmi topyekûn suçlamak aslında sansürün bir versiyonudur. Burada Joker’in Joker oluşu son derece gerçekçi bir şekilde anlatılmıştır, bundan daha iyi bir yol olduğunu da sanmıyorum. Hatta yönetmen Todd Philips’in bile bu kadar iyi bir film yapabildiğini görünce kendine şaşırdığına eminim. 3 yaşından beri vegan olan ‘tahıl beyinli’ Phoenix sanırım proteinsizlikten bu kadar mükemmel oynamış. Oyuncunun Oscar adaylığı garanti ve ödülü alma ihtimali ise çok yüksek. Film bu arada cidden rahatsız edici ve ürkütücü, bir eş dostla gitmeniz iyi olacaktır.
Sabah
Filmde hikayesi anlatılan Joker, riskli bir karakter. Tabii sinemada bu tür riskli karakterleri çok iyi anlatan filmler oldu. Robert De Niro'nun filmdeki varlığından dolayı hemen aklımıza gelen Taksi Şoförü gibi... Fakat Todd Phillips, bu tür karakterleri anlatırken genel olarak yönetmenlerin karakterlere mesafeli yaklaşma kuralını uygulamıyor. Onu bozuk düzenin ya da politik olarak söylersek yeni dünya düzeninin horladığı sistemin dışana attığı bir mağdur olarak yorumluyor ve seyirciyi onunla empati kurmaya zorluyor. Ki bu da Joker'in her türlü şiddeti barındıran tüm eylemlerini meşru görme kapısını aralıyor. İlk elden yönetmenin bu tavrı, filmin bu anlamdaki politik bakışı, kötüyü ve kötülüğü meşrulaştırıyor diye sert bir şekilde eleştirilebilir. Ki bu tür eleştiriler karşısında diyecek de bir şey yok. Filme yönelik bu tür eleştirileri ilkesel olarak haksız bulmam.
Gazete Duvar
Yeri gelmişken Joaquin Phoenix’in Arthur’un Joker’e dönüşümündeki olağanüstü performansının da yönetmenin işini zorlaştırmış olabileceğini eklemeden geçmeyelim. Arthur ‘komik’ birisi olduğunu düşündüğü için kendisine şakacı anlamına gelen Joker ismini layık görüyor. Ama sinemada temsil meselesi şakaya gelmeyecek bir şey kanımca. Bu filmde yönetmenin medyanın bir araç olarak Arthur’un dönüşümündeki etkisini ustaca gösterdiğini belirtmiştim, ama filmin kendisi de dönüp dolaşıp böyle bir araca dönme tehlikesi barındırıyor. Ki, Nolan’ın son filminin bir gösteriminde silahlı saldırı gerçekleşmişti. Bu filmin gösterildiği salonlarda da sivil polislerin bulundurulacağı haberleri gelmeye başladı.
Habertürk
Todd Phillips, Arthur Fleck'i çevreleyen o merhametsiz dünyayı 1970'ler Amerikan sinemasının görsel ruhuyla betimlemiş... Evet Gotham, genellikle New York'u hatırlatıyor ama birçok açıdan da kendine özgü bir şehir. Phillips belli ki kendi hayallerindeki depresif ve kirli metropolü getirmiş karşımıza. Özel efektlerin sadece aksiyon sahnelerine değil, bir sanatçının hayal gücüne hayal etmesi gerçekten güzel... Çöplerin toplanmadığı, ara sokaklarında sıçanların dolaştığı o "içten içe çürüyen şehir" imgesi gerçekten çok güçlü... Joker'in evle şehir arasındaki gidiş gelişlerinde kullandığı merdiven de görsel olarak filme ayrı bir hava veriyor. Fleck'in yalnızlığının ve çilesinin simgesi oluyor.
Hurriyet
Toparlarsak ‘Joker’ seyir zevki yüksek bir film. Işıltılı, ilgi çekici, parlak ama öte yandan düşünsel anlamda taşıyamayacağı yüklerin altında geziniyor. Todd Phillips, kim bilir ‘Hangover’ serisinin kendisine yüklediği ‘yakın eş-dost komedilerinin yönetmeni’ sıfatından sıkılıp ‘büyümek’ istemiş. Lakin filmi göndermede bulunduğu eski klasiklerin içerik anlamındaki dolululuğundan ne yazık ki uzak. Velhasıl tam anlamıyla büyüdüğünü söyleyemeyiz; en azından ben o kanıdayım. Son olarak sevdiğim sinema yazarlarından Ryan Gilbey’nin (New Statesman’da yazıyor) yorumunu aktarayım: “Joaquin Phoenix’in performansı, filmi olduğundan daha iyi gösteriyor.”