Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Alice Rohrwacher, ‘Mutlu Lazzaro’da öncelikle ait olduğu coğrafyanın öncü isimlerinden devralınan mirasa sahip çıkıyor. İlk bölümdeki pastoral ve emek yoğun köy tasviri Taviani Kardeşler’den Ermanno Olmi’ye uzanan bir yelpazede seyrediyor. Lakin ikinci yarıda yönetmenin dokunuşu devreye giriyor ve film, edebiyattaki karşılığını daha çok Gabriel Garcia Marquez romanlarında bulan ‘Büyülü gerçekçilik’ sularına dahil oluyor. Lazzaro, sinemadaki referansları ‘Forrest Gump’ ya da ‘Being There’in (bizde ‘Merhaba Dünya’ adıyla oynamıştı) ana karakteri Chance Gardener gibi duran bir portre. Ama Rohrwacher onun saflığını, masumiyetini, eski ve yeni sistemlerdeki yerini bir ‘Aziz’ gibi tarif ediyor. Hatta yanağına vurana öbür yanağını uzatan bir çizgiye taşıyor.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Evrensel
Yazar: Şenay Aydemir
Nihayetinde filmin ilk bölümünde de rahatsız edici bir iyilik, aziz mertebesine yükselecek kadar saflık barındıran karakterimizin yeni dünyada da şansının olmadığını görüyoruz. Markizlerin yerini bankaların aldığı bir dünyada ‘iyi’ olmanın ilkinde sömürülmek, ikincisinde ise aç kalmak anlamına geldiğini anlamamız uzun sürmüyor. Lazzaro, bir aziz gibi ortalıkta dolaşıp herkesin yardımına koşmaya çalışsa da yaptıkları için söylenebilecek en iyi şey ‘saflık’ olmaktan öteye gidemiyor. Alice Rohrwacher, iyiliğin, saflığın tarihin bütün dönemlerinde sömürü için iyi bir aparat olduğunu anlatmak istiyor sanki. Filmin evreninin dışına çıkıp söylersek: Politik olmayan saflık, doğru insanlara yönelmeyen iyilik en çok bu erdemlere sahip olanların canını yakıyor.
Eleştirinin tamamı için: Evrensel
Milliyet
Yazar: Nil Kural
Film, zaman eksenini yerle bir ederken Rohrwacher, İtalyan ustalardan ilham alan bir masal ve büyü havasını günümüz sinemasına taşıyor. Film, karanlık gözüken bir şimdiden hüzünle geçmişe bakıp bu karanlığın köklerini sorguluyor. Bunu yaparken de iyiliğin dünyadaki yerini merkeze alıyor. Rohrwacher’in günümüzün huzursuzluklarına içgüdüsel ve serbest şekilde denk düşen bir atmosfer yakalamadaki başarısı takdire şayan. Alice Rohrwacher “Mutlu Lazzaro”yla birlikte günümüz sinemasının en heyecan veren isimlerinden biri olduğu yargısını güçlendiriyor.
Eleştirinin tamamı için: Milliyet
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Sınıf ve sistem meselesinin ötesinde özellikle film finaliyle daha derin bir manzaraya dikkat çekiyor. İyiliğin yok oluşu denilebilecek bir durum bu. Lazzaro gibi bir 'iyilik meleğinin' günümüz dünyasında çok da yerinin olamadığını anlatıyor film. Feodal düzende yardımseverliği ancak suiistimal edilen Lazzaro, kapitalist modern dünyada yok sayılıyor. Varlığı konusunda ısrarcı olunca da tehdit unsuruna dönüşüyor. Bu bakımdan Rohrwacher'in tespitini iyiliğin sistemler arasındaki dönüşümü düşünüldüğünde ciddiye almak gerek galiba.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Alice Rohrwacher, ‘Mutlu Lazzaro’da öncelikle ait olduğu coğrafyanın öncü isimlerinden devralınan mirasa sahip çıkıyor. İlk bölümdeki pastoral ve emek yoğun köy tasviri Taviani Kardeşler’den Ermanno Olmi’ye uzanan bir yelpazede seyrediyor. Lakin ikinci yarıda yönetmenin dokunuşu devreye giriyor ve film, edebiyattaki karşılığını daha çok Gabriel Garcia Marquez romanlarında bulan ‘Büyülü gerçekçilik’ sularına dahil oluyor. Lazzaro, sinemadaki referansları ‘Forrest Gump’ ya da ‘Being There’in (bizde ‘Merhaba Dünya’ adıyla oynamıştı) ana karakteri Chance Gardener gibi duran bir portre. Ama Rohrwacher onun saflığını, masumiyetini, eski ve yeni sistemlerdeki yerini bir ‘Aziz’ gibi tarif ediyor. Hatta yanağına vurana öbür yanağını uzatan bir çizgiye taşıyor.
Evrensel
Nihayetinde filmin ilk bölümünde de rahatsız edici bir iyilik, aziz mertebesine yükselecek kadar saflık barındıran karakterimizin yeni dünyada da şansının olmadığını görüyoruz. Markizlerin yerini bankaların aldığı bir dünyada ‘iyi’ olmanın ilkinde sömürülmek, ikincisinde ise aç kalmak anlamına geldiğini anlamamız uzun sürmüyor. Lazzaro, bir aziz gibi ortalıkta dolaşıp herkesin yardımına koşmaya çalışsa da yaptıkları için söylenebilecek en iyi şey ‘saflık’ olmaktan öteye gidemiyor. Alice Rohrwacher, iyiliğin, saflığın tarihin bütün dönemlerinde sömürü için iyi bir aparat olduğunu anlatmak istiyor sanki. Filmin evreninin dışına çıkıp söylersek: Politik olmayan saflık, doğru insanlara yönelmeyen iyilik en çok bu erdemlere sahip olanların canını yakıyor.
Milliyet
Film, zaman eksenini yerle bir ederken Rohrwacher, İtalyan ustalardan ilham alan bir masal ve büyü havasını günümüz sinemasına taşıyor. Film, karanlık gözüken bir şimdiden hüzünle geçmişe bakıp bu karanlığın köklerini sorguluyor. Bunu yaparken de iyiliğin dünyadaki yerini merkeze alıyor. Rohrwacher’in günümüzün huzursuzluklarına içgüdüsel ve serbest şekilde denk düşen bir atmosfer yakalamadaki başarısı takdire şayan. Alice Rohrwacher “Mutlu Lazzaro”yla birlikte günümüz sinemasının en heyecan veren isimlerinden biri olduğu yargısını güçlendiriyor.
Sabah
Sınıf ve sistem meselesinin ötesinde özellikle film finaliyle daha derin bir manzaraya dikkat çekiyor. İyiliğin yok oluşu denilebilecek bir durum bu. Lazzaro gibi bir 'iyilik meleğinin' günümüz dünyasında çok da yerinin olamadığını anlatıyor film. Feodal düzende yardımseverliği ancak suiistimal edilen Lazzaro, kapitalist modern dünyada yok sayılıyor. Varlığı konusunda ısrarcı olunca da tehdit unsuruna dönüşüyor. Bu bakımdan Rohrwacher'in tespitini iyiliğin sistemler arasındaki dönüşümü düşünüldüğünde ciddiye almak gerek galiba.