Senaryosu Audrey Wells tarafından Angie Thomas’ın 2017 tarihli aynı isimli romanından uyarlanan “The Hate U Give”, George Tillman Jr.’ın yönetmen koltuğunda oturduğu klasik bir Amerikan draması…
Prömiyeri, 7 Eylül 2018’de Toronto Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 5 Ekim 2018 tarihinde vizyona giren filmin, 7.1/10 (12.112 oy) ve 4/5 (2.720 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.1/10 (189 yorum) ve 81/100 (44 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, görünüş itibarıyla oldukça etkileyici bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle 23 milyon dolar gibi pek de küçümsenmeyecek bir bütçeyle çekilmiş olan bu filmi bir de biz inceleyerek yorumlayalım ve ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik haline geldiği üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce yine filme ilişkin ilk tespitimizi paylaşalım:
Karşımızdakinin, daha önce de onlarca defa filme çekilmiş bir konunun (hem de içine daha taze bir şey ilave edilmeden) 20th Century Fox’un mutfağındaki mikrodalga fırında hızlıca ısıtılarak yeniden izleyiciye servis edilmiş versiyonu olduğunu söylersek, sanıyoruz bu filme ilişkin yapılabilecek en gerçekçi tespitlerden birine ulaşmış oluruz…
Ki aslında Fox gibi Hollywood stüdyolarınca finanse edilen bir filmde, alışıldık “ırk” ve “etnik kimlik” temelli ezberin dışına çıkılması da pek beklenilemezdi zaten… O yüzden, anlatılanları izlerken çok mu şaşırdık? Elbette, hayır…
Varsayalım, bir “indie”(bağımsız) yapımcı cesaret etti ve yüz elli yıllık bu hikâyenin yanında konuya bir de “sınıfsal” bir bakış açısı getirdi… Muhtemelen o film, bir iki marjinal festival gösterimi dışında izleyiciye ulaşabileceği sinema salonu da bulamayacağı için uzay boşluğunda amaçsızca sürüklenen çöpler gibi internette dolanıp duracaktı…
Yani nihayetinde “The Hate U Give” de de, o bilindik siyah – beyaz mevzusu değişmediği için bu kez de “ne şiş yanmış ne de kebap” tarzı bir görünüm ile beyazperdede arz-ı endam eyleyerek, yapımcılarına kar ettirmese de brüt 32.2 milyon dolarlık bir gişe hasılatına ulaşabilmiş...
Peki, bu filmin hiç mi artı yönleri yoktu?
Elbette vardı…
Örneğin, başta Starr Carter rolündeki Amandla Stenberg olmak üzere tamamı kusursuza yakın bir iş çıkartan oyuncu kadrosu gibi…
Aslında aynı şeyi, filmin teknik ekibi için de söylemek pekâlâ mümkün… Zira filmde, bir yangın ve gösteri yürüyüşü dışında onları yoracak zorlukta pek bir sahne de yoktu…
Sonuç olarak, 133 dakikalık biraz uzun sayılabilecek süresine rağmen sıkılmadan izleyebildiğimiz “aynı tas, aynı hamam” konulu bu film için puanımız 2,5 önerimiz ise, siz de aynı rahatlıkla "izleyebilirsiniz” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 12 Şubat 2019 günü saat 00.46’da yazılarak paylaşılmıştır...