BlancheBlanche’ın (Vivien Leigh) masalsı, estetik bir güzelliği yaşamak istiyor olması onu masum kılıyor mu? Filmdeki kritik soru bu bence. Yani kahrolsun kaba sabalık, kahrolsun şiirsellikten, fanteziden, kibarlıktan yoksun tekdüze hayatlar! Yaşasın; oluş failleri, yeri ve sıhhati önem arz etmeyen aşk, letafet, romantiklik mi? Soruyu evirirsek, aşk için,hani hepimizin dilindeki bu büyülü sözcük için mübah olan nedir? Hele ki kıvılcım verilmeye çalışılan yasak bir aşksa?? Yani yasak aşkın önündeki duvarları kaldırmaya meyilli oluşumuza getirmek istiyorum lafı. Ancak bu konu filimle doğrusal olmadığı için şimdilik film üzerinden devam etmeye çalışalım: Filmde açık bir aşk anlatısı yok önce bunu söyleyelim. Ancak, baş kadın karakterin eve getirdiği hava, kardeşinin evindeki tavır ve figürleri mutedil bir kocayı baştan çıkarabilecek tondadır. Burası önemli. Masumiyeti, erotizm yaşanacak erkeğin, kendi kız kardeşinin kocası olmasında çekince görüp görmemesi ekseninde ele alalım. Bence Blanche için erkek yakışıklı olsun, eli ayağı düzgün olsun, ince ruhlu, romantik ve yıldızların üzerinde bir adam olsun da kim olursa olsundu. Çünkü Blanche sürekli yıldızların üzerinde. Hiç yerde göremezsiniz onu film boyunca. Hayalindeki kurgu için Kardeşi Stellayı (Kim Hunter) çar çabuk satabilecek durumdadır Blanche. Masalı örtecek ne varsa gizler, saklar. Geçmişini ve yüzünü sakladığı gibi. Yüzünü aydınlıktan saklıyor Blanche. Biliyor yaşlandığını. Eskisi kadar alımlı ve güzel olmadığını... Ancak Blanche’ın kendi yalanına kendisini inandırmış olması hastalık derecesinde (sonradan çıldırıya dönüşüyor oldukça hazin). Güçlü bir erotizm yaşamak istiyor, seksualite bu erotizmin peşinden gelse de olsundu gelmese de. Bu yüzden Mitch’in (Karl Malden) sağdan soldan aşırdığı bir iki cılız dans figüründen sonra Blanche�ı öpmeye kalkması ve Blanche’ın buna direnmesi sağlam bir anlatımdı. Ve filmi başarılı kılan ögelerden birisi de Elia Kazan’ın, diyalogları Blanche�ın zihninin tam tersi bir ev hali üzerine oturtmuş olmasıdır. Böylece Blanche’ın hayalperestliği gibi tekil bir anlatımdan kurtuluyor film. Blanche’ın hayalindeki dünya elbette güzel. Yani şiirsel, masalsı hayatlar, aşıklar, estetik bir yaşam kurgusu� Ancak bu hayalinin peşinden giderken gerek geçmiş yaşamında ve gerekse kardeşin Stellanın yanına geldiği andan itibaren toplumsal kuralları, kadın - erkek ilişkilerindeki müsaade ayraçlarına özen göstermediği için Blanche masum değildir demek istiyorum ancak dilim varmıyor; Stanley (Marlon Brando) gibi bir zorbanın, hoyratın iğrenç isteklerine alt olmuş ve bunu sineye çekmiş aynı zamanda toplumsal bakış açısının kurbanı alın yazılı bir kadın olarak tecavüzü gizlemiştir. Bu yüzden o masumdur demek istiyorum dilim varmıyor O hastadır diyebiliyorum. Blanche aşk şiiri satırlarında, geçmiş özlemlerinde, büyülü hayallerde yaşayan hasta bir kadındır. Stanley KowalskiKabalık timsali, yakıcı bakışlı, cool, duygusuz, arsız, çıkarcı, hoyrat, terbiyesiz... Stanley, Blanche’ı oldukça hayrete düşürmüştür. Çünkü Blanche’ın büyülü sözlerine, müzikal sunar gibi mimiklerine, figürlerine kanmamış erkek yok gibidir. Stanley şamar gibi iner yüzüne. Arsız ve fırsatçıdır. Estetikten şundan bundan anlamaz, eşyaları süzer, onların pahasıyla ilgilenir. Blanche’ların problemli arsa vesair meselesinden çıkar elde etmeye çalışmaktadır. Aşağılık bir adamdır Stanley. Fiziksel çekiciliğini de kullanmaktan çekinmez. Devamlı bir farkındalık halindedir. Pis, itici de bir zekası vardır. Şeytani bir zeka. Blanche’in geçmişiyle ilgili kurduğu düzeneği dakikasında ters yüz etmiş, fosa çıkarmıştır. Stanley kumarın, eğlencenin, paranın, heva ve hevesin peşinde bir adamdır. Zevk, estetik, gönül, sevgi, saygı... Ona çok uzak kelimelerdir. Karısına vurduktan sonraki pişmanlık gösterileri ve aslında yüreğinde gizil bir aşk, karısına karşı masum çocuksu bir sevgi beslediğine işaret eden nedameti koca bir yalandır. Yalan! İnanmayın sakın. Karısının yani cariyesinin, hizmetçisinin onu terk etmesinden korkmaktadır sadece.StellaStella; ilkel (kadınsı öze en yakın), ortodoks bir ev kadınını temsil eder. Ve belirtmeliyim ki filmdeki rolü ve yeri ikincil sayılsa da bence sinematoğrafik olarak çok daha başarılı bir anlatıya ve konuya sahiptir Stella rolü. Stanley’nin karısıdır. Kahır çeker, her gün ayyaş ağırlar, kumar masalarına meze hazırlar, güneşli bir hayatı yoktur Stellanın ama bundan çok fazla şikayetçi değildir. İçten olup olmadığını bile anlayamadığı bir sarılma yetmektedir Ona.İlkel ve sıradan oluşuyla (olumlu bir anlam yüklüyorum bu kelimelere ben) bir kanat altında güvende olma iç güdüsünü en zor şartlarda bile dışa vurabilen bir kadındır Stella. Bu iç güdü iyi iyi olmasına da, şiddeti her daim sineye çekmek gibi mazoşist bir takıntıyı da yanında getirmekte. Yediği dayaktan çok kısa bir süre sonra Stanley’nin sahte eriyişleri karşısında, çıktığı üst komşudan geri dönmesi, kocasına sarılması bu garip takıntıya örnektir. Stanley’i 'kocası' olduğu için sevi