Bu akşam sırada Avustralya’dan bir film var: “Sweet Country”…
Filmin yönetmen koltuğunda, sinemaya adımını kameraman olarak atan ve adını yine hem yönetmenliğini hem de görüntü yönetmenliğini üstlendiği “Samson and Delilah” (2009) ile Cannes’da kazandığı Caméra d'Or (Altın Kamera) ödülüyle duyuran Warwick Thornton oturuyor…
Büyük ödül Altın Aslan’ı Guillermo Del Toro’nun "The Shape of Water” (2017) isimli filminin aldığı 74. Uluslararası Venedik Film Festivalinden Jüri Özel Ödülü ile dönen “Sweet Country” nin, 1.883 oy ile ulaştığı 7,1/10 luk IMDB izleyici puanı ortalamasının yanı sıra özellikle profesyonel sinema eleştirmenlerinin verdiği oylarla oluşan 87/100 olan Metacritic (21) ve 8,3/10 Rotten Tomatoes (76) daki olumlu yorum ortalamaları son derece çarpıcı…
Harry March adındaki bir beyazı öldüren Sam Kelly isimli bir Avustralya yerlisinin (Aboriginal) öyküsünün anlatıldığı filmin oyuncu kadrosuna baktığımızda, Sam Neill, Bryan Brown ve Matt Day gibi tanınmış oyuncuların yanı sıra henüz ilk sinema filmi deneyimi olmasına rağmen inanılmaz bir performans sergileyen Hamilton Morris gibi adı sanı pek duyulmamış oldukça yeni bir isimde var…
Aslında aynı şey Avustralya yerlisi rolünde oynayan diğer oyuncular içinde geçerli… Hepsi neredeyse filmin isimsiz kahramanları olmuşlar…
Vahşi batı dönemi Amerikan westernlerini anımsatan “Sweet Country” de, o filmlerdeki ırkçı insan tiplemelerinden küçük kasaba bar kültürüne ve konuşulan berbat İngilizceye kadar hemen her şey aynı…
Zaten Amerika ve Avustralya’yı silah zoruyla kendi yerli halklarının elinden alarak (aslında çalarak) yeni ülkeler kurma hayali peşinde koşanlar, aynı ipten kazıktan kaçan Avrupalılar değil miydi?
Binlerce kilometre ötedeki Kraliçe’nin adaletini temsil eden Yargıç Taylor ve sonradan insafa gelen Çavuş Fletcher’a rağmen Harry March'ı nefsi müdafaa nedeniyle öldüren “Aboriginal” Sam Kelly’i intikam amacıyla katletmeyi kafalarına koyan beyazlar, 113 dakikalık film boyunca bu değerleri yani ırkçılığı ve ipten kazıktan kaçanların hukukunu temsil etmiyorlar mıydı?
Filmin, karakterleri tanıma ve kaçıp kovalamaca bölümü olarak adlandırılabilecek ilk 90 dakikalık kısmı son derece sakin… Bu bölümde, aynı zamanda filmin görüntü yönetmeni de olan Thornton, fonda Avustralya’nın uçsuz bucaksız topraklarından harika doğa manzaraları sunarken son 30 dakikalık açık hava mahkemesi ve final bölümünde ise, bu sefer filmin oyuncu kadrosu sazı eline alıp, sinema bölümü öğrencilerine ders verir gibi bir oyunculuk sergiliyor…
Warwick Thornton’ın ilk filmi olan “Samson and Delilah” (2009) gibi arşivimize de dâhil ettiğimiz bu filmi, biz sevdik… Umarız sizler de seversiniz…
Keyifli seyirler,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 7 Temmuz 2018 günü saat 01.25’de yazılarak paylaşılmıştır...