“A Rainy Day in New York”, hikâyesini de yazan Woody Allen’ın yönetmen koltuğunda oturduğu romantik bir komedi…
Çekimleri 2018 yılı içinde tamamlanan ancak yıllardır gündemden düşmeyen, 1992 yılında yedi yaşındaki üvey kızı Dylan Farrow’a cinsel tacizde bulunduğu iddiaları nedeniyle filmi vizyona sokmaya cesaret edemeyen Amazon Studios, filmin Amerika’daki gösterim haklarını 2019 yılı içinde Woody Allen’a iade etmiş olup, hâlihazırda 6.5/10 (31.408) olan IMDB puanı ve oyu dışında Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan izleyici ve yorumcu puanı ortalamasına sahip bulunmamaktadır…
O nedenle bizde, kadrosundaki Timothée Chalamet, Elle Fanning, Liev Schreiber, Selena Gomez, Jude Law, Diego Luna ve Cherry Jones gibi isimlerle küçük bir “kırmızı halı” seremonisine dönüşen bu filmi, her zamanki gibi bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, 25 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve sadece brüt 22 milyon dolarlık bir rakam ile gişeye çakılmış olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, Lisa Nesselson’un Screendaily’deki 29 Ağustos 2019 tarihli yorumunda, “Bu bir başyapıt mı? Tabii ki değil... Büyük ekranda (sinemada) izlenmeye değer mi? Kesinlikle...” diye oldukça büyük bir isabetle son noktayı koyarak özetlediği bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Ki, zaten “A Rainy Day in New York”un Woody Allen’ın en iyi filmi olduğunu iddia eden bir eleştirmene rastlamak da pek mümkün değil…
Ancak kesinlikle bu, (bugüne kadar bize öylesi hiç denk gelmedi ama) onun çektiklerinin en kötüsü de değildi…
Eğer bir an için başta cep telefonları ve büyük ekran LED TV’ler ile kullanılan diğer 21. Yüzyıla ait araç gereç, otomobiller, dekorlar, kostümler, makyaj vs.yi görmezden gelirseniz anlatılan hikâyenin 1950 ve 1960’lı yılların Hollywood filmlerinde bolca işlenen aşk temalarından çok da değişik olmadığını hemen fark edeceksiniz…
Her şey bir yana, Woody Allen açısından en şaşırtıcı olan şey, başrollerde işin üstesinden başarı ile gelen, 23 yaşındaki Timothée Chalamet ile 20 yaşındaki Elle Fanning’i oynatırken yanlarına yardımcı karakter olarak Selena Gomez’i eklemiş olması…
Zira bugüne kadar, özellikle de son yıllarda bizlere hep, (başlardaki gibi sürekli olarak kendini, Diane Keaton’ı ve Mia Farrow’u dayamak yerine) “riske girmemek adına”:
Jim Belushi, Kate Winslet, Steve Carell, Jesse Eisenberg, Joaquin Phoenix, Emma Stone, Colin Firth, John Turturro, Cate Blanchett, Alec Baldwin, Antonio Banderas, Josh Brolin, Anthony Hopkins, Javier Bardem, Roberto Benigni, Penélope Cruz, Hugh Jackman, Scarlett Johansson, Jonathan Rhys Meyers, Dan Aykroyd ve Helen Hunt tarzında markalaşmış oyuncuları sunmuştu…
Dolayısıyla filmin, bu açıdan da değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz…
Elbette filmin dikkate değer bir diğer özelliği de görüntü yönetmeni koltuğunda 3 Academy ödüllü Vittorio Storaro’nun oturuyor olması…
O yüzden de filmi, Woody Allen’ın görüntülenmesini istediği hiçbir ayrıntının gözden kaçmadığını bilerek izliyorsunuz…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden” buraya kadar yazdıklarımızın tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun…
Artık ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz insana hoşça vakit geçirten bu Woody Allen filmi için önerimiz de olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…