Hesabım
    Pavarotti
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Pavarotti

    “Bir Opera Efsanesinin Yolculuğu”

    Yazar: Başak Bıçak

    Pavarotti, Caruso, Domingo, Bocelli, Carreras, Fleming, Callas ve daha nicesi… İlk opera eseri olarak kabul gören ve Floransa’da sergilenen 1597 tarihli Daphne’nin ardından önce tüm İtalya’ya, oradan da yüzyıllar içerisinde tüm dünyaya yayılan bu sanat dalına ait eserleri seslendiren sanatçılar arasında en popüleri şüphesiz ki İtalyan tenor Luciano Pavarotti… Klasik müzikle haşır neşir olmayanların dahi adını bildiği sanatçı, ölümünden 12 yıl sonra bir belgeselle anılıyor…

    Yüzyıl sonra ne olacağı bilinmez ancak Luciano Pavarotti’yi kaybettiğimiz 2007 yılından bu yana İtalyan tenor hala, tam da yüz yıl sonrası için tahayyül ettiği gibi “insanlara operayı tanıtan ve operayı popülerleştiren” sanatçıların arasında yer alıyor. Ron Howard yönetiminde izlediğimiz belgeselde, sıklıkla operaya olan tutkusundan ve Tanrının ona verdiği bu lütfu herkese ulaştırma gayretinden bahsedilen sanatçının bu hayalinde epey başarılı olduğu söylenebilir ancak Pavarotti hakkında görünmeyen ya da bilinmeyenin ötesini anlatma konusunda usta yönetmen Ron Howard’ın büyük bir farklılık yarattığını dile getirmek oldukça zor…

    Pavarotti, Amazon ormanlarından bir görüntüyle, 1995 yılında Brezilya’da verdiği bir konserden sonra, opera tarihinin en güçlü tenorlarından Enrico Caruso’nun şarkı söylediği yerde yeniden şarkı söyleyen Luciano Pavarotti’yi izlediğimiz bir giriş sekansıyla açılıyor. Sanatçıya, yakınları tarafından sorulan sorularla oluşturulmuş birkaç video kaydından hemen sonra eşi, kızları, menajeri, çeşitli sanatçılar ve sevgililerinden dinlediğimiz hikâyelerle İtalyan tenorun çocukluğunu, müziğe başlamasını, ilk performansını, ilk ödülünü ve hatta şöhret basamaklarını tırmanırken yaşadığı tüm tecrübeleri öğrenmeye başlıyoruz. Bu daha çok tarihsel ve Luciano Pavarotti’ye dair hemen herkesçe bilinen bilgilerle donatılmış belgesel türündeki film, Pavarotti’nin sıra dışı yaşamı, sanatı, özel hayatı, eğlenceli karakteri ve bilhassa konser kayıtlarından derlenmiş müthiş performansların da etkisiyle izlenmesi keyifli bir esere dönüşüyor. Zira karşımızda mizahi yönü çok güçlü, döneminin en ünlü pop/rock vb. yıldızlarıyla verdiği yardım konserleri sayesinde tüm dünyaca tanınan bir ikon haline gelen, bir opera efsanesi, hatta bir opera starı var. Bir yanda La Fille du Régiment’da yüksek perdeden dokuz C’yi de seslendirebildiği için Yüksek C'nin Kralı (yüksek Do’ların kralı) ilan edilirken, diğer yanda magazinsel malzeme veren özel hayatı ile konuşulan gerçek bir star Pavarotti… Hal böyle olunca, hangi arşiv kayıtlarını anlamlı bir bütün içerisinde arka arkaya sıralarsanız sıralayın iyi sonuç verecektir ve Pavarotti’nin kolaycılığı ne yazık ki tam da burada gizleniyor.

    İtiraf etmeliyim ki belgeseli bitirdikten sonra aşklarıyla, sanatıyla, konserleriyle gündemden düşmeyen Pavarotti’nin bu heyecan verici yaşam öyküsü, çatışmadan uzak, dramatik altyapısı zayıf bir belgesel yerine doğru cast tercihiyle bir kurmacaya dönüştürülmüş olsaydı ne olurdu sorusunu sormaktan kendimi alamadım.  Zira tarihi şahsiyetler ve olayların anlatıldığı belgesellerde gerçek kayıtların ve görüntülerin yanına, internette ulaşamayacağımız bilgilerin de verilmesi ve bunun mümkünse dramatik yapısı daha güçlü bir biçimde aktarılması gerektiğine inanıyorum; en azından benim beklentim bu yönde oluyor.

    Sanıyorum bu konuda, -salt sinemaya dair olduğu için örnekliyorum- Netflix yapımı Five Came Back belgeselinin bana verdiği hissiyatı ve finalinde gözyaşlarına boğulmamı unutamayacağım. İçinden sinema geçen her esere karşı tuhaf bir sempatim vardır ancak salt arşiv görüntülerinden oluşturulmuş bir belgeselin dramatik yapısını, pek çok kurmacada dahi bulmak mümkün olmuyor.

    Sonuç itibariyle Pavarotti kötü bir belgesel mi? Elbette, hayır… Sanatçıya dair çok fazla bilgi sahibi değilseniz, size kim olduğunu genel hatlarıyla anlatıyor ve Pavarotti’nin unutulmaz bir konserinden çıktığınız hissiyatı yaratıyor. Ancak sadece bu kadar… Yine de tercih, her zaman olduğu gibi sizin…

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top