Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Yönetmenin algı ile oynayan kamera hareketleri ve set tasarımı iyiydi. Ancak şunu söylemek gerek film bariz bir şekilde stüdyo filmi gibi duruyordu yani yönetmenden söz etmek ne derece doğru olur bilemiyorum. Finalinde cevaplar verip, her şeyin mantığını açıklayacağına devam filmi için ciddi bir zaman ayırarak yol yaptığından hikâyeyi toparlamaması, her şeyin arkasındaki Minos isimli organizasyonun konu olarak genişletmemesi ucuza kaçılmış hissi veridi. Gene de kaçış odaları fikrini seviyorsanız gayet keyifle izlenebilecek bir örnek şu an sinemalarda diyebilirim.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Bragi F. Schut ve Maria Melnik imzalı senaryonun çok parlak olduğunu söylemem mümkün değil. “Insidious: The Last Key”den (2018) tanıdığımız yönetmen Adam Robitel'in de dramdan ziyade gerilime odaklandığı ve “seri üretim” tarzında bir hızlı kurgu sinemasını tercih ettiği kesin... Filmin en önemli avantajı oyuncu kadrosu... Gerçekten iyi bir oyuncu seçimi var. Hikâyenin akışı içinde bir süre sonra ana karakter gibi sivrilen Zoey'de Taylor Russell, iyi bir performans sergiliyor. Ben'de Logan Miller, Amanda'da Deborah Ann Woll ile Danny'de Nik Dodani de ondan aşağı kalmıyorlar... F
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Bu tür oyunlara daha önceden vâkıf genç, utangaç üniversite öğrencisi, eski bir asker, bir tutunamayan, orta yaşlı temsilci ve iş hayatının rekabetçi ortamında pişmiş düzen adamı... Film bir ara tüm bu karakterlerin geçmişlerine uzanıyor ve bir tür ‘Flatliners’ efekti (‘Herkes kendi günahında boğulur’) yaratıyor lakin asıl referans ‘Testere’ serisi gibi görünüyor (ama daha az kanlısından). Yapımcı ekip filmin başarısından o kadar emin ki, öykünün sonu ikincisine kapı aralayarak bitiyor ama bir-iki sahne dışında ‘Ölüm Labirenti’, seyircisine de bir an önce ‘salondan kaçış planı’ yaptıran yapımlardan biri olmuş!
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Filmin teknik açıdan düzeyli olduğunu, tüm o mekanik kabusların yer yer inandırıcı biçimde yaratıldığını kabul edelim. Ve filmin zaman zaman türünün önemli filmlerini, o saf korkuyu arayan ve aklımızda kalmış dehşet yapımlarını andırdığını: Saw-Testere serisi, Insidious serisi, Cube, Cabin Fever, Cabin in the Woods, vs. Ama bu temel sorunu çözmüyor. Yani o giderilemez bilgisayar oyunu niteliğini. Günümüz gençliğinin (daha çocukluktan başlayarak) adeta mahkûm olduğu, bir köşeye oturup ya da ekran başına geçip kendisini mahkum ettiği oyunların dev bir kopyası.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Birgün
Yönetmenin algı ile oynayan kamera hareketleri ve set tasarımı iyiydi. Ancak şunu söylemek gerek film bariz bir şekilde stüdyo filmi gibi duruyordu yani yönetmenden söz etmek ne derece doğru olur bilemiyorum. Finalinde cevaplar verip, her şeyin mantığını açıklayacağına devam filmi için ciddi bir zaman ayırarak yol yaptığından hikâyeyi toparlamaması, her şeyin arkasındaki Minos isimli organizasyonun konu olarak genişletmemesi ucuza kaçılmış hissi veridi. Gene de kaçış odaları fikrini seviyorsanız gayet keyifle izlenebilecek bir örnek şu an sinemalarda diyebilirim.
Habertürk
Bragi F. Schut ve Maria Melnik imzalı senaryonun çok parlak olduğunu söylemem mümkün değil. “Insidious: The Last Key”den (2018) tanıdığımız yönetmen Adam Robitel'in de dramdan ziyade gerilime odaklandığı ve “seri üretim” tarzında bir hızlı kurgu sinemasını tercih ettiği kesin... Filmin en önemli avantajı oyuncu kadrosu... Gerçekten iyi bir oyuncu seçimi var. Hikâyenin akışı içinde bir süre sonra ana karakter gibi sivrilen Zoey'de Taylor Russell, iyi bir performans sergiliyor. Ben'de Logan Miller, Amanda'da Deborah Ann Woll ile Danny'de Nik Dodani de ondan aşağı kalmıyorlar... F
Hurriyet
Bu tür oyunlara daha önceden vâkıf genç, utangaç üniversite öğrencisi, eski bir asker, bir tutunamayan, orta yaşlı temsilci ve iş hayatının rekabetçi ortamında pişmiş düzen adamı... Film bir ara tüm bu karakterlerin geçmişlerine uzanıyor ve bir tür ‘Flatliners’ efekti (‘Herkes kendi günahında boğulur’) yaratıyor lakin asıl referans ‘Testere’ serisi gibi görünüyor (ama daha az kanlısından). Yapımcı ekip filmin başarısından o kadar emin ki, öykünün sonu ikincisine kapı aralayarak bitiyor ama bir-iki sahne dışında ‘Ölüm Labirenti’, seyircisine de bir an önce ‘salondan kaçış planı’ yaptıran yapımlardan biri olmuş!
T24
Filmin teknik açıdan düzeyli olduğunu, tüm o mekanik kabusların yer yer inandırıcı biçimde yaratıldığını kabul edelim. Ve filmin zaman zaman türünün önemli filmlerini, o saf korkuyu arayan ve aklımızda kalmış dehşet yapımlarını andırdığını: Saw-Testere serisi, Insidious serisi, Cube, Cabin Fever, Cabin in the Woods, vs. Ama bu temel sorunu çözmüyor. Yani o giderilemez bilgisayar oyunu niteliğini. Günümüz gençliğinin (daha çocukluktan başlayarak) adeta mahkûm olduğu, bir köşeye oturup ya da ekran başına geçip kendisini mahkum ettiği oyunların dev bir kopyası.